'Sevgililer Günü', sevgilisi olmayanlar için "Kapitalizmin bi oyunu bu, ne gerek var, ben sevgilime her zaman hediye alabilirim." demekle; sevgilisi olup parası olmayanlar için terlemekle; hem sevgilisi hem parası olanlar içinse insanlardan tavsiye almakla geçti sanırım. Şu yazıyı iki yıl önce yazmışım, fikrim değişmedi. Sadece, ne ileri görüşlü insanmışım yahu, herkes Twitter'da paylaştı yazının sonundaki kutu meselesini. Sanırım en şanslıları, sosyal medya kullanmayanlar oldu. "Önemli olan sevginin bendeki anlamı." diyerek, Kahvecioğlu Gıda'dan aldıkları 25 kuruşa 20 tane Petito'yu ve kalpli kutunun içine muhtemelen Cemal Süreya ya da Orhan Veli'ye değil de forum yazarlarından birine ait olduklarını düşündükleri şiirleri koyup verdiler. Böyle yazdığıma bakmayın, insanlara sallamalarımdan da anlayacağın üzere ben de 'sevgilisi olmayan' kısımdayım. Buraya da "Bekarlık sultanlıktır." diyerek, 'ilişki çeşitleri' hakkında konuşmaya geldim. Eğer bekar olmasaydım ben de hayalimdeki sevgilimle Büyükada'da dondurma yiyişimizi anlatabilirdim ama kendisinin bundan haberi yok!
İlişkiler, bence ikiye ayrılıyor: "Keşke" diyip iç çekerek andıkların ve "Keşke" diyip küfrederek andıkların.
"Benim arkadaşım, eşim, dostum sensin; yanımda başka kimseye gerek yok!"cular: En üzüldüğüm ilişki tipi bu sanırım. Gözlemlerime göre, önce kızımızın bağlandığı ilişki oluyor bu, maalesef... Er kişi başlıyor: "Şununla bununla onunla samimi olma, ilişkini kes, arana mesafe koy." Bizim kız da dağdan gelen sevgilisi için 6 yıldır bağda olan arkadaşlarından vazgeçiyor, "O benim hem eşim hem dostum." diyerek. Daha da üzücüsü, kızımız insanlarla ilişkisini bitirdikçe, er kişiye daha bi çok bağlanıyor. Ama ilk kavgada hemen duyuyoruz: "Ben senin için onu bile hayatımdan çıkardım!" diye.
Niyeyse, uzaktan görür görmez tanıyorsun bu ilişkiyi. Hep ikisi, yanlarında kimse yok. Mutlularsa, ilk zamanlarındalarsa, sohbet ediyorlar; değillerse, ya telefonla oynuyorlar ya da suratlarından anlıyorsun zaten, arkadaşlarını hayatından çıkaran kişinin pişmanlığını yüzünden. Zaten ayrılıktan sonra da tövbeler ederek arkadaşlarına tekrar dönüyor. Neyse, bi musibet, bin nasihatten iyidir.
WhatsApp sohbetinin ekran görüntüsüyle masa sohbetinin farklı olduğu ilişkiler: Dünyanın en garip şeyi. WhatsApp'ta "Sana ölüyorum"lar, emojiler, bır bır bır her şeyi yazmalar, "Ay bugün de kabız olmuşum, bağırsağımı bıraktım sandım"lar; karşı karşıya oturunca muhabbet edemeyenler! Daha da garibi, masadan kalkıp eve giderken birbirlerine "Ayy bugün çok güzeldi, seni seviyorum bıcırığım, sirkeli turşum." yazmaları.
Valla bunun ömrü, bence kişilerden birinin en yakın arkadaşlarından biriyle diğerini tanıştırmak istemesine kadar. Birisi, ya tanışmayı istemiyor, ya da masadaki derin sessizlikten sonra arkadaşı "Hemen ayrıl, bu ne?" diyor. Hoş, belki de o mesajdan önce masada ağzını açmayan kişi evde "Yaa arkadaşın çok tatlıydı, çok sevdim." diye yazıyor ama olsun canım.
Sosyal medyadan başlayanlar: Instagram'ı hiçbir zaman birine dm'den yürümek için kullanmadım. Yürümek için yaptığım en ekstrem aktivite, teee ergen zamanlarından bir fotoğrafını beğenmek oldu istediğim kişinin, hani "Bak ben seni beğendim, geçmişine de bakıyorum." hesabı işte. Tinder desen, henüz indirmedim ama bu indirmeyeceğim anlamına gelmiyor. Vallahi herkes kullanıyor, ben de istiyorum sağa sola kaydırmayı.
Ya nedense, aklıma direkt şu geliyor bunlarda: Bana Instagram'dan yürüyen, ohooo, seksen kişiye de yürümüştür. O yüzden pek sağlıklı bulmuyorum sanırım. Bi de, şu fotoşop hadisesi! Allahımmmm, kuzenim gözlerimin önünde pijamalı ve makyajsız fotoğrafını düğün makyajı yaparak Instagram'a attı! "Ayy, kaşımın şeklini beğenmedim, şu nasıl?" diye diye yeni kaş bile yaptı! Başka bi arkadaşım, bacağından tutup aşağı çekerek bacak boyunu 30 santimden 80 santime çıkardı! Neyle karşılacağını da bilemiyorsun o yüzden.
Ama ilişkileri böyle başlayıp devam eden arkadaşlarım olmadı mı, vallahi oldu. O yüzden sen bana bakma, sosyal medya dünyası artık, kaydır sağa kaydır sola.
"Ben çok yara aldım."cılar: İtiraf ediyorummm, bi ara ben de böyleydim! Yahu yeni bir insan karşına çıkmış, belli ki bir şeyler hissediyorsun, ne diye eskileri açıyorsun? Sanki suçlusu karşında oturup sana bakan kişiymiş gibi.
Birinin yarasını başkasıyla kapatamazsın, bunu unutma. "Ben kesin unuttum."un belirtileri nasıl bilmiyorum ama kendinden emin olmadan başlamamanı tavsiye ederim. Kendine şunu sor: Eskiye duyduğum acı mı büyük, yeni için olan kalp çarpıntım mı? Ama üzgünüm, "Ben çok yara aldım."cıysan, acı daha büyük, maalesef...
"Hallederiz."ciler: Açık ara, en kötü ilişki! Bi taraf, karşı tarafa asla zaman ayırmıyor, onun için koşmuyor, doğru dürüst yazmıyor, aramıyor ama hep bi açık kapı bırakıyor! Sen tam kendini hazırlıyorsun, "Bu ne ya, fedakarlık tek taraflı olmamalı!" diyerek ayrılmak için, hooop, anında bi şey yapıp kafanı karıştırıyor, ya erteliyorsun ya vazgeçiyorsun.
Yani bak Allah aşkına, illa sana sözleşme mi imzalatayım, 'ilişkinin başında ne kadar ilgiliysen, ilgi grafiğinde değişme yaşanmayacak' diyerek?
Bu ilişki, eninde sonunda büyük bir patlamayla bitiyor. Ve işin kötü yanı, ilgisiz taraf zeytinyağı gibi üste çıkıp sana kendini kötü hissettiriyor. Benim yaşadığım şeyi söyleyeyim, hasta hasta yanına gittim, sinemaya girdik, ayrılırken bunu söylediğimde "Uydurma, o kadar hasta değildin." dedi! Acilden serum yiyip gitmiştim üstelik.
Bu ilişkide salak olan fedakar kişi oluyor. Karşı tarafın oturma organını Ağrı Dağı'nın tepesine çıkarıyor çünkü.
Ben kendime söz verdim valla, verdiğim emeği almadığım her ikili ilişkimde Tolga kaçarrr! Sen de kaç.
"Huqqa'da nargilemi içerim, kadınımı da arkadan sararım."cılar: Hadi hayal et! Vücudu iyi, saçları muhtemelen sokakta her erkekte gördüğün o model, kol saatinin hemen altında boncuklu bilekliği, kapüşon kısmı tüylü şişme montu ve ayak bileğinin tamamını gösteren o dapdar pantolonu, pezevenk gömleği (açık mavi/puantiyeli) ve rugan, ne spor ne kundura olan ayakkabılarıyla karşında Erencan!
Bu tiplerin ilişkileri, hep bi sahiplenmeyle başlıyor. "Kadınım, hatunum, can parçam, ciğerparem" diyerek. Hepsinin arabası var, hepsinin babası zengin bu arada! Ayrıca da üçgen vücutlu ve kaslılar, hayır ağlamıyorum, kıskanmadım!
Genelde mekan sahibini tanıdıkları o nargile kafedeler. Sevgilisiyle beraber, duman üflerken snap atıyorlar. Gömlek düğmeleri göbek deliklerine kadar açık, hatununun kafası hep oraya yaslı.
Bu ilişkinin kızlarıysa bi ayrı oluyor. Kız arkadaşlarını bırakıyor zaten etrafında sadece, onlara da sevgilisini anlatırken "enişteniz" diyor sürekli. "Enişteniz beni bugün yedi, kavga ettik, ay arabayla aldı beni." diyerek.
İlişkinin sasılığından değil de, nargile kafedeki dumandan ölüyorsun artık bence. Sağlığa en zararlı ilişki yahu. Hep psikolojik hem fiziksel.
Kurban olduğumun platonikleri: İç geçirerek "keşke" diyen, en saf, en masum tayfa. Sizi çok seviyorum platonikler. Biliyorum, olmadı, muhtemelen olmayacak, o ilk mesajı ne sen atabileceksin ne de o, seni aklına getirip atacak. Sevdin, düşündün, ağladın hatta. Evet, kimse onu senin sevdiğin kadar sevemeyecek. Ama o seninle mutlu değil, seninle olmak isteseydi ulaşırdı, yazardı, bi işaret çakardı belki.
En çok mutluluğu hak edenlerdensiniz siz. Umarım karşınıza öyle biri çıkar ki, hayatınızın en mutlu, en güzel, aklınıza geçmişi asla getirmediğiniz günlerini yaşarsınız. Sevmek güzel bi eylem ama karşılıksız olunca güzelliğinden biraz kaybediyor, siz de umarım kaybettiğiniz güveni ve mutluluğu tekrar bulursunuz.
Günün, haftanın, hatta yılın dersi: "Ben seni çok seviyorum, seninle her şeyi yaparım." ile "Sen de bana böyle böyle yapmıştın, ben senin için neler yapmışken üstelik!" arasındaki zaman dilimine, 'ikili ilişki' diyoruz, maalesef...
Bizde seni çok seviyoruz Tolga❤ kalemin hiç düşmesin hep böyle güzel şeyler yazman dileğiyle. Biliyorum biz platonikler sonunda doğru aşkı bulacağız ve o insanla bir ömür mutlu olacağız.
YanıtlaSilBen de biliyorum, hatta eminim. Teşekkür ederim, öptüm kocaman
Sil