4 Temmuz 2016

Yazlık Belgeseli - 2016 (Bu bir Uska yapımıdır.)

Her yaz olduğu gibi, bu yaz da yazlığa birkaç günlüğüne gittim. Aşırı eğlenmemizi ayrı tutuyorum, bu sefer ki daha bir efsaneydi sanırım. 
**
Sınavdan çıkmışız, evde "Fizik girdiiii, allammm oturamıyorumm." diye ağlarken soruların açıklanacağını duydum. Bu arada, bizim tayfanın hepsi yazlıkta. Herkes mesaj atıp duruyor "Tolga gel artık, aaa yeter başlatma sınavına." diye. Benim de aklımda şöyle bir düşünce var, "sorulara bakayım, rezilliğimi görüp birkaç günlük depresyona gireyim ve öyle gidiyim." (İstek kipiyle cümle kurmak çok zor.) Saat 16.30'da açıklanacak sorular, ben bilgisayar başındayım. Gözlerim dolu dolu... Bence siz de ağlardınız yahu cevabına bir iki dediğiniz sorunun yalnız üç çıkmasına filan. 
Bir anda telefonum çaldı, bir baktım ki yazlıktaki manyaklardan birisi. Konuştuk biraz, "aşağı in." dedi. "Ne aşağısı lan?" dedim, "biraz manyak bir aile olduğumuz için yazlığın anahtarını Adana'da unutmuşuz, gelmişken seni de alayım." dedi. (istek kipi keyfi.) Bildiğin, bütün yolu tekrar gelmiş, tekrar gidecek. 
Bu arada annem meraktan ölüyor, ben evde terör estiriyorum yanlışım çok diye. Bir anda nasıl oldu inanın ben de anlamadım, "Yaaa şapşik, iniyom dur bekle." dedim! O ağlayan, karaları bağlayan Tolga gitti, yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmış bir Tolga geldi! 
Normalde her yere geç kalan, buluşma saati sadece bana 2 saat erken söylendiği halde sadece benim geç kaldığım bir insanken; hayatımın en kısa valiz hazırlamasıyla kendimi aşağıda buldum. Oğlum, benim dersim 8'deyse ben 8 buçukta evden çıkan bir manyağım...
**
Vardık yazlığa, her şey güzel, bıraktığım gibi. Sitede değişen hiçbir şey yok. 16 yıldır aynı ve sanırım, bir 16 yıl daha aynı kalacak. 
Dediler ki "Gelin sahile gidelim, içecek bir şeyler alıp." Gece olmuş artık, hava karanlık. Sahil dediğim de, hani dalga kıranlar var ya. İnanılmaz güzel bir ortam, hepimiz kayalara oturduk, dalgalar çarpıyor, gıybet on numara. 
Bir anda ayaklanma oldu, "Ayyy ayağıma bişi değdi, yengeç mi oo, ayyyy deniz yılanı bence. Sen mi dokundu yaa, ohaaa sen dokunmadıysan kim dokunuyo ya kaçın!" diye bağırdı bir arkadaşım. Herkes ayaklandı, "Hadi dönelim boş verin." dediler, ben bir sinir oldum.
Bu arada, bir arkadaşımız da böyle nasıl desem, ayakta duramıyor. Kayalardan indirirken filan biz tutuyoruz, hem çok konuşuyor, hem ağzı yüzü kaymış hafiften. Sayıklıyor sürekli, saçma saçma espriler, ağlıyoruz hepimiz artık. 
Daracık bir yol var, iki araba yan yana gidemez bile, yan tarafı ormanlık, oradan yürüyoruz sekiz kişi. İkişerli dört grup olmuşuz, en önde ben ve bir arkadaşım varız. Bir anda üzerimize kocaman bir araba geldi, bizi görmedi bildiğin. Arkadaşımın kolundan tuttuğum gibi bizi ormana attım, bildiğin ölüyorduk, ezilecektik. 
Sonra ben sessizce "Oha ya, lan ölüyorduk ha." derken, araba durdu. (gerilim müziği) Beni duymadıklarına eminim, burası Karataş oğlum, Adana'nın ilçesi yani. Adamlar ruh hastası, ilçe kendilerinin zannediyorlar. Hafif conolar, yolda yürüyüşleri, duruşlarını filan görsen... O yüzden, ben herkes susmuştur sanıyordum, hani araba bulaşmadan bize, geçip gitsin diye. 
Meğer sarhoş arkadaşımız "Sakin ol yaa..." demiş. Duymuşlar, durdular hemen. Aramızda sarhoş olan tek arkadaşımız, bütün ayıklar orada olmasına rağmen kaçmaya başladı! Lan hani sarhoştun sen? Bu nasıl bir kafa, ben altıma sıçıyorum adamlar bizi öldürecekler sopayla diye. 
Neyse, haberiniz olsun. Adana'da "kardeş" kelimesi her şeyi çözüyor... Gittik adamların yanına, "Pardon kardeş ya, size demedi." filan dedik. 4 erkek, 4 kız var, pardon biri kaçtı 3 erkek 4 kız... Hani adamlar nasıl duruyor biliyor musun, arabadan çıkıp ıslık çalsalar en az 46 kişi olurlar gibi. Adamlar da "Tamam" gibisinden bir şeyler mırıldanıp, sinsi sinsi gülerek gittiler. 
Daracık yolda yürümeye devam ediyoruz, bu arada hepimiz bağırıyoruz çocuğa. Aslında verdiği tepki haklı bir tepki ama bir anlasa, burası elit bir yer değil, insana saygı diye bir şey yok ki. 
Neyse, bu çocuk gitti sevgilisini aradı kafası güzelken. Yine ikişerli yürüyoruz, bu sefer yanımızdan motorlular geçiyor. Sığmışız harika bir şekilde, sorunsuz devam edeceğiz zannederken bu sefer de motorlular durdu. Yine aynı salak arkadaşımız telefonu kapatırken sevgilisine "iyi geceler avrat" demiş. Adamlar da durup "Bize mi diyor o lan?!" diye sordular. Yine aynı "kardeş" kelimesi, yine "yok kardeşim benim, sevgilisiyle konuşuyor." cümlesini söylerken ki ses titremesi, yine "valla bu sefer öldük." hissi... Adamlar da "ha tamam o zaman." diyip gittiler ama ben terledim yine.
Böyle bir yer işte Türkiye. Aynı şehrin bir ilçesi inanılmaz gelişmişken diğer ilçe çağ atlayamamış gibi. İnsanları yobaz, hepsi bir garip... üzüldüm ha aslında. 
Sonunda siteye vardık, dediler ki "çiğ köfte yiyelim." Bu arada, gece yenen yemeklerin tadına ayrı bir bayılıyorum... Hepsi kıçıma gidiyor ama olsun. Aradılar, "al sen konuş." dediler. Telefonu elime alıp "Merhabalar, çiğ köfteyle mi görüşüyorum acaba?" dememle, telefondaki adamın püskürerek gülmesi aynı anda oldu. Hayır yani, adam "evet" dese, konuşan çiğ köfte var bildiğin dünyada. Adam yarım saat güldü resmen, o güldükçe ben de güldüm. 
Yalnız var ya, ulan harbiden dayak yiyordum haaa... 


1 yorum:

  1. Demek ki ben Adana'ya gitsem kesin dayak yerim.Kız erkek ayırt etmeden yine de dövüyorlar mı?Kız torpili yok mu? ^-^
    Çiğ köfte demişken ben de geçen gün her zaman çiğköfte aldığımız yeri aradım ve kadın buyrun dedikten sonra ona abicim 2 acılı istiyoruz demem.Utancımdan ölüyordum.

    YanıtlaSil