27 Şubat 2013

GÜVEN

Güven.. 2 hece, 
5 harf... İnşa etmesi çok zor fakat;
Yıkması çok kolay.

25 Şubat 2013

Çok Çok Teşekkür Ederim!

Dün gece aldığım mail resmen ağzımı yanağıma yapıştırdı, böyle bir garip kaldım, şoka uğradım! Mutluluktan ölecektim resmen, Blogum Dergisi'ne  yaptığım yazarlık başvurusu kabul edilmiş!
Ben de zaten blogu günlük olarak kullanıyordum, size de yazayım dedim. Mutluluktan gece uyuyamadım, düşünsenize "İşte ben de Blogum Dergisi'nde yazıyorum." falan. O kadar güzel gözüktü ki gözüme... Yazarlık kariyerimin ilk olayıydı bu.
Cuma akşamı oturdum, editörümüz (hehehe havalıyım.) Okan abiye mail attım. Kocaman bir maildi lan, her şeyi anlattım. Neden istediğimi, hayallerimi falan. Attığım dakikadan sonra her saat başı hesabı kontrol ettim. Mail falan yok. En son pazar akşamı oturdum ve cevap gelmişti. 
Nisan sayımız için yazınızı bekliyoruz. Argo sözcük kullanmazsanız seviniriz. diye. Resmen şoka uğradım, evde sevinç çığlıkları atıyorum! Her şey çok güzel anlayacağınız. Yalnız argo kullanmadan yazmak zor olacaktı, sonuçta bu bir dildi bence...
Ama daha demin oturdum ve yazımı bitirdim. İpucu vermek falan isterdim ama maalesef yasak. Dergide yayınlandıktan sonra direk buraya da yazacağım aynı yazıyı. Adım dergide burada olduğu gibi Uzun Saçlı Kel Adam olarak görünecek. Çok isterdim aslında ad soyad verip bu işi yapmak ama madem bloggerlığa bu şekilde başladım, öyle devam etsin.
Yazım da argo sözcük hiç yok. Biraz zor oldu ama yazdım. Ama hala Okan Abiden mail bekliyorum... "Kandırdık oğlum seni, yok öyle bir şey." demesini falan. O yüzden daha yazıyı atmadım, belki yeni; daha güzel yazarım diye. 2 haftam var atmak için. 
Bugünün en güzel olayı bu oldu işte. Çok mutlu oldum çok. Cv'me ekleyeceğim bir olay yani. Ama çok korkuyorum lan. Ya biri mesaj atarsa "Bu ne lan götüm gibi yazmışsın sen." ya da "İğreeenç olmuş, tü senin gibi çocuğa" derse... Yayınlatmasam mı lan, of çok çok korkuyorum ya. İnşallah beğenilir, ilk yazım sonuçta insanların aklında iyi birblogger olarak kalmak zorundayım. 
Bir de umarım blog daha da fazla yayılır, üyelerim giderek artar. Hak eden insanlara benimle beraber küfür edecek insan sayısı da artar. 
Ben herkese çok çok teşekkür ederim, girip okuyan, beni kırmayıp bana nasıl yazdığımı yorumlayan herkese. İlk deneyimim olacak, sizden konu bile bekliyorum desem ne yaparsınız... Yazdım ama çok tırsıyorum ya. Daha atamadım.. Atınca yazarı olduğum için siteye banner da ekleyeceğim. 
İyi ki varsınız ha. Siz de olmasanız ne yapacağım ben bu blogta. Çok teşekkür ederim tekrar tekrar ^_^
Burdan Blogum Dergisi ve ailesine de çok teşekkürler. Blogumu özgün bulup, girip okudukları  ve bana argo kullanmayınız dedikleri için. ^_^

24 Şubat 2013

Bir Ergenlik Klasiği: Alt Komşunun Laneti

Bugünkü planım daha ayrıydı, daha bir güzeldi ama ne oldu? Boka döndü resmen. Ben oturup tüm gün karaoke yapacaktım, puan alacaktım sonra mutlu olacaktım. Ta ki alt komşumuzun anneme beni gambazlamasına kadar...
Rihanna'yı keşfettiğimde sanırım 8.sınıfın yazıydı. Ama hani bende öyle ingilizce şarkı dinleyeyim, çok havalı olacam düşüncesi yok. Gerektiği yerde Göksel'i de Yıldız Tilbe'yi de gerektiği yerde de Jessie J ya da Rihanna dinlenir bende. Sağolsun, kardeşim daha o minnacık boyuna bakmadan Amerika'daki halamdan Rihana'nın konser cdsini istedi, bende akıllıyım ya; gerek yok halacım, internetten izler dedim ve kardeşimle açtık, izlemeye başladık.
Şimdi her şey güzel gidiyor, ben de ilk kez bu kadar şarkısını bir arada dinliyorum Rİhanna'nın. Birden kulağıma o arkadaki müziğine aşık olduğum şarkı geldi! Bilir herkes ben okunuşunu yazayım. Ram papapaaam, oh mama mama... diye gidiyor şarkı. Resmen dinledim ve şarkıya vuruldum, belki size göre güzel değildir ama ben gerçekten sevdim, hemen telefona indirdim ve konser bitince internetten sözlerini açtım ezberlemek için. Bir de bu huyum var, şarkıyı beğendiğim an sözlerini ezberleyeceğim yoksa olmaz, o şarkıya alışamaz benim kulağım. Oturdum bir güzel, dinledim birkaç kere sonra da ilk bölümünü ezberledim, karaoke yapmaya başladım.
Taktım benim kıytırık kulaklığı, oohh arkadan çalıyor bir güzel, ekranda sözleri çıkacak ben de söyleyeceğim şarkıyı. Hatta öyle bir manyadım ki kafamı sallıyorum sözler gelene kadar, geldi ve karaokemi bir güzel yapmaya başladım.
Günler geçiyor, ben her akşam diziler başlamadan 10 dakika önce bu şarkının karaokesini yapıyorum. Resmen taktım şarkıya ama nasıl... Telefonuma notlara indirdim sözleri, karaokesi ve kendisi de var müzik listemde. Sözlerini de ezberledim. Her akşam hoplaya zıplaya karaokemi sürdürüyorum. 
Tabi annemin sesi kesilmiyor
- oğlum bak sesin gidiyor gece gece
Ama yok, illaki bu şarkının boku çıkana kadar dinleyeceğim, söyleyeceğim bir de dans edeceğim. Her akşam her akşam bunu yaptım ve artık alt komşu dayanamadı... Annem asansördeyken resmen kadın annemi sıkıştırmış "Oğlunun sesi çok çıkıyor!" demiş, annem de geldi bana söyledi susmam için.
Ee ben kolay lokma mıyım? Tabiki de değilim. Susmadım, annem ve babam arkadaşlarına her gittiklerinde ben şarkı söylemeye devam ettim. Gece 11 ben hala ram papapaam diyorum, yani apartmandan bizi dilekçeyle atsalar, imza toplasalar yeri.
Annem ve babam arkadaşlarına gitmiş, benim de ödevim yok ama onlara "ödevim var, siz gidin." dedim ve gittiler yine. Şarkıma başladım, 4 kez falan söyledim ve kapı çaldı. "Lan" diyorum "Gece gece kim gelecek?" Şöyle bir kulağımı koydum kapıya, tırstım lan kimse de yok evde. Alt komşu kocasına bağırıyor
- Geliyorum Bakii susturayım ben bir şu çocuğu!
Resmen dedim, ahanda Tolga göte geldin! Yok ama nasıl bir korku başladı ben de, kesin hapse gireceğim bugün, polis de çağırdı bu, kocası da çok korkunçtu bu kadının, te allaaamm ölecem şimdi! Daha gencim, çok gencim ya, ne günahım var benim! 
Kadın kapıyı çalıp duruyor, ben de kapıya kulağımı dayadım, yüzüm götüm donuyor aynı zamanda sobalı odadan çıktım diye, kadını dinliyorum. 
- açmıyor Bakiii, dur iniyorum şimdi.
Kadının gittiğinden emin oldum, parmak uçlarımda odama kadar gittim. Bilgisayarı, telefonu kapadım, odanın lambasını söndürdüm ve kuzu kuzu oturma odasında televizyon izlemeye başladım. Tabi kadın da haklı, resmen 1 ay her gece benim lanet sesimi dinlediler, hadi onlara her gün başka şarkı söylesem iyi, ama söylemiyorum. Habire ram papapaam... 
O günden sonra bende bir göt korkusu aldı başını gitti, bu komşu beni gördüğü yerde sıkıştıracak, içindekileri ağzından sıçacak, bittim ben, inşallah babama haber gitmez, diye diye kadını resmen zombiye çevirdim laflarımla. Normalde aşağı inerken merdiven kullanan ben, sırf o kadını görmemek için asansöre binip duruyorum. Gördüğü yerde arkasındaki baltayı çıkaracak, beni parçalayacak diye.
Dershaneme gidiyorum, işte aşağı indim, apartman kapısından çıktım. Durağın oradayım, otobüs bekliyorum. Otobüsüm geldi, neyse ki otobüs boş, yani birkaç koltuk dolu. Hemen tekli koltuklardan birine oturdum, taktım kulaklığı. Evde dinletmiyorlar, burada dinleyeyim dedim, ram papapaamı da açtım. Tam o anda otobüse alt komşu bindi!!!
"Otobüste kavga edecek hali yok canım, bakim aaa çantası da minnacık bir bok sığmaz buna, balta yoktur ki korkma Tolga ihihi." diye düşünüyorum, bir yandan da beni görmesin diye eğildim. Ama beni gördü.. Ayağa kalkacak, bana bir şeyler soracak diye bekliyorum ama kalkmadı.
Gözlerini bana dikti birkaç saniye, sonra da önüne döndü. Ama o bakışın neler anlattığını bir ben bir de alt komşu biliyor bence. 

23 Şubat 2013

Balıkçı emice.

Bugüne kadar anasının gözü gibi hep bir şeyler merak ettim ama bunu bir türlü çözemedim, merakımı gideremedim. 
Filmlerde olan balıkçı amcalar
Allah aşkına filmlerdeki balıkçı amcalar vardır hani, böyle sen denize melül melül bakarken yanına yaklaşır "Oğlum derdini söylemeyen derman bulamazmış anlat bakalım" der. Sonra sen anlatırsın, amcayla karşılıklı biralar içersin, o biralar hep gazeteye sarılı olur. Sen amcaya bir söylersin ama amca sana bin söyler, hep böyle akıllı cevaplar verir. Araya dizeler, sözler, özdeyişler sıkıştırır. Hep bir özgeçmişi vardır amcanın, olaylı biten bir ilişkisi ya da ölmüş karısı/oğlu/kızı olur. Bir tane popo kadar teknesi vardır, sanki amca hep bu iş için yaratılmıştır. Sana akıl verir, sonra sen amcanın yanından ayrılırken yepyeni kararlar almış, "Ortalığın ağzına sıçmaya geliyorum!!" gibi bir ruh haline girersin. Sen teşekkür edip oradan ayrılırken amca sana arkadan gülümseyen gözlerle bakar, "Nasıl da güzel söyledim bee, ben bi şişe daha açayım" der ve iletişim biter. O amca hep oradadır ama sen oraya bir kez gidersin. Bazı filmlerde tabiki amcayı psikolog belleyip her allahın günü yanına giden olur ama genelde bir kere gidilir, süper kararlar alınır ve sevgiliyle konuşulur. 
Karataş'taki balıkçı amcalar
Küçük kuzenim tutturdu, "Hadi balık tutalım!" diye, dayımlar da kıramadı bizi ve 4 5 gibi denize geldik. Kuzenim koşa koşa gitti, taşların üzerine oturdu ben de onu bir güzel takip ettim, geçtim yanına kuruldum. Tam yanımızda da balıkçı bir amca var. Tipine bakıyorum şöyle, valla da filmlerdeki amcalar gibi duruyor, bilmiş bir duruşu var, gözleri hafif kısık, suratı biraz çökmüş ama dimdik ayakta pozu veriyor tuttuğu balıklarla. 
E ben de manyağım ya, "Hadi lan el mi yaman bey mi yaman, bakim bu amca nasıl bir amca, filmler gerçek oluyor mu?" dedim ve birden amcanın yanına yaklaşıp "Çok derdim var çook!" dedim en içten halimle.
Şimdi amcadan böyle "Üzülme oğlum, hayat kısa, ömür kısa yeter ki mutlu ol, aşık ol" falan demesini bekliyorum ama amcada tık yok. Vallaha dayanamadım, bir daha denedim ama daha yüksek bir sesle. "Çok derdim var çoook!!!" Amca beni duydu ve bana döndü! Gözlerimi kapadım kendimi hazırladım amcanın bilmiş laflarına. içimden de nasıl güzel şeyler geçiriyorum, "Bu amcadan sonra hayatın daha değerli olduğunu anladım" falan diyeceğim diye düşünüyorum.
Amca bana dönünce şöyle bir 15 saniye kadar bana baktı ve;
- Oğlum çeneni kapat balıkları kaçırıyorsun, dedi.
O an anladım,
Bütün filmler, diziler hepsi yalan,
Ya da bu amca imalat hatası.

Not: Başlık alıntıdır.

Asansördeki Arıza Sen Bana Neler Ettin?!

Dershanem kadar manyak yapılı bir yer varsa orası yine benim dershanem olur bence. Sıçtığım dershaneye bak hele, hem git 4. kata paşa paşa kurul, bi tane kıytırık asansör yap ama sadece 3. kadar olan sonra da benden sakin olmamı bekle. He bok, bok sakin olurum ben. 
Sabahın köründe uyandım, gittim işte dershaneye. Girişte asansör var normalde, ben ve tanımadığım birkaç kişi beraber asansöre binecektik ama asansör fak auut olmuş, bozulmuş. Nasıl bir sinir oldu ben de, çıkıyorum merdivenden ama demediğim şey, etmediğim küfür kalmadı. "Allah belanızı versin sizin, kesin faturayı ödemediniz dingiller, zaten 3. kat tuşu bozuktu bir katı merdivenle çıkıyorduk şimdi 4 katı mı çıkacaz insafsızlar, ahh ayağım bacağım oha, şişti mi benim parmaklarım! , hah geldim heralde bizim dershanenin tabelası değil mi bu?" dedim ve en sonunda durdum.
Lan etrafa bakınıyorum bakınıyorum yok, sınıflar kaldırılmış, müdür falan taşınmış, dershane gitmiş?? Eskiden kenarda bi abi dururdu çok meraklıydı beni hep tanımamazlığa gelirdi sorardı "Neye bakmıştın çocuğum?" diye o da yok. 
Ama benimle aynı merdiveni çıkan herkes bu kata dağıldı herkes başka bir yöne gitti, bir ben kaldım yemin ediyorum. Bir de pantolonun kemerini nasıl sıktıysam patlicakmışım gibiyim, burnumda sümüğüm ve ben buram buram dershanemi arıyorum.
"Bir merdiven daha var ama sanırım o dama çıkıyordu ha" diye düşünürken, şöyle bir kenara yürüyeyim dedim... Oha ağzına sıçim ya, yanlış kata çıkmışım! Alttaki dershanenin bulunduğu katta kendi sınıfımı arıyorum mal gibi. 
Tamam hani anladık Tolga, malsın falan ama sen niye kapının önündeki ve merdivenin kenarında duran bebelerin ve gençlerin önünde "Oha ağzına yaaa, yanlış gelmişim ben!!" diye bağırıyorsun di mi? Tabi bütün kat gülme krizine girdi ama ben onların gülmelerini duymuyorum çünkü çantamdan burnumda asılı kalmış sıvı için peçete bulmaya çalışıyordum! Allah'ım ne rezil oldum bugün, koşa koşa üst kata çıktım ve benimle alay eden kapıdaki nöbetçi kılıklı abiye ilk kez "Günaydın kekoo" dedim. Vallaha rabbime şükrettim ya, "Sonunda dershanemi bana buldurdun Allah'ım, rezilliğimden az da olsa kurtuldum, şimdi ders vaktidir sabahın köründe!" diyorum kendi kendime.
Ha tabi şükrederken dershaneme de küfretmeyi unutmuyorum.
Allah belanızı versin lan Allah'sızlar!
Rezil rüspa oldum sizin yüzünüzden.
O asansördeki arıza sizin götünüze girsin!

ÖLÜM





İnsanların söyledikleri artık beni yaralamıyor,
Çünkü;
Ben zaten ölmüşüm.

22 Şubat 2013

Kendi ölümüm üzerine...

Siz hiç kendi kendinin ölümünü düşünüp sabaha kadar salya sümük ağlayan birini gördünüz mü ya... artık görmeseniz bile okudunuz, o kişi benim. ama nasıl ağlıyorum, en yakınım ölse bu kadar ağlamam.. aklımdan neler neler geçti bir an. Yok ölmüşüm kimseler sesimi duymuyor, ben öldükten sonra insanların arkamdan dediklerini görüyorum ama ne pipilerini kesebiliyorum ne de ağızlarına tükürebiliyorum... 
- iyi çocuk falan değildi, bi kere burnu ahanda götüm kadardı.
- ay deme öyleee. götüne yazık!
- zaten bi cacık olmayacağı belliydi 
- mezarına fare zehri mi döksek yoksa ısırgan otu mu eksek, iyahaha (sinsi gülüş) 
- pintiye bak, azıcık azıcık lahmacun vermiş, etmem ben buna dua falan.
- deme öyle ölmüşün arkasından, ben de sevmezdim garibi ama naaparsın, allah önce salakları alıyor yanına...
- bana borcu vardı 5 lira yaaa
- bir kere bana yanlış kopya vermişti ha
- tabuta sığmış mı o deve kadar vücudu, yoksa özel mi yaptırmışlar?
- ayakları 46 numaraydı yaa, sadece boyunu değil enini de arttırmaları lazımm...
- habire salak saçma resimler çizerdi ha
- sesi de aynı kıçım gibiydi, oh iyiki gitti de ortalık sessizleşti
vs vs vs....
İnsanlar bunları diyor, ben yanlarındayım ama görünmez olmuşum... ne sesimi duyan var ne de beni göre, hisseden. neler neler diyorlarmış arkamdan meğer diye düşünüyorum.
ağlarım ağlarım da en çok buna ağlarım ya, bunları diyecek insanlarla nasıl hala bir iletişim kurabiliyorum diye....

Manyaklık

Keşke idolüm PuCCa gibi diyebilseydim lan "Allah beni böyle yaratmış!" diye. Yok işte diyemiyorum ki, kendimle her konuda anasının gözü gibi barışığım ama bir konuda değil. Burnum konusunda. Yukarıdaki, sanki herkese okkaların en okkası, küçüklerin en küçüğü bir burun vermiş, bana da herkese küçük verdi ya, büyükler elinde kalmasın diye büyük, kemerli olanını vermiş.
Tamam geçtim, evde kendi kendime oturup burnumla alay ettiğim, burnu güzel insanlara direk "Burnun çok güzel yeaa" dediğim, "Burnuna dokunabilir miyim yaa" diye sorduğum, "estetisyeninin adı ne?" deyip kendimden kaçırdığım bir sürü insan oldu.
Yok ama işte, yukarıdaki öyle yaratmış seni, estetik yaptırana kadar da öyle devam edecek. Annem diyor bana "oğlum manyadın iyice yaptırma bak herkesin çok kötü olmuş, top falan gelir." Ama dinleyen kim, o an kavga çıkıyor masada, "18 olucaaam yaptırıcam Murat Dalkılıç gibi olacak!" diye. Nerde bende o cesaret? Göt korkusundan başka bir şey yok bende.
Tamam diyorum, kendimle barıştım yehoo, "Allah beni böyle yaratmış!" diyorum tam o anda insanlar üstüme geliyor işte.
- burnunu çek tvyi göremiyorum.
- allah diyen burun videosu çekelim mi senle?
- ordaa bir kemer vaaaar burundaaa
Yok abi yok, ben bu şartlar altında ne "allah beni böyle yaratmış" diyebilirim ne de burnumla mutlu mesut bir ikili olarak devam edebilirim. Daha bitti mi o laflar ıı ıh bitmedi.
- tolga otobüse 2 kişi ödüyorsun di mi?
- niye lan bi öğrenci işte.
- salak sen ve burnun. puahhahahaha
- hahaha.
Gülüyorum o an ama içime acayip batıyor ha.
Var mı lan şöyle çok belli olmayacak estetik olduğu ve vücuduma orantılı olacak bir şekilde burun yapabilecek bir estetisyen?
Çok mutlu edersiniz şu manyak çocuğu.

17 Şubat 2013

Otobüsten Daha Hızlı Giden Sınav Sonucum

Sizinle şu anımı da paylaşmak istiyorum. Çok acı bir anı kendisi, saçma salak ama fazla acı. Ağız yakan cinsten oluyor yani. 
Dershaneye yazılmışım böyle, başladı bu dershane ve bize "Haftaya sınav var." dediler. Hani şu Türkiye geneli olan. Daha dershanenin başları olduğu için pek bir konu yok, ne matematik ne fen sadece ilk ünitenin ilk kısımlarını zar zor halletmişiz ve sınav var.
Aramızda da bunu konuşuyoruz. 
- Lan bu sınavda ne soracaklar?
- Ne işledik ki lan?
- Çok kolaaaay görürsünüz siz. 
- Daha bir şey yok ya, kesin kolay olacak sınav. 
O sınav gelmek bilmedi, bir hafta nasıl geçti anlatamam. Hani kolay olacak ya sınav, ilk konular bir de her şey çok kolay. Gün sayıyorum birinciliğime, dershanedeki havama az kaldı diye diye kendimi avutuyorum. "Bu cumartesi nerde kaldı lan?" diye kendi başımın etini bir güzel yiyorum. Sonunda geldi o cumartesi işte. 
Sınav günü
Kendimi "20 Dakika" dizisinde gibi hissettim, onlar da her bölümün sonuna "Olay Günü" diye ekliyorlar. Bir anda dizi yapımcısı oldum anlayacağınız, ne hikmetse kendi dramımı çektiğim 2 saatlik bir dizi bu...
Sınavın olacağı sınıfa 15 dakika önce geldik hepimiz, maksat sohbet etmek. Tabi sohbet ederken hepimizde egolar tavan. Hem de öyle bir tavan ki...
- Birinci olacam lan görürsünüz.
- Çok kolay oğlum, olmayan salaktır.
- Düşünsenize hepsini doğru yapıyoruz, 500 tam puan falan!
- Üyyyf!
Öğretmen elinde optik formlar ve kitapçıklara sınıfa girdi, bazı arkadaşları ayırdı, bazılarına göz ucuyla baktı. Cin gibi cin. Zaten suç bize, ne diye sen hoca geldiğinde de arkadaşınla sohbet ediyorsun, gülüyorsun, şakalaşıyorsun, tabi ayıracak. Tüm öğretmenlerin politikası bu zaten. Birbirine yardım edecek can yoldaşı iki tane dostu birbirinden ayırmak. 
İlk önce optikler verildi, herkes dolduruyor. Bende de öyle bir heyecan var ki... İçimden de geçiriyorum "Allah'ım ben o egoistlerin sohbetine katılmadım, sen bana yardım et." Resmen imana geldim lan, dua okudum kitapçığı alınca. 
Türkçeden başladım direk. Lan bu nasıl sınav? Bir soruyu göt zoruyla çözüyorum, diğerini boş bırakıyorum... Örüntü aynen bu şekil optik formda. İşaretlenmiş soru, boş bırakılmış soru, işaretlen... Rezilim resmen, içimden de nasıl küfrediyorum Türkçeciye. Lan madem bu konular vardı sen niye bize başka konu anlattın?!?
Matematiğe geldim ki asıl boş olacak olan ders bu. Hatırlar benimle aynı yaştakiler, fraktal ve üslü sayılar vardı ilk konularda. Fraktallardan 1 soru, üslü sayılardan da 4 soru ama nasıl soru... Bokunu çıkarmış sorunun, sadece harf var lan sorularda?! Birini yapamadım üslü sayılardan. Toplam 4 soru yaptım o 20 mi 18 mi soruluk matematikten. Ha yalan olmasın, aritmetik ortalama sorusu vardı, onu da yapmıştım sanırım.
Fen ve inkılap apayrı zaten. Hiç konuşmayalım onları. Biz daha "Atatürk nerede doğdu?" diye sorarken adamlar ölümünden soru çıkarmış, fende sadece harflerin ne anlama geldiğini söylerken hazırlayan piçler harfleri birbirine karıştırmış, soru yapmış karman çorman. İngilizcede de zaten sadece üstte resim verip altta sorusunu soran soruları yapabildim, neredeyse hepsi resimliydi ama karikatür yapmışlardı, konuşma baloncuğunu dolduruyorduk. 2 saatlik sınav yarım saatte bitti ve optik bomboş bir şekilde kitapçığı ve optiği verip çıktım.
Otobüs...
Ben çıktım, artık nasıl bir şeysem herkes arkamdan pıtı pıtı kitapçıklarını verip geliyor. Oturduk daldık sohbete. Sanki daha demin egoizmin doruklarında yaşamıyorlardı benim arkadaşlarım, birden tavandan yere hatta yerin dibine çöktüler.
- Oha ağzına sıçim bu ne!
- Boku yedik abi, insan biraz ilk konudan soru koyar!
- Konuları da vermedilerki Allahsızlar!
- Off ki ne off!!!
Sohbet baya uzun sürdü ve tam sınavın bittiği zamanda hepimiz dershaneden çıkıp otobüslere bindik. Cama yaslanmışım, başım ağrıyor. Niye ağrıyorsa artık, giren sınav yüzünden mi yoksa bilmem kaç soruluk sınavın 30-40 arası sorusunu yaptığım için mi bilemem... 
Tam o anda annem aradı. "Herhalde nasıl geçtiğini soracak, dayanamadı kadın tabi." diye kendi kendime konuşuyorum. 
- Efendim anne?
- Oğlum bu ne?
- Ne ne?
- Sınav sonucun. Batırmışsın!
- Oha anne ne çabuk geldi sana bu ya!
- Bilemem artık!
Otobüste sinir krizi geçirdim resmen, arkadaşlar da ben annemle konuşurken bir tomar mesaj atmış, "Lan anneme sonuç geldi??" diyen de var, "Daha sınav bize gireli yarım saat olmadı, ne çabuk bu lan?!" diyen de... 
Otobüsten indim ve eve doğru yürürken aklımdan geçiriyorum...
Niye bu sınav hemen okundu da anneme mesaj gitti acaba diye.
Sanırım buldum.
Optikler boş ya.
Optik okuyucu bayram etmiştir o gün...
Okuyabileceği, işaretlenmiş sorusu olmadığı için... 

NOT: Sanırım optik okuyucunun kenarını yalayınca sınavınız geçersiz sayılıyormuş. Keşke o gün o kenarları ıslatsaydım lan, boku daha az yerdim vallaha. (Sınavda da dershanede 11 ya da 10. oldum, güya 500 alacaktım ha.)

15 Şubat 2013

ŞANS

- senin için geliyor bu Uska..
- ooo hadi bakim... yapma beee!
Birkaçınız bu sohbetin nasıl başladığını tahmin etmişsinizdir. Ya bir arkadaşınız basket atacaktır ya da elindeki su şişesi vs vs şeyi çöp kutusuna uzaktan atmaya çalışacaktır. Lan bence bunu denk getiren insan dünyada çok az! Bana hep bu şekilde oluyor, ne zaman "senin için" dense götüm gibi bir atış oluyor. Hani sıyırma falan anlarım, tamam şanssızlıktır, giremedi, yaladı geçti derim. Yok anam yok ne sıyırması, 2 metre uzağında yere düşüyor atılan şey. Şansıma tüküreyim. 

14 Şubat 2013

Telefonunda ne diye kayıtlı?

Madem bugün 14 Şubat, aşk meşke de giriş yapayım ben bence. Bir o bok eksikti zaten, o da tam olsun. Arada yazarım ama aşkmış meşkmiş merak etmeyin. Tabi ki bir aşk uzmanı değilim, başımdan anasının gözü kadar ilişki de geçmedi. Sadece yaşadıklarıma bir bakın istedin. Siz de okuyun, gülün istedim ve konumu seçtim. 

Sevgiliniz telefonunuzda ne diye kayıtlı?
Eğer bu listede kaydettiğiniz isim varsa, umarım ondan soğumazsınız. 


Aşkım: Ya bir çok insan bunu söylemeyi sever, bunu söyleyince iyi hisseder ama nedense bana hep soğuk gelmiştir. Soğuk bir kelime. Eğer telefonunuz benim osuran telefonum gibi ingiliz klavyeliyse, tam soğursunuz benden söylemesi. O çok beğenilen "Aşkım" kelimesi "Askim" ya da "Askım" oluyor. Lan bir kıza sen "askim" yazip yollasan kız bence "aşkım kelimesinin gösterip de vermeyeni" diye düşünür. "Askım" yazarsan vay haline, lan o senin sevgilin, kıza niye askı diyorsun?!

Canım: Halil abii, bana ordan bir çay ver... O senin canınsa, senin canın patlıcan bence. Uydurma lan götünden, o senin aslında canın falan değil. "Canım" konuşurken çok kullanılır doğru ama hiç kimseyi kendi canınla eş tutamazsın, tutmazsın. Öyle değil mi? -Ölümüne aşıklar için söylemiyorum tabi.-

Sevgilim: Lan, aferin sana, alkış! Ne kadar bilgili bir çocuksun sen. O senin zaten sevgilin geri zekalı, ne diye telefon rehberine kocaman "Sevgilim" diye kaydediyorsun? Ha eğer arada sevgilin olduğunu, biriyle çıktığını unutuyorsan yaz ama unutmuyorsan bir röntgen çektirsen iyi olur. 

Hayatım: "Hayat buysa güzelim, fark etmez ayakta da giderim." hesabı falan oluyor bu kelime. Ne "hayatım"ı kardeşim. Aklıma insanlara karşı çıkma şeklim geldi lan.
-tolgaa, ya of yapma!
-off sanane bu benim hayatım. 
Manyağım lan ben, yeminle manyağım. Bir de eğer vurgunu iyi ayarlayamazsan vay haline. Bir kere, " off sanane bu benim 'hayatım' " dersen, kız senin ona yavşadığını düşünür. Resmen kıza hayatım diyorsun lan. Ama "off sanane bu  'benim'  hayatım" dersen işler tabi ki değişir. Kız afallar önce, sonra da senin kolay lokma olmadığını anlar. 
Yani kısaca "hayatım" kelimesi koskoca bir yalan bence. Kabul et, hayat senin hayatın, o senin hayatın falan değil. 

Bitanem: Lan aslında anlamsız bir kelime değil mi? Bir ve Tanem'in birleşimi. Bence şöyle bir anlamı var, "Bu dünyada senden bir tane var, sen benim her şeyimsin."  Ama aslında anlam şu şekilde. "Seni anaan, benim için doğurmuş canıım" 

Herşeyim: Aslında Her ve Şeyim ayrı yazılır ama ne bilim çok iğrenç göründü gözüme birden. Bir de telefonda, "her şeyim" daha kötü görünüyordur, birleşik daha iyi. Eskiden "şey" deyince akla neler neler gelirdi, arkadaşlarla sohbette de bu hep vardır zaten.
-arkadaşlarla çıktık bu mekandan, sonra şey yaptık.
-oha şey mi... çüş abi.
"Şey" kelimesine acıdım lan şimdi. Bir de "her" ile birleştiğini düşünün... Zaten anlamı sapık biraz, "herşey" olunca daha da bir sapık, bir de " her'şeyim' " olunca... Halimiz duman olur vallaha.

Bugün de böyle bir saçmalamasyon yaptım. Siz eğer bunlardan biriyle kaydettiyseniz sakın ciddiye almayın beni. Dayak falan yerim diye korkuyorum vallaha. Bunlardan başka bir şeyle kaydettiyseniz, orijinal sayılabilirsiniz bence. Son olarak, eğer varsa; sevgilinin ve senin sevgililer günü kutlu olsun, daha nice 14 Şubatlar geçirin inşallah...

11 Şubat 2013

Özür dilerim amca ama yeter okudun be!

Bizim de bir özelimiz var!
Otobüslerde bile rahat yok lan bu ülkede! Ağzına sıçayım, hem bilmem kaç kişilik otobüse, akraba olacak derecede yolcu al hem de tam kulaklığı takmışsın, arkadaşlarınla mesajlaşıyorsun, yanındaki amca ya da teyze gözü, götü çıkana kadar senin mesajlarını okusun. Yok artık daha neler, anasının gözü. Bizim de bir özelimiz var kardeşim! 
Otobüse bindim, arkadaşlarla buluşmuştuk; şimdi eve gidiyorum. Yazlıktan bir arkadaş mesaj attı, ben de tam o anda kulaklığı takmış, hangi şarkıyı dinlesem diye düşünüyorum.

"naber lan?"
"iyi oğlum senden naber?"

Cevap mesajını attım ve orta yaşlarda bir amca yanıma oturdu, işte 42 43 falandır bence. İçimden de düşünüyorum, "lan ne kadar iyi bir amca, mesajlarımı okumasın diye koltuğun ucunda oturuyor, insanlık ölmemiş vallaha." diye. 

"iyi işte ne olsun. napıyorsun?"
"ne yapim ya, evdeyim bilgisayarı açmışım. sen?"
"otobüsteyim." 

Arkadaşla sohbet koyulaştıkça, yanımdaki amca götünü adım adım benim yanıma doğru getiriyor, hem götü hem kafası. Kafasını da hafiften telefonuma çevirdi, gözlerini de dikti bir güzel. 

"vay neredeydin lan."
"arkadaşlarımla beraberdim, öyle aham şaham bir yerleri gezmedik, merak etme."

Lan bu amca ben mesajları yazdıkça kafasını telefona daha da yaklaştırıyor, gözler fal taşı gibi açık. Bir de çok hızlı yazıyorum, önceki yazımdan hatırlarsınız klavyeli, bazen adam ne yazdığıma yetişemiyor diye sanki mesaj aralarında bana trip atıyor, kafasını pencereye çeviriyor. Ama mesaj geldi mi, maşallahı var amcanın kafasının, korku filmlerinde olur ya böyle; kafalar 360 derece döner; aynen o şekil oluyor. 


"hehehe! sonunda sevgili buldum ha!" 
"vaay, kimmiş lan bu?"
"tanımazsın oğlum."

Artık rahatsız olmaya başladım amca! "Yüzüm gözüm şişene kadar, ağlamak istiyorum" moduna soktun beni lan! Sanane benim mesajlarımdan, iyi misin amca, git çocuğunun karının mesajlarına bak, onları oku! Ne diye bu garip çocuğun özürlü mesajlarını okuyorsun, gören de amca azmış, telefon ekranımda da +18 bikinili kızlar var sanacak. 

"nasıl bir şey, inşallah öncekiler gibi değildir...."
"yok yok değil, vallaha güzel bu."

Amca utanmasan, "arkadaşına böyle şeyler denir mi evladım?" diyeceksin. Otobüste de koltuklar yavaş yavaş boşalıyor ama amca yine de kalmıyor. Ben de rahatımı bozmak istemiyorum. Ama bu mesajlarım okunmasın istiyorum!
Madem amcanın akıllanacağı yok, gittim sms ekranına kocaman harflerle AMCA YETER OKUDUN, GÖZÜN ÇIKACAK ŞİMDİ yazdım. Amca bunu da okudu ve yanımdan kalktı. Artık zafer benimdi, evet belki yaptığım saygısızlıktı ama bana yapılan da bir saygısızlıktı. 

AMCAYA NOT: Amca vallaha o zaman ben haklıydım, saygısızlık yapmak istemezdim ama cidden gına geldi. Nefes sesin boynumda gibiydi amca. Akraba olacağız sandım. Anan gillere, baban gillere, çoluğun çoluğun gillere selamlar. İyi günlerr!


9 Şubat 2013

Seni gidi "Hmm"dık kıran!

Birkaç yıl öncesine kadar, hatırlar mısınız bilmem, hani harflerin ağzına sıçtığımız, dil bilgisi nedir bilmeden götümüzden yazı şekilleri uydurduğumuz, sesli harfleri piç gibi ortada bıraktığımız günler vardı. Facebook ya da msn vardı o zamanlar, ya insanlar kolaylarına geldikleri için sesli harfleri atıyorlardı ya da "Sesli harf kullanan piç olsun! Hehehe!" düşüncesi. 
Nedense ben sesli harf atmak neymiş, harflerin büyüklü küçüklü yazılmasıymış, hiç bilmiyormuşum. Allah'ım sana şükürler olsun! Şöyle eski yazış biçimime bakıyorum da, tüm kelimeler tam lan. Ne "L" kullanmışım ne de "orspu msn yha.s" gibi cümleler kurmuşum. Gayet normal bir çocukluk geçirmişim yani. 
Ama sadece harfle de kalsa iyi, insanlar götten uydurdukları bir kelimeyi de dillerine dolamışlardı! "Hmm"! Düşünsenize, sayfalarca mesaj yazıyorsunuz ve size verilen cevap "hmm". Ya da çok mutlu olduğunuz bir olayı anlatıyorsunuz. Karşınızdakinden "Anasını avradını be! Ne şanslı adamsın lan piç!" demesini beklerken "hmm" cevabını alıyorsunuz. Resmen orospuluk. 
S.K. "hmm" senin götüne girsin, kulak deliğinden çıksın inşallah
Yazın sonlarına yaklaşmıştık ve facebook yavaş yavaş ün kazanmaya başlamıştı. O zamanlar burnumuzda sümükle arada internet kafelere gider, "Hangi Kavak Yelleri karakterisin?" ya da "Hani hayvansın?" gibi içten içe laflarıyla ağzımıza sıçan testlere katılırdık. 
Birden sohbetten bir mesaj geldi. Hemen açtım. Mesaj S. K.'dan. 
"Yzn nsl gçti?" diye soruyor. Harflerin ağzına sıçmış, bir de boku sıvazlamış. 
Ee ben de safım! Götüm gibi kaldım ilk önce, araya harf sokuyorum anlamlı bir şey çıkmıyor, soktuğumu geri çıkarıyorum yine yok. En son anladım. Bana "Yazın nasıl geçti?" diye soruyor. 
Vallaha oturdum, çocuğa 20-30 satırlık, yazımın nasıl geçtiğini anlatan bir yazı yazdım. Facebook; facebook olalı böyle zulüm görmedi. Upuzun bir şey. 
"Nasıl geçsin ya," ile başladım, ortalarda kocaman sülalemi anlattım, en sona da "İşte böyleydi benim yazım, hem yoruldum hem eğlendim." yazıp gülücüğü de koydum. 
Lan bekliyorum bekliyorum, altta ne "yazıyor..." çıkıyor ne başka bir şey. En sonunda yazıyor çıktı ve birden kulaklığa "Trink!" diye bir ses geldi. İçimden de S. K.'ya övgüler yağdırıyorum, "Aferin lan, bir boka benzemezdin ama jet gibi yazıyormuşsun!" diyorum. Hemen açtım sohbeti. Cevap neydi biliyor musunuz? "Hmm." 
Lan S. K. sen al o "hmm"ı, arkanı dön ve ne yapacağını biliyorsun zaten, aynen onu yap. Lan orospu, ne bu "hmm" lan. Anasını avradını, yarım saatlik açtırdığım masanın 10 dakikasını sana yazımı anlatarak geçirdim, senin dediğin tek şey "hmm" mı?
Tabi o zamanlar küçüğüm, çocuğa küfür falan etmedim. Direk "Kendine iyi bak." yazdım ve çevrimdışı oldum. O günden beridir "hmm"dan nefret ederim. Kim yazarsa yazsın, antipatim var lan benim. 
"Hmm" sohbetin ağzına tükürür
"Hmm" öyle bir kelimedir ki, sohbeti bitirir, insanları birbirinden soğutur, ayağını kaydırır. Lan o "hmm" öyle bir zehirdir ki, bulaşır, mesajlarından çıkmaz olur. İletişimin biter, "Öyle iştee..." yazmak zorunda kalırsın, göt gibi de sohbet edersin. 
Ben kullanmamaya çok dikkat ediyorum ama arada kaçıyor tabi. Ama size bir tavsiye, size upuzun bir mesaj atmış birine asla "Hmm" yazmayın, şu an ben neler hissediyorsam aynısını hissediyordur bence. 

8 Şubat 2013

Google Translate Gibi Kuzenlere Sahibim! Her Boku Yanlış Çeviriyorlar!

Bence her insan yazlıkta azıcık ırıspı olup çıkıyor, başına gelmeyen kalmıyor. Irıspı derken o anlamda değil, olayların ırıspısı, olayların efendisi oluyor! Hani herkesin dostu veya arkadaşı piçlik yapar ya, benim de kuzenlerim yapıyor. Hem de öyle böyle bir piçlik değil yani, hayatımda uğramamıştım lan ben böyle iftiraya. Yani yazlık, yazlık olalı böyle ırıspılık görmedi!

Ne kadar da harika günler!
Yazlıkta geçen günlerim hep rutin, günün neredeyse 6 saatini havuzda yüzerek geçiriyorum. (havuz deyince kaydıraklarla dolu, olimpik boyutta, eğlencenin babası, elimizde kokteyllerle yüzdüğümüz bir havuz sanmayın; kıç kadar, küçükler tarafının eğer aşırı bir çocuk izdihamı olursa sapsarı olduğu, havuz can kurtaranının kıllı vücudunun 100 metre uzaktan görülebildiği bir havuz işte.)

10 saatini uyuyarak geçiriyorum. (Hepimizde yok mudur bu yahu? Kışın, eğitim sistemi ağzımıza sıçtı, yazın da bunun acısını çıkarmazsam diye bir düşünce. Vallaha bende var ama size 10 saat az gelebilir. Eğer sizin de sanki alarm kurmuş gibi aynı saatte uyanıp, tam 10 saat uyuduğunuzda "Uyan lan Tolgaaa!" diyen kuzenleriniz varsa, harika bir zaman dilimi.)

Kalan 8 saatini de okey oynayarak geçiriyorum. (Vallaha kumarcı oldum, her yazlıkta olur; öğlen gelen teyzeler vardır ve sanki götleri o sandalyeye yapışmış gibi, taa sabaha kadar kalkmazlar. Onlar gibi oluyorum yazın ben. Ama tabi onlar parasına oynuyor, biz dondurmasına, kolasına artık ne bulursak.)

Yürü git başımdan! 
Günümün 8 saatlik diliminin içindeyim, yani okey oynuyorum. Ancak ağzına sıçtığımın karşı takımı, bize fark atmaya başladı. Belki de hayatımda ilk kez yeniliyorum. Oynarken içimden etmediğim küfür kalmadı. Çocuğun dedesinin amcasından girdim, sülalesinin saç kılından çıktım! 
Tam ben böyle sinirliyken koşa koşa kuzenim geliyor. İsa! 
"Tolga, kalk yemek hazır!" dedi.
"İsa, görmüyor musun? Okey oynuyorum, bitsin gelicem." 
"Tamam." dedi ve gitti. 
Ama ne hikmetse şans bizden yana değil, karşı takım yine kazandı. Eğer bir iki defa daha kazanırlarsa, yenileceğiz ve onlara dondurma almak zorunda kalacağız. Tam oyuna dalmışken İsa bir daha geldi. 
"Tolga annen seni parçalayacakmış, hemen eve gelecekmişsin!" dedi ama çocuk telaşlı.
"Ya İsa yürü git başımdan!" dedim sinirli bir şekilde.
Sen niye bu çocuğa böyle ayıp şeyler öğretiyorsun!?
Oyun bitti ve kazanan karşı takım oldu. İlk kez yazlıkta yenildim, sinirden köpürüyorum. Arkadaşımla karşı takıma dondurmaları aldık, eve doğru gidiyorum. Kapıdan girdim ve annem resmen üstüme yürüdü. 
"Sen niye bu çocuğa siktir git diyorsun!??"
Şoka uğradım, vay piç vay, beni çağırmaktan yoruldun diye hemen anneme yalan attın ha? Seni şerefsiiiz seni! 
"Anne, öyle bir şey demedim ben!" dedim. Tam o anda İsa arkadan lafa girdi.
"Teyzeciğim, 'siktir git' güzel bir kelime mi? Tolga Abi kullandığına göre güzel bir kelime." demez mi? Kesin oyun yapıyor piç! Küçük çocukların en iyi politikası bu değil midir zaten? Kötü kelimenin ayıp olduğunu bilirler ama büyükleri de zor durumda bıraksınlar diye hep kelimenin  iyi olup olmadığını sorarlar.
"Bak çocuğa neler öğretiyorsun Tolga! Hayır değil İsacığım, sen bakma bu abine!" dedi ve annem ceza olarak bütün gün İsa'yla ilgilenmemi istedi. Yani anlayacağınız 3 aylık tatilimin neredeyse 10 saatini küçük kuzenime bakmakla geçirdim. 
Hani hep deriz ya Amerika'nın oyunu bunlar diye, bu sefer Amerika'nın değildi, piç kuzenimin  oyunuydu olanların hepsi...
Önceki yazımla ilgili NOT: Ben osurdum sanıp yanımdan giden orospu arkadaşlarım, aradan bir gün geçtikten sonra sanki götlerinde vay vay varmış gibi geri döndüler. Ne demişler? Osurtmayan Allah osurtmuyor. 

7 Şubat 2013

Osuran Telefon

Sizin telefonunuz osuruyor mu? İnanmayacaksınız ama benimki öyle bir osuruyorki, oturduğum sandalye sallanıyor, benim içim bir hoş oluyor, karşıdaki insan osurma işini telefonumun değil de benim yaptığımı sanıyor! İnsanlar arasında birden gelen "Dıııtttt!" sesi benim sevincimin sonu, utanmamın başlangıcı oluyor. 
Her şeyi başa sararsak...
Sağ olsun, ülkemiz yöneticileri bizi bir sınava sokuyorlar, herkes hatırlar SBS işini. Normalde ben asla "Anne annee, bak ben sınavdan şunu aldım. Bana telefon alcan mı ha?" diye annemle konuşmam. Konuşmadım da zaten. Ama yere düşüp kırılan eski kızaklı telefonum artık çalışmaz olmuştu ve yeni bir telefona ihtiyacım vardı. Ben de anneme dedim direk "Anne, bir tane telefon varmış biliyon mu böyle bilgisayar klavyeli, mouse'u dokunmatik böyle" Ne yapsın kadın, şaşırdı tabi. Oğlu ilk kez böyle bir şey istiyor. "Sınavdan çıktığımda iyi bir şeyler gelirse alalım mı annecim?" diye de duygu sömürüsü yaptım. Ve sonunda 9 aydır beklenen sınava girdim, o da bana girmiş olabilir, ve iyi bir okul kazandım. 
Sonunda ellerimdeydi, siyah, gıcır gıcır, en tepesinde markası yazan yeni telefonum. Hemen sim kartımı taktım ve kullanmaya başladım. Sms de yaptım bir güzel, oh anam gel keyfim gel anlayacağınız. 
Babamla televizyon izliyoruz, "Tring! diye bir ses. Mesaj gelmiş, telefon sesli durumda. Ben mesaj atıyorum, karşımdaki "Trink!" diye cevap veriyor. Adam dellendi tabi. "Ya kıçını kaldırıp odana gidersin ya da bu telefonu sessize alırsın!" diye bana bir güzel bağırdı, ağzıma sıçtı. Tabi ki yılların üşengeç kralı ben, odama gitmemek için sessize aldım. 
Birkaç gün geçti ama benim telefon hala sessizde. Mesajlaşmadığım zamanlarda, atıyorum bir köşeye, kendi kendine takılıyor. Elime aldığımda bir baktım ki halam ve annem onlarca kez aramış. Hemen onları geri aradım, onlar da bir güzel ağzıma sıçtılar. "Bu telefon duyulacak Tolga efendi! Meraktan öldük burda!" dediler. 
Ben de düşündüm, şimdi babam "Sessize al" diyor, annem ve halam da "Duy şu kazzığı!" diyor. En iyisi titreşime almak diye düşündüm.
Osurmadım lan, yemin ederim oğlum!
O günden beridir, yani titreşime aldığım günden beridir telefonum titreşimde kaldı. Bu olaylar yazın oluyor, ben de yazlığa gittim. Arkadaşlarla oturuyoruz, ortalık birden sessizleşti. Birden "Dııııttt! - Dıııııııttt!" diye art arda gelen osurmaya benzer sesler. Ve bu sesler benim cebimden geliyor ama herkes bunu osurma sanıyor! "Yeter osurdun oğlum, lan kokacak şimdi!" diyen de var "Hehehe! Boyundan utan lan Tolga!" diyen de. Bir baktım ki, babam arıyormuş. Yani benim telefonum titremek isterken aslında osuruyormuş! 
"Osurmadım lan, yemin ederim! Bakın babam arıyor, lan baksana!" diye bağırıyorum ama beni duyan yok, çünkü herkes kokar diye gitmiş bile...