17 Ocak 2019

Kamuran

İstanbul, hayatımdaki çoğu konu için fikrimin değişmesini ya da daha sesli olmamı sağladı. Her konuda tabii ki olumlu yönde ilerleme katedemedim. Ne yalan söyleyeyim, Adana'dayken daha bi insan canlısıydım. Daha az gergindim, sinirliydim, herkesi alttan alabiliyordum, neredeyse hiç kin tutamıyordum. Birisi hayatının hatasını mı yaptı, "Ayyy, canım benim canımm, kim bilir o an hangi psikolojideydi acaba?" diye düşünüyordum. Biri beni mi üzdü, "Olabilir, o da bir insan, bilerek yapmamıştır ki." diyordum bildiğin. Ayyy, şimdi, Atarlı Gülistan gibi geziyorum ortalıkta. Kimseye, hiçbir şeye tahammülüm kalmadı. Cahil insan gördüğümde onu değiştirmeye çalışmak yerine sinir krizleri geçirip sandalyemde fenalaşıyorum yemin ederim. Neyse, bu konuyla ilgili yazıyı başka zaman yazarım, konumuz bu değil. İstanbul'da kendimde gördüğüm en büyük değişiklerden biri de hayvanlar konusu oldu.
Yalan söylemeyeyim, çoook korkuyordum! Kuştan, böcekten, bazen köpekten, bazen kediden! Sanki bir anda kafaları atacak da üstüme zıplayacaklarmış gibi geliyordu. Ya da ne bileyim, aç kalmış olacak, "Ayyy, şurda da 192 deve gibi herif var, gideyim de onu bi ısırayım." diyeceklermiş gibi. Bunlar da hep çocukluk travması bu arada. Kıyamam kendime yahu, beni bütün hayvanlar kovaladı zamanında, koyun bile. Kurban bayramında dayımın koyununu sinir etmiştim, ayyy hayvan üstüme üstüme koşuyordu bildiğin, kuzenim tutmuştu koyunu. O yüzden şu bakış açısındaydım, "Ne yaklaşayım, ne o bana yaklaşsın, iki ayrı birey takılalım." diyordum. Sonra işler tabii ki değişti.
Önce kuzenim köpek sahiplendi, Pug'lar var ya hani. O köpek türü resmen bennnn! Yiyip yiyip bir iki adım kıçını sallayarak yürüyor, sonra uyuyor! Uykuya aşık, yemek yemeye aşık! Çok iyi anlaşıyorduk o yüzden. Önce ondan da korktum, sonra hayvan benden kaçmaya başladı sevmeyeyim de rahat etsin diye.
İlk korkumu böylece yendim. Sokakta peşime takılan köpekleri eğilip sevmeye başladım. Eskiden olsa, ayyy, babamı arardım "Gel beni al." diye. Şimdi, en basitini söylüyorum, Kadıköy'ün bi köpeği var ya Çin aslanı hani, yemin ederim hayvan beni tanıyor artık, beni görünce yolunu değiştiriyor sarılıp öpmeyeyim diye.
Sonra İstanbul'a geldim. İstanbul'daki en yakın arkadaşımın ev arkadaşı kedisiyle gelmişti. Bu arada, köpeklerden korkmuyordum ama kedilerden hâlâ korkuyordum. İlk günler, "Ayyy Tuğçe, bana doğru geliyor bu, ay ay tut şunu! Kapıyı açıyorum, birden fırlamaz üstüme di mi?" gibi cümlelerle geçti. Sonra alışmaya başladım. Bi de, o kedi aşırı elit bir kediydi. Randevu sistemiyle çalışıyordu resmen, sevmek için sıraya giriyordun, belli bi süren vardı, sonra "Hadi yallah." diyip başka odaya gidiyordu. Yemeğini vermeye başladım, ara ara yanıma oturdu kafasını sevdim. Dolabın üstüne çıkardı mesela, normalde hayatta dokunamayacak olan ben, kucaklayıp aşağı indirmeye başladım. Aaa, bi baktım, alışmışım!
Aradan biraz zaman geçti, o kediyi memlekete gönderdiler, yerine sokaktan yaralı bi kediyi, Bekir, sahiplendiler. Bi patisini şerefsizin biri kesmiş, onu ağlarken bulmuşlar, koştur koştur gitmişler. Dünyanın en samimi kedilerinden birisi, o üç patisiyle mahvediyordu bizi, oyun diye çıldırıyordu. O kadar küçüktü ki bulunduğunda, onunla ben ve arkadaşım fazlaca ilgileniyoruz diye bizi annesi mi sanıyordu ne yapıyordu bilmiyorum, kulak mememizi emiyordu bildiğin manyak. Gece uyurken üstümde uyuyordu, geziyordu. Düşün, "Odanın kapısını kapatalım." diye ağlayan ben, Bekir'le beraber uyumaya başladım.
Arkadaşım İstanbul'daki son 20 gününü benim evimde geçirdi mesela, Bekir'le beraber kaldık. Hayatımda ilk kez kendi evimde hayvan baktım, maması için koşturdum, ameliyatı için üzüldüm, olmayan patisinden öptüm, kulak mememden vazgeçtim. Şapur şupur götürdü valla kulak mememi.
Hah, Bekir de gidince kocaman bi boşluğa düştüm. Bi de öyle bi şeymiş ki hayvan sahiplenmek, durup durup anlatasın geliyor. "Bugün koşarken düştü, bi sıçtı ev koktu, kulak mememin peşini bırakmıyor!" Bildiğin boşlukta kaldım, ev sessiz, kimse yok, kafayı yiyecektim.
Okuldayım, arkadaşlarımla otururken bi arkadaşım geldi. Yaralı bi kedi bulduklarını, asistanların veterinere götürdüğünü, tedavi ediliyor olduğunu söyledi. Veteriner, tedavisi bittikten sonra sokağa bırakacakmış ama ona kıyamıyorlarmış, sahiplenip sahiplenemeyeceğimi sordular. Dişi kediymiş, çok sessiz sakinmiş. Fotoğraflarını bi gösterdiler, o minicik kafası ve boynu, boynunda o boyunluğu, poposundaki yarası, pembe burnu. Birkaç gün geçmeden gidip aldım kediyi. 
Yalnız biraz geri zekalılık yaptım, hayvanı ilk gün alıp Avm'ye götürdüm. Ben Burger King'te yemek yerken o da dönmüş kıçını uyuyordu, ara ara miyavlıyordu. Gidip mamasını aldım, eve geldik.
Kutusunun kapısını açar açmaz artık ne kadar korktuysa, gidip evin en karanlık köşesine koştu, dolabın altında oturmaya başladı. "Kızım gell, gell kızımmm, lütfen gelll!" diyorum, öylece bakıyor, saklanmış oturuyor. Ne yapsam, ne etsem, derken, aldım mamasını bi kaseye doldurdum, "Hadi gel bakalım." yaptım, aaa, geliverdi. Mamasını yedi, hanımefendi enerjiyle doldu, başladı evde dolanmaya. Her yana girdi çıktı, sonra koltuğun üstüne on yıldır berabermişiz gibi yattı. Oh valla, ben bile o koltuğu bir ayda benimseyebildim!
Birkaç gün sonra birbirimize alışmaya başladık. En son geldiğimiz seviyeyi söylüyorum. Şu an hanımefendi bana temas etmezse uyuyamıyor! O kafası, kıçı ya da gövdesi, illa benim bi yerime değecek. Çok mu keyifli, o zaman göbeğimde uyuyor. Durup durup yüzüme yaklaşıyor, kuyruk hep havada, sanırım hep mutlu.
Çocuk bakmak gibi sanırım. Eve gelirken her gün gidip oyuncak alasım geliyor. Onlarca faresi, topu var. Hanımefendi iki üç saat oynayıp kaybediyor! Elimde poşetlerle mi geldim, bazen sürpriz yapıp yaş mama alıyorum mesela, her zaman alacağım sanıyor, poşetleri karıştırıyor hemen. Bi de yaş mama yoksa sinirleniyor! Bi bakışı var bana, aboooo!
Bi tek kabından su içmeyi öğretemedim Kamuran'a. Israrla içmiyor, asla içmiyor! Aldığım suyun markasıyla mı alakalı diyip onu bile değiştirdim, içirtemedim kaptan. İlla çeşmeden akacak, o manyak ağzını dayayıp lıkır lıkır içecek. Başka türlü, susuz kalsın, yine de içmez! Neyse ki şunu öğrendi. Susadığı zaman, eğer odamda uyuyorsam kapımın önünde sabahın beşinde miyavlamaya başlayıp kapıma dayanıyor. Uyandırıyor, açıyorum kapımı. Yüzüme bakıyor bi süre, muhtemelen "Sahibim neden uyanınca bu kadar çirkin lan?" diyor olabilir. Sonra tuvaletin kapısına koşup patisiyle kapıya vuruyor, açayım da çeşmeden su içsin diye. Sonra içiyor, insan bi teşekkür eder, bi yalar öper beni, yok! Kıçını dönüp gidiyor, sabahın köründe uyandığımla kalıyorum.
Geçen kızımız kızgınlık dönemine girdi, Allahımmmmm! Hayatımın en en kötü üç günü. En uykusuz, en bitkin. Sevişemiyor diye nasıl bi ağlamak bu! Kızım sen hani elittin, hani özel bi kediydin, niye "erkek kediiii" diye ağlıyorsun, niye beni de ağlatıyorsun! Bütün gece, komşulara ses gitmesin, ağlaması duyulmasın diye odamda onu sevdim, okşadım, oyun oynadım. En son ikimiz de uyuyakalmışız yorgunluktan, düşün. Pert oldum pert! Sabahın dördünde, en son Kamuran'la beraber ağlıyorduk. O "Erkek kedi pipisiiii." diye, ben "Kızım nolur sus, bak aşağı inip verecem seni kedilere, çocuğunun babası kaçıp gidecek sonra!" diye.
Anlayacağın, bizim hikayemiz böyle. Buralara kadar okuduysan, n'olur devamını da oku. Sokakta, yaralı, hasta, bi tarafı eksik, sıkıntıda bir hayvan görürsen lütfen ilgilen. Belediyenin veterinerine koş, hallediyorlar her şeyini. İlgilen, sokaktakiler için mama al, belli köşelere koy. Nasıl mutlu oluyorlar nasılll! Bi kap su koysan da olur, çamurlu su birikintisinden içmek yerine ondan temiz su içsinler en azından.
Eğer biraz daha fazla iyilik yapmak istiyorsan ve alerjin yoksa, lütfen sahiplen. Dünyanın en efsane duygusu, en farklı, en tatlı.



3 yorum:

  1. Yazılarını keyifle takip ediyorum ablacım benim de minnoşum var çok şükür.İnstagramdan da takibe başladım ozlemdemirel_74 ....Başarılar hep seninle olsun....

    YanıtlaSil
  2. Benim de hayvan korkum var, bundan ötürü onları genelde uzakten sevmeyi tercih ediyorum ^_^ Ama gecen gün uyuyan bir kedi fotoğrafı gördüm ve aşık oldum ^_^ Üniversiteyi kazanıp ayrı eve çıkıp kedi almak için gün sayıyorum!

    YanıtlaSil