7 Kasım 2018

21

Biliyorum, çok geç kaldım, burayı çok ihmal ettim, farkındayım! Ama sizi, şu blog sayfasını, konuştuğum gibi yazmayı nasıl özlemişim nasılll! Az biraz şerefsiz olduğumu sanırım iyice anladınız. Her yazımın başında sonunda "Bu sefer kesin dönüyorum, yaşasın Uzun Saçlı Kel Adam!" diyip ortadan kayboluyorum. Amaaan, bırakın şimdi şerefsizliğimi, bilmediğiniz şeylerden konuşalım! Ben geldim ben! Tolga vardı ya hani, İstanbul'a gelmişti, iki yılda beş ev bir yurt değiştirmişti. Başını beladan belaya, burnunu boktan boka sokmuştu. Şey Tolga işte, zamanında platonik aşkından ölüyordu, onu İstanbul'a ilk kez getiren uçakta acil çıkışta otururken aklına "Bu uçak düşse insanları ben mi organize edecem lan!" düşüncesi yerine aşkını getirip sessiz sessiz ağlıyordu hani. Yaaa, hatırlasana, Dört Levent'te sevişme sesleriyle üç ay yaşamaya çalışan Tolga bu! En son dayanamayıp evden kovmuştu ya ev arkadaşlarını. Ev arkadaşı demişken, hani yeni evinden kaçmıştı ev arkadaşı, kaçtıktan dört gün sonra Tolga'ya "Kanka n'aber ya?" diyerek haber vermişti. Başına gelmedik iş kalmamıştı.
Hah, işte o Tolga, Allahın delisi, blog dünyasının gediklisi, yine klavye başında, gecikmiş özürlerini dileyip gecikmiş doğum günü yazısını yazıyor!
Yemin ederim, hayat çok garip, çok sürprizli. Geçenlerde, ikinci sınav senemde, test çözerken her gece dinlediğim şarkılardan birini dinledim.
Tabi yaş 18, saç sakal birbirine girmiş, kafasında hep "Sen gittin o derecenle mezuna bıraktın, bu sene yaptın yaptın, yapamazsan sıçtın!" düşüncesi, aklında "Bir insan başka bir insanı bu kadar sevemez." dediği sevdiği kişi; kitabının hemen yanında, üstünde İSTANBUL yazan masa lambası, lambanın hemen arkasında bir kağıt, pilot kalemle madde madde yazılmış on'a yakın hayal listesi, masanın köşelerinde tik atılmak için kullanılması umulan fosforlu kalemler, arkada da o şarkı, beş senelik BlackBerry telefonundan çalıyor...
O anki derbederliğimi de, o listeyi de çok iyi hatırlıyorum. "Gülse Birsel'le tanış, hekim ol, ikinci üniversiteni oku, senaryo eğitimi al, senaryo/kitap yaz, senaryon/kitabın filme çekilsin, imza günün olsun, insanlarla söyleşi yap, piyano çalmayı öğren, hayvan sahiplen, İstanbul'da evin olsun, Merve Boluğur'la ta..." öhömmm!
Şarkıyı sonuna kadar dinledim. Bu sefer, pis pis gülen bir Tolga vardı, onu daha çok sevdim! Ha, yalan söylemeyeyim, elim test kitabı ve fosforlu kalem aramadı değil. Düşündüm, o hayal listemdeki çoğu şeyi yaptım. O hissin verdiği mutluluğu anlatmam mümkün değil. Hiçbirini tereyağından kıl çeker gibi yapmadım bu arada, gayet sürüne sürüne, bazen ağlaya ağlaya!
Aile Arasında'nın galasında mesela, o kulis kapısında güvenliğe "N'oluuur ben içeri alınnn, dişlerinizi bedavaya yaparım sözzzz!" diye dakikalarca ağladım. En son dışarı atacaklardı beni. Ama ne oldu, kendimi Gülse Birsel'le kuliste konuşurken buldum. Evet, galadan Sindirella gibi koşarak çıktım belki, son metroyu kaçırmamak için ama olsun. Elma soymayı bile bilmiyorken, tamamen el becerisine dayalı bir bölüme geldim, gelebildim. İşi bazen kıvırdım, bazen kıvıramadım milletten rica ettim, bazen kaçtım ama sonunda döndüğüm yer yine burası oldu, hatta alıştım. "İkisi aynı anda zorrrr!" diyenlere baka baka Radyo Tv Programcılığı okudum, kameradır, mikforondur, çeşitlerini öğrendim. Ne işime yarar inan ben de bilmiyorum ama manevi tatmin sanırım. Babalar gibi eğitim aldım, her cumartesi Moda'da senaryo derslerime koşuyordum! Yarım dönem arkadaşımla hayvan baktım, kedileri görünce irkilen biriyken şimdi sokakta hangi hayvanı görsem sarılmaya çalışıyorum, ben kovalıyorum hayvanları. İstanbul'da ev olayını biraz yanlış dilemişim sanırım, orada sıkıntı oldu. Hayal hatlarında bi karışma olmuş olabilir. Olanları biliyorsun, yazıp hatırlamaya gerek yok. Şimdiki evimde de komşular ev sahibime "çok alemci" demişler hakkımda, yapacak bir şey yok. Onlar da haklı, o kanepelerin dili olsa da konuşsa.
Bu kadar güzel şey oldu, aşkta bi arpa boy yol gidemem sanıyordum. İnan bana, her şeyi denedim, bak her şeyi! Uygulamalar, arkadaşlarımın arkadaşları, mekanda tanışmalar, onlar bunlar şunlar! Ulan hepsi mi başarısız, hepsi mi bi yerinden falso verir! Zaten sen biliyorsun, iki seneye yakın aynı insan için ağladım, zırladım, kötü oldum. Ondan sonra neyin uğursuzluğu bilmiyorum, hep bok hep! Sonsuz tane başarısız ilk buluşmalar yaşadım. Ben de insanım lan, ben de hepsine hazırlanıp gidiyordum! Tam bi şeye başladım, düzgün oldu dedim, yalanlar dolanlar kavgalar. Zaten atarlı biriyim, iyice delirdim. Flört dönemi ayağına üç gün sürüp bi daha haber alınamamış saçmalık silsileleri mi, Alllaaahhh, aylar sonra tek mesajla ortaya çıkıp bir iki hafta görünüp tekrar ortadan kaybolmalar mı, "Seni iyi ki tanımışım."la "Keşke tanışmasaydık." arasında kalmış iletişimler mi, daha ne sayayım! 'Yalnız Tolga' esprileri, kahkahalar, benim patates suratım...
Ama sonunda manita yaptım! Bi tahta falan varsa Allahın aşkına vur ya da kıçını kaşı, rica ediyorum. Bu konuda da artık mutlu olmak çok garipmiş, her an birisi "Kıyamam sana sen mutlu mu oldun, nanikkk!" diyecekmiş gibi geliyor ama alışacağım yakında.
Anlayacağın, benim hayatım sanırım teorikte derine inince "Hassiktirrr!"lerle dolu ama pratikte fena değil. En azından elimdekilerle mutlu olmaya çalışıyorum. Metrobüste ayakta gitmeyince dünyanın en mutlu insanı oluyorum mesela. Mutluluğumun boyutuna kafamda karar vermiyorum, elde ne varsa işte, o bu şu, bi şekilde gülümsemeye çalışıyorum.
Sorarsan, hâlâ çok hayal kuruyorum. Yapamadığım, içimde kalan ama hepsini gerçekleştirmek için zaman kolladığım onca hayalim var. Hâlâ felaket düzensizim, hiçbir şeyi aldığım yere koymuyorum, kıyafetlerimi asla bükmüyorum. Evin her köşesi ayrı bi dünya. Sanırım hâlâ büyüyemedim, bi yerde okumuştum, insanlar kendilerine söylenen övgü cümlelerine olgunlukla cevap verebiliyorsa büyümüş demekmiş. Ben hâlâ birisi "Kazağın çok yakışmış. Gömleğin şöyle güzel. Tolga yaaa, blogunu okuyorum, hehehe! Sende tam senaryo yazacak tip varmış zaten." dediğinde yerin dibine girmek istiyorum, çok çok utanıyorum. Hâlâ inanılmaz hazırcevap biriyim bu arada, içimden ne geçiyorsa onu pat diye söylüyorum, süzgece gerek duymuyorum. Canım istediğinde gülüyorum, gülmek bana ilaç gibi geliyor, insanlar nedense aşırı şaşırıyor mutlu halime. Bu arada, hâlâ spora başlayamadım ama her gün başlayacağımı söylüyorum, kaslı arkadaşlar, rakibiniz olacağım, belki bugün değil ama bir gün!
Şey de hiç değişmedi. Ne zaman şurama kadar gelse, kaçacak tek yerim burası. Buraya yazmaya başladığımda 15 yaşındaydım. Yazmaya başladığımda nasılsam, hâlâ aynıyım, "Yazıyı okudular mı, sevdiler mi, mail atan var mı, yorum yapan var mı?". Durup durup kontrol ediyordum, hâlâ ediyorum.
Bu yeni yaşım için de dileğim, o listedeki hayallerin tamamının olması. Ben kendime inanıyorum ya, altından girer üstünden çıkarım, bi şekilde onları da hallederim. Halleder miyim... Evet evet.

8 yorum:

  1. Doğum günün kutlu olsun. Biraz geç kaldım ama... Kapanmaya inat eden gözlerimle yazını okurken şu kısma geldiğimde kahkaha attım:Bi tahta falan varsa Allahın aşkına vur ya da kıçını kaşı, rica ediyorum. Ricanı kırmadım ve kıçımı kaşıdım. Her zaman mutlu olmanı canı gönülden isterim. Insanın kendine nazarı daha çabuk dokunurmuş sende 2 seçenekten birini yap☺👋

    YanıtlaSil
  2. Nice sağlıklı mutlu yıllar...Tüm dileklerini gerçekleştireceğine inanıyorum ben.Bence sen de inan Tolgacım...İzmirden sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. Ayni lise mezunuyuz ama tanismiyoruz geçenlerde instada denk geldim merak edip blogunu inceledim ve bayıldım! Ara ara yeni yazı var mi acaba diye kontrol eder oldum. Kalemine ve yüreğine sağlık

    YanıtlaSil
  4. Bir hayatı kurtarmak için bir böbrek satmak isteyen 18 yaşından büyük ciddi böbrek vericileri arıyoruz ve her bağışçı için iyi bir teklif ve diğer tazminatlarımız var.
    Bizim sürecimiz hızlı ve güvenliğiniz garantilidir.
    Lütfen bize ulaşın iowalutheranhospital@gmail.com
    Ayrıca whatsapp +1 929 281 1248 numaralı telefondan bizi arayabilir veya bizimle iletişime geçebilirsiniz.

    YanıtlaSil
  5. Merhaba blogunuzu takibe aldım sizi de bloguma beklerim.

    YanıtlaSil