Küçükken zaten pek ortalıkta yoktu, çok hatırlamıyorum. Büyüdükçe beraber geçirmek zorunda olduğumuz zaman arttı, kavgalar başladı. Kavga dediğim, gerçekten kavga. Böyle büyük sözler söylenenlerden hani. İkimiz de birbirimizi alttan almıyoruz. O hayal ettiği çocuğu yapamadığı için kızgın, ben de hayal ettiğim figür karşımda olmadığı için delirmiş vaziyetteyim! Sesler yüksek, annem off'luyor, her tarafa ses gidiyor, camlar açık!
O benim üşengeçliğimden rahatsız, ben onun her şeye karışmasına kılım. O benim insanları/olayları takmamama sinirli, ben onun karşısındakini doğru dürüst dinlememesine kızgınım. Birbirimizin eksiklerini bulup onlara sinirlenmekle geçiyor günlerimiz, sinirlenecek bir şey kalmayınca da kavga edecek bir şeyi mutlaka buluyorduk.
Sorsan, A ve Z kadar farklıyız ama bir o kadar da aynıyız. Sürekli bir aradayken en büyük korkum babama benziyor olmamdı, olamazdım, benzeyemezdim! Ama büyüdükçe insan bazı şeyleri kabul ediyor, kişiliğimin çoğunu babamdan almışım sanırım. Bunu en çok, İstanbul'da evde yalnızken, bir şeyleri düşünürken fark ediyorum.
Babam dünyanın en iyi babası değil ama sanırım en şahsına münhasır babalarından biri.
O kadar sabittir ki fikirleri, yedi cihan bi araya gelsin, o fikir değişmez. Değiştiğini söylese bile ertesi gün yine kendi fikrini savunur, tamamen yedi cihanın susması için "Tamam." demiştir! Kafa dinlesin diye!
51 yaşında ama senden benden daha enerjiktir, enerjik olmayan herkese de acayip kıldır! En büyük kavgalarımızı beni öğle uykularımdan uyandırdığı için etmişizdir mesela. Ya da spor yapmadığım için, spor salonuna yazılıp gitmediğim için.
Mesela bir şey anlatırsın, ilk üç dakika dinler. Dinler, yorum yapar, suratına bakar, gerçekten dinlendiğini hissedersin. Ama üç dakikanın sonunda sana "Ya onu bunu boş ver de sen n'aaptın o işi?" der, hönk diye kalırsın! Eğer ilgisini çekemediysen, o süre üç dakikadan daha azdır, geçmiş olsun.
Yalnızlığı, inzivaya çekilmeyi o kadar sever ki, eğer keyfi gelmemiş ve sen onu yalnız bırakmıyorsan, buram buram hissedersin "Keşke evden bi çıksan da dolaşsan." bakışını. Maalesef bu özelliğimi de ondan almışım. Günlerce yalnız oturabilirim, kendi kendime eğlenebilirim.
Canı istemiyor mu, o telefonu açmaz. Bakar ekrana, kim olduğu hiç önemli değil, ya ekranı ters çevirir, ya da telefonu uzak bir köşeye şarja takar. Büyük oyuncudur, saatler sonra döner, hemen bahane listesinden bi tanesini seçip niye açmadığını anlatır. Offf, bu özelliğim de babamdan! O an canım ağzımı yormak istemiyorsa açmıyorum çoğu telefonu. Off baba ya!
Biraz bencildir ama başkaları için kendisini yormayı da sever. Bu dengesizliğimi de sanırım ondan aldım. Acayip çalışkandır, elinden de her iş gelir bu arada. Yani bütün kötü özelliklerini alırken keşke şunlardan da bi parça alabilseymişim.
O da buram buram son dakika golcüsüdür! Bir düğün vardır mesela, tabloyu betimleyeyim: Ben ve babam hâlâ banyoda saç sakalla uğraşıyoruz, annemse makyajı ve saçı hazır, elbisesiyle bizi salonda bekliyor! Babam yine son dakika hazırlanır ama her yere bi şekilde yetişir, ben yetişemiyorum, onun kadar hızlı değilim sanırım.
İki sene önce annemle boşandıktan sonra babamla bir ara küs kaldık. Herkese "Bi sıkıntım yok, keyfimiz yerinde, babam da eminim şu an gayet mutludur." desem de, içim hep bi buruktu. Hem bana bu kadar benzeyen bir insanla o günlerde o kadar uzak olduğum için, hem de sanırım baba yokluğunu hissedebildiğim için. Tam bir yıl geçti, bi gün iş yerine gittim, arkasından dokundum, sarılıverdik. Herkese beni "Hani hep bahsediyordum ya oğlum, diş hekimliği okuyor işte kerata." diye tanıştırınca kendimden öyle utandım ki, o an yer yarılsa da içinde kalsam dedim.
Baba ya! Off, yazarken bile kötü oldum. Şu "Babalar sevgilerini göstermiyor." cümlesi sanırım doğru. Bunu en çok, ben bir şeyleri başardığımda gözlerinden anlıyorum artık. Kavga ederken "Senden bi şey olacak mı lan!" diye bağırmaların, ben başarılı olduğumda "Ulan bunu da mı başardın afferin eşşoleşşek!" cümlesine dönüştüğünde özellikle. Ya da herkese beni anlattığını anladığımda.
Boşandıktan sonra onun değiştiğini görmek de çok efsaneydi benim için. En büyük mutluluğu evde internetten at yarışı tekrarları izlemek olan bir adamken, şu an haftanın günlerini bölmüş, programı var! Pazartesi kebap günü, salı sinema, çarşamba rakıya gidiliyor, perşembe spor salonunda! Bi sürü mekan keşfetmiş, arayıp arayıp anlatıyor. Fotoğraf çekilmeye başlamış, selfieleri de var, buram buram "Kardeşim beni bi çeker misin?" kokan fotoğrafları da. Bazılarını bana gönderiyor hatta.
Onun hayal ettiği gibi bir çocuk olamadığımı kabul ettiğimde 16 yaşındaydım. O sanırım daha atik, spora düşkün, daha az konuşup daha çok iş yapan, daha eril bi çocuk hayal etmişti. Tabi karşısına öğle uykusunu 'güzellik uykum' diye tanımlayan, ders çalışıp başardığı için yazın kıçını kaldırmayan, sporla tek alakası Türkiye maçları ve havuzda balıklama atlamak olan, çok konuşan ve hiç susmayan, kadın haklarını kadınlardan daha çok savunan biri gelince sanırım afalladı. "Diş hekimi olucam!" dedim, adam tam seviniyor gibi oldu, "Ben Radyo Tv de yazıyorum yandan, haberin olsun, uğraşamam dişle mişle yıllarca." dedim, şoklara girdi. İlk sınav senemde "Ben gidiyorum Ankara'ya, haberin olsun." dedim, adam Ankaralarda bana burs ayarlamaya çalıştı, tercihlerimi sildiğimi adama söylemek bir hafta sonra aklıma geldi.
Ben de onun hayal ettiğim gibi bir baba olmadığını, ama en azından bir 'baba' olduğunu iki sene önce kabul edebildim. İyi ki etmişim.
Hani o annemin "Olduğu gibi kabul etmezsen mutlu olamazsın." lafı var ya, gerçekten doğru. Onu, doğrusuyla, yanlışıyla, bencilliğiyle, sevgisiyle, dengesizliğiyle, ilgisiyle, kısacası her şeyiyle kabul ettim. Onu değiştirmeye çalışmak, savaşmak, laf anlatmak yerine, genelde dinliyorum, kafa sallıyorum, onaylamadığım şeylerini kavga ederek değil de sakin sakin söylüyorum. Zaten çoğunda konu çoktan değişmiş oluyor, ben yine boşa anlatmış oluyorum. Olsun.
İkimiz de, birbirimizin hayal ettiği insanlar olamadık, biliyorum ama sanırım ikimiz de bunca yıl için, o verdiğimiz bir yıl ara için birbirimize kızgın ya da kırgın değiliz. Bazı şeyleri unutmak, gömmek en iyisi, en az yıpratanı.
Senin de günün kutlu olsun baba, hatta bu zamana kadar kutlamadığım bütün babalar günlerin de. Sana bu kadar benzemekten çok korkuyordum, sanırım sana kızarken, sana benzediğim için bir yandan da kendime kızıyordum, bilmiyorum. Ama umarım, senin yaşına geldiğimde senin kadar yakışıklı bir adam olurum. İyi ki varsın.
Seni olduğun gibi sevebilmeyi yıllar sonra başarabilmiş oğlun Tolga.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder