11 Mayıs 2013

Jelibon

Amerika'daki halam sağ olsun, vücudumuz vitamin alsın diye bize vitamin almış ta oralardan.. Şöyle söyliyim, bu vitaminler öyle hap değil. Jelibon şeklindeler, şekerli ya bildiğin jelibon tadında ama içinde vitamin var. 
Biz dediğim de kardeşim ve bana. Bir kavanoz ona bir tane de bana. Halamın koyduğu kural şu: Her gün ben 2 tane, kardeşimse 1 tane alacak o vitaminden ama tadı nasıl güzel!! Ben ki jelibon hastası bir deli manyak, yazın marketten 4 paket alıp bir anda bitiren, küçük çocukların ellerinden kaçıran, Amerika ya da Almanya'daki akrabalarından "ne istiyorsun?" sorusuna "kucak dolusu jelibon." cevabını veriyorum. O kadar jelibonu bir arada görünce dayanamadım tabi.
Evde kimse yokken elime aldım kavanozu, birer birer mideme götürüyorum.. Nasıl mutluyum ama anlatamam sana, sanki bir hazine bulmuşum ve bir şeyler satın alıyormuşum gibiyim. Böyle ağzım kulaklarımda, kıçım bulutların üstünde, ben dünya dışındayım.. 
.....
Derken kavanoza elimi attım, lan ne jelibon geliyor elime ne bir şey. Sallıyorum yok içinde, başka taraflara fırlatıyorum kavanozu yine boş. Artık kavanoz orospu oldu çıktı benim elim yüzünden ama yok o lanet jelibonlar. Nasıl yedim 50ye yakın jelibonu bir oturuşta nasıl..
Oturdum koltuğa düşünüyorum, "bir anlık nefsine yenik düştün geri zekalı, al boku yedin. Vitamin zehirlenmesinden öleceksin şimdi, hazırla vasiyetini, son mektuplarını." diye düşünmeye başladım. Ama nasıl ağlıyorum, gören de taşaklarımdan menemen yapıyorlar sanacak.. Ölüyorum lan ben diye ağlıyorum, daha gencim olamaz diye.. 
Birden anahtar sesi duydum, annem ve halam kapıyı açtılar gülüşerek.. Koltuktan fırladım tuvalete gözyaşlarımı silmek için.. Sonra tuvaletin penceresini açtım boş kavanozu fırlattım ve gülümseyerek annemlerin yanına gittim..
- Halam, sen bugün yedin mi vitaminden bakalım?
- Evet halacığım 
Arkadan annem atladı.
- Ayy Hayriye ben de alayım bir tane
- Anne ne gerek var ya
- Bırak oğlum ya, dur canım ben sana evdekini de getiririm
Annem dolabı açtı. Kenarda olması gereken kavanoz yok tabi, annem bana soruyor "Oğlum nerede bu vitaminler?" diye. Ben de "bilmem, acaba kim aldı?" diye soruyla cevap veriyorum. 
Annem bulamayınca kıllandı, bana bakıyor gözlerini kısmış bir şekilde tanıyor jelibon canavarı oğlunu tabi. Tam o anda halam "eve gidiyorum ben." dedi ve biz yolcu ettik.
......
Birkaç dakika sonra halam aradı..
- Uska vitamin kutusunu apartman kapısının hemen önünde buldum
- ..... (ses yok.)
Tabi annem duydu bu cümleyi, beyninde yankılanmıştır kadının. "Apartmanın kapısının önünde." "vitamin kutusu." "buldum." Şöyle bi 2 dakika falan durdu, durdu ve durdu..
Tam oley be kurtuldum dedim, elime çatalımı aldım yemek yiyeceğim ki annem zıplayarak "Eşşoleeeşşeeek!!" diye öyle bir çığlık attı ki.. Çatal elimden fırladı, babam mutfağa koştu.. Lan annemin gözü döndü, hemen halamı aradık..
- Hayriye ne olur arayalım Amerika'yı, eşşoleşşeğin doğurduğu ya vitamin zehirlenmesi olursa!!
Hayriye hala, kardeşim ve nenem apar topar bize geldi.. Baktım ki halam bir kişi gidip 3 kişi dönmüş, yani cenazeme geliyorlar ağlamaya başladım neneme sarılıp.. "Neneee nenee ölüyorum nenee." diye.. Kadın da hiç demiyor ki "oğlum korkma." falan diye.
aradık halamı, o da bana baya kızdı taa Amerikalardan.. "Merak edilecek bir şey yok, tahmin ettim o jelibon canavarını, bebekler için o vitaminler bir şey olmaz." dedi.. 
Sonra oturdum düşündüm, lan var ya hep Amerika'nın oyunu bunlar!

9 Mayıs 2013

Yaz yaklaşıyor, çile yaklaşıyor, hepiniz siteye davetlisiniz.

Yazın gelmesine çok az kaldı, herkes tatil planları yapmaya başladı bile... Kimisi Bodrum'da güneşlenecek, kimisi Marmaris'te kız kesecek. Peki ya Uzun Saçlı Kel Adam ne yapacak?
Yaz yaklaşıyor, yaz yaklaştıkça içim bir hoş oluyor, duygularım kabarıyor falan diyeceğim ama yalan olacak!! Ya yaz yaklaşıyor, "ne yapacağım ben bu kadar çocukla?"diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Yaz demek sorumluluk demek, kırka yakın kuzen demek, apartmanlarda elleriyle koşturacak olan bir sürü çocuk demek...
Herkes yazı bekliyor duyduğuma göre ama bende olaylar biraz değişik. Anlatayım, şöyle ki: Annemin bir felsefesi var. Annem "Ev satın almaya hiç gerek yok, onun yerine en güzel yerlerde birkaç gün tatil yaparım, farklı yerler görmüş olurum." diyor. Ah annecim, keşke bir de farklı yerler görsek artık...
E biz bir yere gidemeyince, ben de yanmayayım diye kuzenlerimin olduğu siteye gidiyorum. Yaklaşık 1 ayım orada geçiyor. Normalde o sitede eskiden iki dayımın daireleri vardı ama bir dayım taşındı. Şimdi bir tanesi hariç hepsi başka bir sitede.
Dayılarımın neredeyse hepsinin olduğu site benim için aşırı sıkıcı, öyle böyle değil. Yaşılar yeri gibi geliyor bana, sitedeki çocukların havalarının maşallahı var zaten. Zannedersiniz ki Bodrum Yüzme Havuzu'na giriyorlar, öyle fotoğraf çekilmeler falan.
Neyse, annemden iznimi en sonunda aldım ve bulunduğum ilin içerisindeki ilçeye, sözde tatil yapmak için yol aldım.
Sitenin kapısından girdiğim an, kafamın aşağısından konfetiler döküldü. Site yöneticisi elimi öpüp durdu siteye geldiğim için, hiç gülümsemeyen amca bana gülümsedi.
Kafamdan aşağı dökülen tek şey kaynar sular oldu. Kapıdan girdiğim an teyzemin çığlıklarını duydum. "Uskacığım bakabilir misin kuzenlerine, sana emanet." Teyze yani yeni geldim, daha kapıdan yeni girdim ne bu hız ne bu bana duyduğun görev verme aşkı.
Teyzemin yanından gittikten sonra her şeyi anladım. Neredeyse 20'ye yakın kuzenim havuzun kenarında ellerinde dondurmalarıyla oturuyorlardı. küçük olanlar ön bahçede birbirlerini dövüyor, orta halliler futbol oynarken yere düşüp ağlıyor, büyüklerin beni kıçlarına taktıkları yok zaten. 
En son beni görüp bana sarıldılar, artık bir aylık maratonum başlamıştı, küçüklerin gözünde bir bakıcı rolüne bürünmüştüm. 
"Uska bana 1 milyooöön!" diyen kuzenime mi, yoksa "Uska bana kağıt para ver." diyen kuzenime mi yanayım anlayamadım.
Alman olan kuzenimin her yaz uyguladığı taktiği sonunda çözdüm. 1 lirayla başlayıp, 5 liraya, ardından bir sürü on kuruşluk para istemesi taktiğini ele verdi. Düşmanı sessizce öldürüyormuş kerata! Diğer kuzenimse hiç bozuk para olayına girmeden kağıt para isteyince annemden aldığım bir aylık harçlığım yerini cebimdeki son beş kuruşlara bıraktı...
Olay keşke sadece para olsa iyi, feda olsun, ama enerjimi de bitiriyorlar. Hangimiz yazın gecelere kadar aşağıda oturmak istemeyiz ki? Hangimiz elimizde çekirdek ya da dondurma, önümüzde havuz ya da denizin olduğu bir şekilde dinlenmek istemeyiz? 
Öğlen beni o kadar koşturuyorlar ki, geceye ne enerjim kalıyor ne de insanlarla konuşacak bir ağzım. "Yapma bunu, niye izinsiz külodumu aşağı atıyorsun, mandalları neden sahaya fırlatıyorsunuz?" soruları yazımın her zamanki soruları. 
Gece olduğunda o altın görev bana veriliyor, çocukları uyutmak. Gören de harbiden çocuk sanacak bunları, hepsi şeytan hepsi manyak yahu. Tüm gün kıçlarının üstüne oturmayınca geceleri saat 11'de uykuları geliyor. Ben de onları yukarı çıkarıyorum ve korkmasınlar diye başlarında bekliyorum. Gözümü açtığımda zaten sabah olmuş oluyor.
Sayılı günler kaldı yazlığa gitmeme, Alman kuzenlerimin gelmesine, ezili maratona. O sitenin kapısından girmeme çok az kaldı. İsteyenlerin kardeşlerine de bakabilirim, duyanlar duymayanlara duyursun. Gece kendisi yatabiliyorsa benim için sorun yok...

8 Mayıs 2013

Türkiye'de kadın olmak zor

Hep düşünmüşümdür, kıskançlık nelere yol açar, insana neler yaptırır da bu kadar ölüm, yaralanma, intihar ve daha nicesi bunun yüzünden oluyor.. Birçok insanın kıskanmak diyince aklına ilk gelen şey 'seviyorsa kıskanıyordur' ya da tam tersi 'kıskanıyorsa seviyordur'.. Palavra palavra arkadaş!
Hayatta yapmam normalde ama ilk kez elime gazeteyi alıp cinayet haberlerini okudum.. Okumaz olaydım, yine beni çok etkiledi bu haberler.. Televizyonda da izlemem bu yüzden ben haberleri falan.. Gözlerim dolar, küfür ederim hem içimden hem dışımdan.. Hiç kaldıramıyorum bu olayları..
Haberi okudum.. 18 yaşında bi genç, kendi yaşındaki sevgilisini başka bi erkekle gördüğü için kızı öldürmüş, sonra gördüğü oğlanı öldürmüş, sonra da kendisini öldürmüş.. Aile perişan, ya dile kolay 3 tane kocaman aile perişan.. Kimine göre "oğlanın ailesi" suçlu, kimine göre "kız orospu" kimine göre de "kızla konuşan oğlan piç.".. 
Sonra aynı sayfada aşağı doğru iniyorum, kadına şiddet vakası.. Kocası kadını bi erkekle görmüş diye dayak delisi etmiş kadını.. Pencereye çıkarmış, kafasını demirlere vurmuş, tuğlalar fırlatmış, yumruk atmış ve daha neler neler.. Nedeni ne? Kadın, başka bi erkekle sadece 'konuştuğu' için.. 
Bu iki haber aklıma direk Münevver cinayetini getirdi.. Cem'in Münevver'in hiç günahı yokken kızı testereyle kesmesi (?) valize doldurması sonra da çöp bidonuna atması.. Hatırlarsınız Münevver'in babasını, nasıl perişan olmuştu adam.. Ne oldu? Cem o zaman tam 18 olmadığı için daha çocuk sayıldı, cezası azaldı, bi ara paraya dönüştü..
......
Anlayamıyorum.. Kadına şiddeti, kıskançlık dediğimiz o masum duygunun piç edilişini anlayamıyorum! Ne olmuş lan pezevenk, karın bi adamla konuşmuş ne olacak! hadi tanıdık, halini hatırını sordu.. Diyelim ki sormadı, bu senin onu dövmeni gerektirir mi? Sen kimsin de Allah'ın verdiği canı zorla almaya çalışıyorsun, yarattığı bedeni linç ediyorsun.. Sen kimsin de o beyinde akıl almaz yaralar açıyorsun! Ne hakkın var senin ne!
Kadına şiddetin bu kadar yayılmasının nedeni bence özentilik.. İnsanlar başkalarından görüyor, "bak bunun karısı, kapanmış oturmuş yerinde, evine çocuğuna bakıyor." cümlelerinden çıkıyor bu kadar kavga.. 
Ama hiç kimse düşünmüyor.. Geldi polisler bu kadını aldı, adama sözde 'söz' verdirttiler sonra da evde ikisini bırakıp gittiler.. Ya sonrası? O adam akıllanacak mı? Kim bilir karısını polisler gördü diye daha ne kadar dövecek, linç edecek..
Peki ya dövülen o 'kadın'? Bedenindeki yaralar birgün kuruyacak belki, kanaması duracak, boynundaki morluklar silinecek, dişlerini yaptıracak, darbeleri azaltacak.. Beynine ne yapacak? Hafızasından hayatı boyunca silinmeyecek o dövüş sahneleri, "ben nasıl bu adamla evlendim?" acısı ne olacak?
......
Vardır birkaçımızda bu düşünce.. "Kıskanıyorum ben, demek ki erkeğim, seviyorum. Sevgilime/eşime istediğimi yaparım, benden başkasıyla değil konuşmak göz teması bile kurmayacak! Çünkü ben erkeğim, kadınımın üzerinde söz sahibiyim! Ben demeden yanından erkek kuş bile uçmayacak!" 
İnsan sevdiğine değil zarar vermek, lan üzemez bile.. Gözyaşına kurban olduğum diye sever, acılarını ben yaşayayım der.. Gidip dövmez, beyninde ve vücudunda yaralar açmaz.. Başkalarına gösteriş olsun diye kıskançlık yapmaz, lan kadına el mi kalkar!!
Kadın olmasa ben sen biz siz olmayacaktık bi kere.. Kadın olmasa biz uyurken evladımıza bakan olmayacaktı.. Biz hasta olduğumuzda ortada koşturan biri olmayacaktı.. Bizi gülümseten, yeri geldiğinde heyecanlandıran birisi olmayacaktı.. 
......
Şiddetten ölen kadınların haberlerini duydukça gözlerim doluyor, böyle insanlar nasıl olur diye düşünüyorum.. Nasıl yapar diyorum, hiç mi sevgilisini/eşini düşünmez diyorum.. Nasıl eline silah alıp da vurur diyorum, testereyle nasıl keser sonra saklanır diyorum..
Bu yazıyı okuyan, eğer sen de kıskançlık yüzünden ya da başka bir sebepten bi kadına el kaldırıyorsan inşallah o elin kırılır.. 
......
Türkiye'de kadına verilen değer.. 
Pardon bakar mısınız..
Öyle bir şey var mı?

4 Mayıs 2013

Bir Ergenlik Klasiği: Alt Komşunun Laneti 2

Hatırlarsanız bi yazımda alt komşuyla olan kavgamı yazmıştım.. Şimdi size kısaca özet geçeyim, sonra da benim cehenneme gidişimi anlatayım..
Bizim bi alt komşu var, ama görsen kadını korkarsın.. Suratı adeta bi nemrut surat, bakışları, ses tonu, yürüyüşü, duruşu ya her şeyi insanı ondan soğutuyor.. Soğutuyor demeyim de korkutuyor işte.. Ben de tabi sesim bok gibi olmasına rağmen evde her akşam tam saat 19:52'de konser veriyorum.. İngilizce-Türkçe karışık, hatta arada Fransızca bile.. Annem gil zaten alışmışlar oğullarının deli manyak olduğuna ama bi tek komşular alışamadı!! Her gün başka bişeyle geliyorlar anneme söylüyorlar ya da beni görünce bana kendimi şikayet ediyorlar..
Belki haklılar, evet şarkı söylerken kıçımı yırtıyor olabilirim, hadi dans ederek söylüyor olabilir hatta söylerken kimseyi duymuyor olabilirim ama bu sizin anneme gelip "senin oğlunun sesi çok çıkıyor." demenizi gerektirmez herhalde.. Asansöre bindiğimizde de "Uskacım canım benim, azcık daha sessiz olur musun akşamları?" demenizi hele hiiç gerektirmez..
Geçen ay açtım karaokeparty'i, karaoke yapacağım.. Hani tam bağırılacak şarkıyı da seçmişim, "Rolling In The Deep" ... Nakaratında avazım çıktığı kadar bağırmak zorundayım ve apartman inleyecek belli yani..
Odaya geçtim, açtım bu siteyi bi güzel.. Şarkı başladı, oh mis gibi söylüyorum derken nakarata geldim.. Bağırıyorum, ama nasıl bağırıyorum gören de bu erkek halimle içimden fil çıkıyor zannedecek.. Sanki o sımsıcak demiri benim popoma monte ediyorlar öyle bi bağrış.. Karşı apartman bile duymuştur bence, arada balkona çıkan olmuş çünkü..
Sonra şarkı bitti, ben "ohhh" dedim bi güzel, sonra baktım kapı çalıyor.. Şimdi, lan evde tekim, saat baya geç, çok ses yaptım oha amına koyim kesin öldürmeye geldiler beni komşular toplanıp.. Annemle babamın gidişini izlediler, sonra benim şarkıyı bitirmemi bekleyip kapıyı çaldılar.. Ama lan bi dakika şimdi.. Madem beni öldürecekler insan kapıyı falan kırar, aa doğru ama demir kapı oğlum nasıl kırsınlar ey salak!! Tabi çalacaklar, sonra "canıım beniimm." diyecekler ve kart kurt kemiklerini kıracaklar..
Tamam dedim, boku yedim.. En iyisi hiç ses yapmamak, hem ne gerek var açmaya bu saatte kapıyı di mi, çalar çalar gider.. Ama yok gitmiyor, habire zil çalıp duruyor.. Önümde iki seçenek var, ya kapıyı açıp kim olduğunu göreceğim ya da kapıyı dinleyeceğim ama ajanlar gibi.. Hiç ses yapmamam lazım.. 
Kulağımı koydum kapıya, bi baktım o kadın!! O an gözüm karardı lan, korkudan terliyorum şarıl şarıl.. Bağırıyor kocasına bizim kapının ordan "geliyorum Bakii şu çocuğu bi susturayım." diye.. Dedim Uska, oğlum sen parmak ucunda kaç kurtul bu kadından.. Koştum yatak odasına, yatağın altına girdim sanki kadın kapıyı açabilecekmiş gibi.. Bi iki kere daha çaldı sonra da gitti..
Tabi ben nasıl korktum, anneme anlatamıyorum böyle böyle oldu, ben kadını katil sandım diye.. İçime de kurt düştü, şimdi bu kadınla ya asansöre beraber binersem, kapıyı açmadım evde olduğum halde ya bunu bana sorarsa.. Yeminle boku yedim bu sefer, hem de en soslusundan..
O gün ben uyuyamadım, sabah oldu ve dershaneye gitmek için durağa doğru yürümeye başladım.. Gözlerim hala yarı açık yarı kapalı, ağzım yüzüm yamulmuş, ya işte sen sabah kalkınca nasılsan aynen öyleyim.. Bindim otobüse ama bu otobüsün de ilk kez bekleyesi tuttu, gitmiyor kaldı durakta.. Sonra içeri bi kadın girdi.. O duruşu, gözleri, saçları, yürüyüşü ile tam karşımda alt komşu duruyordu!!
Beni gördü, suratıma baktı ben de hiçbir tepki yok, sadece o göz altındaki mor halkalarım yerini dümdüz tenime bıraktı o kadar.. Baktı baktı ve kıçını dönüp koltuğa oturdu.. Bütün yolculuk boyunca aramızda 6 koltuk vardı..
.......
Annem geldi yanıma iki gün önce, kadını asansörde üç beş komşu sıkıştırmış "Oğlunun sesinden bıktık.." gibi bişeyler söylemişler.. Kadın da bıkmış bence, "yeter oğlum bak şikayetlere, baban duysa çok kızar sana." diyip durdu.. 
Şimdi ben bi kere yenilgiye pek gelemem, özellikle kendimle ilgili konularda.. Madem komşular bu denli rahatsız hem bi çözüm lazım hem de benim şarkıcılığa devam etmem lazım.. Bi anda götümden süper bi yalan attım..
"Konservatuvara hazırlanıyor dersin annecim." 
Ve annem her beni gambazlayana bunu demiş, herkes "ayy gerçekten mi çok tebrik et inşallah kazanır, hangisine hazırlanıyor, ay bak sesi de güzel ama hani gece olunca rahatsız olduk biz, anladım canım anladım söyle arada Yıldız Tilbe'den de söylesin olur mu"... falan demişler!
........
Anlayacağınız yalanım inşallah açığa çıkmaz, çıkarsa bittim.. Annemi de bu işe alet ettim bir de.. Artık daha özgürüm apartmanda, hem havam da var, küçükler beni durdurup arada Gülben Ergen ya da Hadise'den şarkı söylettiriyor bu bok sesimle.. Durun size de bi söyliyim..
"Sürpriiiz adımızı göklere yazdırdık, aşkı da....."

1 Mayıs 2013

İlk mim maceram..

Benim minik ricamı kıramayan, canım pehitom benim mim yapmış.. Ben hiç bilmiyorum bu mim meselesini, hala da anlamadım.. Sanırım soruları cevaplayıp blogu falan öneriyorsun, bilen bir arkadaş ne olur bana anlatsın bi ara..
Neyse, ben Pehito'yu nerden buldum hiç hatırlamıyorum.. Ama yazılarını, şiirlerini falan okurken "lan şiirlere/yazılara bak be, adamdan özenle seçilmiş söz öbekleri fışkırıyor ha!" diyorum açıkçası.. Tabiki yorumumu da yapıyorum hemen..
Dün baktım röportaj gibi bir şey var Pehito'nun blogunda, hemen girdim okudum.. Açıkçası aşırı beğendim cevapları soruları.. Hele ki Pehito'nun o siz okurken içinizi ferahlatan o ruh hali yok mu.. Yorumlara cevap verişi, her şeyi dikkate alışı.. 
Bazı yazıları kısa, bazıları orta halli.. Açıkçası hepsi birbirinden güzel, daha tüm yazılarını okuma fırsatı bulamadım ama 2013 bitti.. Hangisi en güzel, hangisi en kötü diye kesinlikle ayrım yapamam çünkü lan hepsi güzel!
Neyse, mimi görünce ben de alta delirmiş bir çocuk edasıyla "beni de mimleyin ühü" gibi bişey yazdım, sağ olsun hemen soruları cevaplamamı istedi.. Blogger dostum ya, bir Artemis bir de o.
1. Eğer düğünün olacak olsaydı, nasıl olurdu?
Vallaha benim en büyük hayalim evlenmek, şu an bile olur yani.. Böyle açık havada olsun, halaylar, kolbastılar, oyun havaları falan çalsın hep.. En sonda da Hande Yener, Demet Akalın, Gülşen, Serdar Ortaç olsun.. Kimsecikler poposunun üstüne oturmasın yeter..
2. Yolda giderken sevdiğin idole rastlasaydın ne olurdu?
Herkes genel olarak bloggerlık idolümü tanıyor zaten, PuCCa.. Sanırım sevinçten ağlardım, tek isteğim ona sormak istediğim soruları yanıtlaması olurdu bi kafede oturup o kadar.. Bir de minik bir fotoğraf karesi.. 
Ama eğer yaşamım boyunca idol aldığım kişiyi görürsem, ki göremem maalesef öldü, Türkan Saylan'ın elini öper, sonsuz teşekkürlerimi sunardım.. Filmlerini izledim onu anlatan, kitaplarını okudum hem yazdığı hem de hakkında yazılan.. Resimleri telefonumda duruyor hep.. Büyüyünce dermatolog olmak isteğim onun sayesinde sanırım.. (Pehito da aynı cevabı vermiş, kuzen çıkacağız bi yerden hehehe)
3. Bir dizi karakteri olsan hangisi olmak isterdin?
Küçük Sırlar'da Ali, Demir ya da Çet olsam harika olur bence.. Tabi ben bu burunla değil Küçük Sırlar'da, Pinokyo'da bile zor oynarım..
4. Hayatın bir senaryo olsaydı ve senaristi sen olsaydın nasıl bir senaryo yazardın?
Herhalde sonsuz komedi içerisinde bi sürü acı.. Bu zamana kadar onlarca arkadaşım oldu ama hala kendimi yalnız hissediyorum ben. Sanırım doğamda var yalnızlık, yalnızken daha mutluyum.. Senaryo komedi gibi olurdu ama karakterin kendisiyle yüzleştiği bölümler de olurdu bi sürü..
5. Hep yaşamayı merak ettiğin, bir gün bu duyguyu tatmalıyım dediğin bir olay var mı?
Olmaz mı.. Hani filmlerde oluyor ya, kötü karakterler iyilere kötülük yapıyor, sonra onlar ağlamalarını izliyor.. İyinin yanına gelip onu daha da aşağılıyor ve kafasını çevirip gidiyor.. Oradaki kötü kişinin o an nasıl hissettiğini çok merak ediyorum açıkçası.. Hiç mi üzülmüyor bu ya..
6. Eğer olanaklarını göz önünde bulundurmadan, hiçbir şeyi düşünmeden istediğin mesleği seçecek olsaydın bu ne olurdu?
Dermatolog olmak isterdim yine, o olmazsa çocuk doktorluğu.
7. Farklı bir nedende dünyaya gelecek olsaydın, kimin görünüşünde olmak isterdin?
Küçük Sırlar'da Demir (Birkan Sokullu) vardı, onun da burnu büyük ama yakışıklı adam.. O olsam fena olmazdı bak..
8. Hayallerine konuk ettiğin prenses nasıl birisi?
Ben zaten hayalimle beraberim. :)
9. Giyim tarzın?
Genelde rahat şeyler.. Nenemi ziyarete gittiğimde hani bol donlar olur ya, onu giyiyorum.. Elimde olsa her yere pijama/eşofmanla gitmek isterdim ama nerde.. Marka takıntım yok, o yüzden birbiri ile uyumlu olsun kot ve tişört, giyerim.
10. Seni en çok etkileyen dizi veya film sahnesi?
Aşk-ı Memnu'da Bihter'in kendini vurduğu sahnede tüylerim diken diken olmuştu.. Ama sonra cenaze töreninde Firdevs Hanım'ı görünce gülme krizine girmiştim.. Bu da böyle bir anım olur..

Sanırım cevapları yazarken çok eğlendim, çok teşekkür ediyorum tekrar Pehito'ya