Onlarca aksilik sonrası evime yerleşebildim. Önce evin temizliğiyle uğraştım, bitemedi bir türlü. Annem banyo fayanslarının arasını krem dökerek ovaladığımı görseydi muhtemelen önce ağlar, sonra da beni tokatlardı "Evde niye pissin eşşoleşşeğin çocuğu!" diyerek. Benden önceki kiracı evi o kadar pis bırakmıştı ki, sürekli küfrettim. Bir de kimsem yok bildiğin, kollarım koptu yemin ederim. Sonra, mutfakta kocaman bir eksik olduğunu maalesef evi tuttuktan sonra fark ettim. Evde ocak yoktu, emlakçıyı arayıp bunu söylediğimde gece on ikiydi. Bi üç gün kadar dışarıda yedim, karnım mahvoldu. Şansıma evin karşısına Adana dürümcü açılmış, her acıktığımda gidip yiyordum. Her gün her gün yenmezmiş, bunu anlayabildim sonunda... Neyse, emlakçı önce çok eski bir ocak getirdi. Ocak o kadar eskiydi ki, gaz kokusundan ölebilirdim sanırım. Gecesinde yine aradım adamı, çok az tehdit etmiş olabilirim. Güya Allahın emlakçısı, bana "Dur ben bi kontrol edeyim." diyor. Ben anlamıyorum, insanların bir şeyi anlamaları için illa çirkefleşip bağırmam mı gerekiyor, ne gerek var yani. Sonra bi baktım, yepyeni bir tane getirmiş, evdeki en sevdiğim eşya o şu an. Yemek yaptığım yok bu arada, bir tek yoğurtlu makarna yapıyorum. Onu da her gece yaptığım için götüm ve memem kocaman olmaya başlayacak, hissediyorum. Et yemeyi ben de isterdim ama param yok, makarnayı çeşitlendirerek yaşamımı sürdürüyorum o yüzden.
Okul başladı ve okula yakın olsun diye cehennemin dibinden ev tutmama rağmen okula erken gidebildiğim tek bir gün bile yok. Hepsinde ders başlayalı yarım saat olmuş, kapı çalıyor, iki metre tahta gibi bir çocuk özür dileyerek içeri giriyor. O yüzden en önün de önünde oturmak zorunda kalıyorum sürekli.
Bir de önlük olayım var. Doğruyu söyleyeyim, esmerim diye beyaz bana yakışabilir diyordum önceleri. Bir de, ulan önlük bu, giyen herkeste muhteşem durmalı yani. Geleceğin hekimisin, doktorusun sonuçta, sırf o yüzden bile bi torpil olmalı, diyordum. Neyse, önlük denemek için bi yere girdik. Herkes deniyor, insanlara bu kadar mı yakışır! Nasıl parlıyorlar önlüğün içinde, herkes buram buram diş hekimi kokuyor böyle. İçimden de sürekli "Evettt, teorim doğruuu, herkese yakıştı lalala!" diyorum. Sıra bana geldi, bi denedim, yemin ederim Adana'da bizim kasap Yalçın Abi gibi oldum. Aynaya baktığım an kendimden yarım kilo kuşbaşı isteyesim geliyordu.
Gözlerim doldu doldu böyle, arkadaşım dışarı çıkardı beni. "Tadilat yaptırırız şimdi, üzerine göre olur, üzülme." diyip duruyorlar. Kalktık başka yere gittik benim için. Bi adam bizi yarım saat bekletti, sonra denettiği önlük yine kasap Yalçın gibi oldu. En son pes etmiştim, banklara çöküp ağlıyordum ki, bi yere daha girdik. Ve teorimi yine doğrulamış oldum. Gerçekten o kadar içime sinerek aldım ki o önlükleri, arada bir evde giyiyorum, aynaya bakıyorum... İçimden de sürekli "O yarım kollu kısa önlükle Instagram'a fotoğraf atmak için mi kazandın lan okulunu?" diyorum ama olsun.
Okulun ilk günüydü sanırım, hah evet, önlük almaya gitmeden hemen önce. Arkadaşımın arabasıyla gideceğiz, arkadaşım da yokuşa park etmiş arabayı. Bindik, araba bi çalıştı, taaak diye bi ses. Arkadaki arabaya öyle bi vurduk ki, "Aha," dedim "Tolga, sıçtın hadi hayırlı olsun.". Bi daha gaza bastı, taaak diye ikinci bi ses geldi. Arkamızdaki durmuş araba biz vurdukça geriye gidiyor gariban. Vallahi bi anda "Lan kaç kaç kaç!" diyiverdim, arkadaki arabada herhangi bi hasar göremeyince de bildiğin kaçtık. Çok şükür, 'İstanbul'da Yediğim Boklar' listeme bunu da ekleyeceğim, birkaç gün üç buçuk attım da baktık ses yok, "Sıkıntı yok herhalde." dedik, umarım yoktur...
Okul ortamı da biraz şey gibi, "Beeennnn diş hekimiyimmm, beeenn on dört binle girdimm, beeeen beyaz önlük giyiyorumm, küçük dağları beeenn yarattımm!" diyen insanlar topluluğu. Ulan pezevenk, ben de on dört bindeyim, ben sana öyle bakıyor muyum. Aynı önlükten bende de var, ne bu havalar yani. O yüzden, sanırım kantindeki ortama alışmam biraz zaman alacak.
Hah, unutmadan. Diş hekimliği kazanmak demek, kağıttan çok sabuna dokunmak demekmiş. Çok merak ediyorum, acaba iki sene önceki Tolga'nın aklına, kendi evine tek başına çıkıp eve birilerini atmak yerine gecenin bir saati müzik dinleyerek sabun yontup yeşil dolmalık bibere benzetmeye çalışacağı gelir miydi. Bir de benzemiyor bir türlü, biber hariç her şeye benzetiyorum. Son yaptığım biberi baktığım biberden o kadar farklı yapmışım ki, dört tane manav gezdim elimde sabunla, "Abi buna benzer biberin var mıdır?" diyerek. Asistanlar yaparken kolay gibiydi, feleğim şaşıyor yaparken. Sabun kokusundan kafayı buluyorum sanırım.
*
Konusunu aylaaar aylaar önce aşk acısından ölürken, gecenin üçünde biyoloji kitabıma odaklanmışken bi anda bulduğum; bulduğum günden itibaren sürüyle kursa, konferansa gitmeye çalıştığım; onlarca senaristle iletişime geçtiğim; yazımı hakkında bin beş yüz tane kitap okuğum 'senaryo' işine de mantığını kavradığımı hissedince en sonunda el atmaya karar verdim. Oyun hakkında diyebileceğim tek şey, "Bi' Sen Eksiktin!"in sanırım komik olacağı. Bir de günlerdir oyundaki birkaç sahne için şarkı sözü yazıp kafama göre melodi uyduruyorum... Birçok tiyatronun, dışarıdan gelen senaryoları değerlendirdiği departmanları varmış. Sen "Oyunum bu." diyip veriyormuşsun, değerlendirmeye alıyorlarmış. Ya da, radyo televizyon okuyan bir sürü arkadaşım var, bi şekilde değerlendiririm diye düşünüyorum onlarla. Yarın, önce karakter yaratımına başlıyorum, hepsi bitti kafamda. Buraya bunu yazma nedenim de yarın bu işi ertelemeden başlamak, "Bloga bile yazdın, otur başla!" demek için. Her karakter için cevaplamam gereken yüze yakın soru ve yazmam gereken sayfalarca biyografi var önce. Bu işe de el attım ya, ben bir şey demiyorum, umarım içime siner...
Not 1: Kaşar peynir niye bu kadar pahalı yahu, hemen de bitiveriyor zaten. Üzülüyorum.
Not 2: Karşı komşumla evin ilk günü kavga ettim. Daha sonra anlatırım.
"Kasap Yalçın abi" benzetmene bayıldım tatlım 😘
YanıtlaSil"Kasap Yalçın abi" benzetmene bayıldım tatlım 😘
YanıtlaSilTanıdık gelmiştir eminim 😍
SilÖnemli olan o önlük değil içindeki sensin. İnşallah çok başarılı olursun. Sevindim içine sinen bir önlük almana.
YanıtlaSilÇok çok teşekkür ederim ^_^
SilAradan biraz zaman geçtikten sonra hep gülerek hatırlayacağın milyon milyar tane anın oluyor çok güzel değil mi? Hayat hep gülük gülistanlık olsa mutlu olamazdık bence aksiyon şart doktor bey :)
YanıtlaSilYaaani, güzel gibi de... aksiyon şart tabi. Ama her şeyin fazlası zarar :(
SilYaa sanki yıllardır tanıyorum seni ne kadar samimi ve içtensin iyi ki varsın...
YanıtlaSilSen de öyle, teşekkür ederim ^_^
Sil