25 Haziran 2023

Her veda, yeni bir başlangıçtır aslında

Hayat çok garip. Hep çok sürprizli, bi yerden sonrası mutlaka şaşırtıyor. "Bundan daha fenası olamaz!" dediğim her şeyin daha fenası oldu. "Yok artık!" dediğim her şey var oldu. Bunları anlatmayınca, uzun uzun bıdı bıdı yapmayınca da yaşamanın pek anlamı kalmadı benim için. 
Anlatacaklarımı belki birkaç yazıya bölerim bilmiyorum ama ben döndüm. Bu sefer yemin ederim döndüm, valla billa döndüm ya! 
***
Okuldan öyle zor mezun oldum ki... Hâlâ eve mektup bekliyorum "Tolgacım, biz sana mezun oldun, dedik ama hastalarına devam etmek zorundasın. İki dolgu, üç kanal eksiğin var, protez hastan burda seni soruyor!!" diye. Kabul ediyorum, bomba bir son sınıf geçirdim. İstanbul'un altını üstüne getirdim, giremeyeceğim yerlere girdim, tanışamayacağım insanlarla tanıştım. Deli gibi partiledim. Üç gün uyumak istedim sonra, hepsinde eşşekler gibi hasta baktım. Ayy, böyle anlatınca da sınıfta kalmak üzere olmayı hak etmişim sanki. Neyse.
Mezun olmama iki ay kala canım ev sahibim evden çıkarmak istedi bizi. Tam kiraların zirveye oynadığı zamanların başı, haberler falan yeni çıkıyor "Kiralara neler oluyorrrr?" diye. "Çıkarma, kirayı artır." desek de bana mısın demedi, "Çıkın." diye tutturdu. 
Hayatımın da en önemli dönemeci. Eğer evden çıkarsam ve memlekete dönmezsem iş bulmak zorundaydım. 6 sene onlarca insanla yaşadım beraber, artık birisiyle yaşamak da istemiyordum. Ohhh, hem İstanbul'da kalacağım, hem kimseyle kalmayacağım hem de evim güzel bir semtte olacakkk! Şansa bala bir tane ev buldum. Giriş katı, eski evime çok yakın ama aşırı eski bi bina. Eski evimin yarısı kadar bu arada. Bina da 45 senelik. Tuttum. Ev arkadaşımla da ayırdık yollarımızı.
Okulu son bitirenlerdendim. Puanların girilmesinin son günü son hastalarıma baktım. Zaten temmuz başında bitti, üç gün tatil yapıp eşşekler gibi iş aramaya başladım. O tokatlayan senenin yorgunluğunu bir şezlong üzerinde atamadan, nefes dahi alamadan her gün ilan kovalamaya başladım. 
Bizim sektörde cumartesi çalışıyormuşsun. Eğer ben bunu bilseydim ölsem bu bölümü yazmazdım. Cumartesi pazar tatil olan klinik sayısı çok çok az. İlk kazığımı oradan yedim. Tabi sen 24 yaşına kadar cuma 16 dedin mi partilemeye başla, pazartesi sabaha kadar neredeyse. Hooop, iş hayatına girince hepsi birden yalan oldu. 
Bir sürü yerle görüştüm. Ama bak bi sürü. Okulun adını gören her yer aradı beni, görüşmeye gittim. Yüzde doksanından da olumlu geri dönüş aldım. Paşama bak sennn! Ben aralarından seçtim! 
Anlatmam gereken birkaç şey var. Bi yere gittim ilk, yeri berbat, hiç istemeyeceğim bir mahallede. Beni geçmişten okuyorsan bilirsin, İstanbul'a ilk gelişimde kaldığım semtte. Haftanın 6 günü eşşekler gibi çalıştıyormuş, sabahtan akşam 10'lara kadar. Malzemeni sen alıyormuşsun ama çoook kazanıyormuşsun! Siktir ordan, dedim! Bana bi röntgen gösterdi mesela, "Tedavi planın ne olur?" dedi. Anlattım. "Hayır." dedi, "Hastan yuroyla dolarla maaş alırsa bu dişleri kurtarmazsın, çeker implant yaparsın." dedi. Hassiktir, dedim içimden. Adam teknisyenmiş bir de, hekim bile değil. Hemmmmen eledim orayı. (Sonradan duydum ki sınıftan bir çocuk girmiş oraya, inanılmaz paralar kazanmış. Açıkçası ben bunu hastalara yapabilecek bir kişi değildim.)
Sonra başka yere gittim. Yine haftanın altı günü, yine akşamlara kadar. İçimden "Tamam." dedim, "Olur burası." Semti de çok iyi, nezih, bir şeyler öğrenirim. Görüşmeye geldim, benimle görüşecek kişi hastadaymış, yeni başlamış, kocasıyla oturttular beni. "Birazdan gelir." dediler. Klinikte ortalıkta dolanan cinli yaramaz bir velet var, hekimin çocuğu. Allahım, mis gibi giyinmişim, geliyor o kirli elleriyle bana vuruyor! Çayı üzerime devirmeye uğraşıyor! "Haha hihi" yapıyorum, dişlerimi sıka sıka oturuyorum karşısında adamın, hekimi bekliyorum, çocuk kulağıma bağırıyor. Ben de adam odadan çıktığında çocuğa korkutucu suratlar yaptım. Götüne dahi takmadı beni. İki saat sonunda hekim geldi, görüştük. "Biz sizi ararız."ı duyduğum tek yer oldu. Ayy, o ruh hastası çocuğunuza dayandım ben be! Güle güle! (Sonradan ret yedim. Şimdi ilanlarda gördüm, yine hekim arıyorlarmış. Başvurmayayım da üzüntüden ölünnnn!)
Arada birkaç yere daha gittim. Yavaştan karar vermeye başlamam lazımdı. Sonra Kartal'da bir hastane buldum. Görüşmeye gittim. Cumartesi pazar yok, beş dedin mi çıkıyorsun. Hemen de "Yarın başlar mısınız hocam?" dediler. "Acaba?" derken bir görüşme daha yaptım. Şu an çalıştığım yer işte. 
Nasıl oldu neden oldu bilmiyorum ama cumartesi 10-22 çalışmayı kabul ettim. Tek artısı hafta içi bir gün ve pazar izinli olmamdı. Bi de kurumsal, adı vardı. Sonradan ortamımı, iş arkadaşlarımı çok sevdim. Yoğundu, feleğim şaştı, hayata küstüm ama çok huzurluydum. Yolumun 70 dakika ve iki aktarma ile olmasına rağmen... Bir yeni mezuna göre gerçekten çok iyi paralar kazandım. Kiramı ödedim, çok güzel kıyafetler aldım, efsane kurslara gittim, müthiş yemekler yedim, filmler izledim, kitaplığım doldu taştı, az da olsa para bile biriktirdim. 
Ama çoook yoruldum! Her gün iki aktarmayla 70 dakika gitmekten çok yoruldum. Cumartesileri sonradan sekiz buçuğa çektiler çıkışımı. Sekiz buçuğa kadar çalışmaktan çok yoruldum. En yoğun gün bir de cumartesi. O saatte cehennemin dibinden çıkıp arkadaşlarımın yanında 22 gibi olmaktan da yoruldum. Şimdi "Şımarıksın." diyeceksin belki, "Çarşamba da iznin varmış." diyeceksin. Ama o tatil art arda olmayınca vücudum asla dinlenemiyor. Bütün cumartesim kafamı dahi kaldırmadan hasta bakarak geçiyor.  Arkadaşlarımın yanına gider gitmez uyuyorum zaten. Cuma geceleri diye bir şey zaten yok! "Cumartesi iş var, gelemem.", "Yarın iş var, erken kalkmam lazım masadan.", "Kuzu ben çalışıyorum ya cumartesi, izin de alamıyorum pek o gün, gelemem muhtemelen." Muhtelif cümlelerim! 
Bütün pazarım cumartesi yorgunluğumu unutmak için kendimi paralayarak ve "Yarın iş var abi." diyerek geçiyor. Eskisi gibi sosyal olmam tabii ki mümkün değil ama... İş hayatı ne zormuş ya. Öğrenciyken bölüm çok zordu diye okuldan nefret ediyordum ama iş daha fenasıymış. Haftanın iki günü 22'de tam dört ay çıkmak... Sonradan acıdılar da 20.30 yaptılar. 
Ayy çok uzattım! Benden bu kadar, yeni iş bakmaya başladım. Çok yoruldum, o kurumsallığı iliklerime kadar hissettim. İzin günümde dahi arandım ama yetti bana! Maddi açıdan olanları, kesintileri anlatmayacağım bile. Anlatsam "Neden ordan hemen ayrılmadın?" diye bana sinir olurdun çünkü. 
Ama ortamımı, arkadaşlarımı, çay yapan ablalardan resepsiyona kadar herkesi çok sevdim. Vedalardan nefret ediyorum, akciğerlerim göğüs kafesimde eziliyor sanki. Ama bu düzenle ben daha fazla yapamıyorum. Mesleğe zaten bayılmıyorum, iyice uzaklaşmaktan çok korkuyorum. 
Yarın ayrılmak istediğimi söyleyeceğim başhekime. Heyecanlıyım, çok gerginim. Bu sefer net kararım, evden tek araçla gidebileceğim bir yer bulmak. Ve cumartesi, en kötü yarım gün olsun. Hep böyle dua ettim, umarım bulurum. 
Seni, blogu, burda böyle bırbır konuşmayı çok özlemişim. Anlatacak çok fazla şey var, yavaş yavaş yazacağım her şeyi. Umarım sen de iyisindir.

1 yorum: