29 Şubat 2020

Yine başa dönüyoruz, sonunu yaşayamadan

Yine olan oldu. Tam "Kıçımın üstüne oturdum, her şey yoluna girdi. Ev taşımaktan ciğerim solmuştu zaten, emlakçılar nakliyeciler sayemde Maldivler'de tatil yapıyor. Bi üç sene otururum burada şimdi." dedim, yine başıma gelmeyen kalmadı.
Oturduğumuz apartman eski bi apartmandı açıkçası. Zaten apartman sakinlerinin yaş ortalamasının 78 olduğunu düşünüyordum, ama bi şekilde idare ediyorduk. Yani evet, birkaç şey yaşamadık değil. Okula sürekli geç kaldığım için merdivenleri koşarak iniyorum diye birinci ayda ilk yazı kapıya asıldı: "Lütfen merdivenlerden yavaş ininiz." İki kere aidatı geç verdik, ikinci kağıt da arkadan geldi: "Aidatları zamanında veriniz." Ayy, şeyi anlatmadım. Birinci kattaki BBG Teyze. Allahın delisi, apartmandan çıkarken perdenin arkasına saklanıp bizi izliyordu. Ya da apartmana doğru yürürken, hissediyor muydu bilmiyorum, pencerenin yanına saklanıp bakıyordu. Görmüyorduk sanıyordu muhtemelen ama sinirleniyordum. Bi ara geldiğim saatleri bile kafaya yazmış, "Sabah dörtte geldiniz geçen gece.", "Ooo, Tolga Bey bugün erkencisiniz." falan diyordu aşağıda karşılaşınca. Kadının derdi biz olmuştuk resmen. Ne giyiyoruz, nereye gidiyoruz, bi not defteri vardı bence oraya yazıyordu her şeyi ruh hastası.
Bunlar gibi birkaç sorun dışında sıkıntı yaşamadık pek. Metroya yakın, güneş görüyor, bayaaaa küçük ama dayanılmayacak gibi değil, 2 sene daha kalır, sonra çalışmaya başlayınca iyi bi yere geçerim, diyordum. Yalnız ev o kadar küçüktü ki, mutfağa iki kişi asla sığamıyordu. Odama yatağı koyduktan sonra yer kalmadığı için salonda ders çalışıyordum. Banyodan bahsetmek bile istemiyorum.
Yine geçen bi yazı asıldı kapıya, "Bilmem ne tarihinde toplantı var." diye. Altına da yazmışlar ki "Kiracılar ve sahiplerinin katılımı zorunludur." 'Kiracılar' kelimesinin altını öyle bi çizmiş ki, katılmazsak dayak yiyeceğim gibi geldi ne yalan söyleyeyim. Bu arada hayatımda hiçbir apartman toplantısına katılmadım, umurumda olmadı, merak da etmedim. Zaten o gün hasta bakmışım bütün gün, sırtım inanılmaz ağrıyor, biraz daha ciddiye alırlar diye kalktım gittim ameliyat formasıyla. Tabi ondan önce evde bi kavga. "Sen git. Yoook sen. Senin forman var beni almazlar ciddiye.Ya seeen." diye.
Bu arada, o birinci kattaki BBG Teyze, beni her gördüğünde ev sahibinin numarasını istiyordu. Ben de bizi şikayet edecek zannettiğim için kadına sürekli bi yalan uydurup numarayı vermiyordum. İçimden sürekli "Şimdi sıçtın Tolga, içerde ev sahibin, BBG Teyze, bi tokatlasınlar da seni gör sen." diyorum. Sonra hemen dikleniyorum, "Pardoooon daa, karşı komşu da kendine gelsin o zaman!" diye. Anlattım mı hatırlamıyorum, karşı komşum opera sanatçısı, şan öğretmeni. Kadının evinden sürekli çığlık sesleri geliyor. Sanata saygım sonsuz, kesinlikle susturulamaz ama ablacım bizdeki de kafa yahu. Kedim bile uykusundan uyanıyordu gecenin birinde çığlık attığınız için, etrafa bakıyordu gariban. Sabah dokuz, gece bir, öğlen üç; kadının saati yoktu, durup durup bağırıyordu. Cumartesileri eve öğrencileri de geliyordu, onları da dinliyorduk şükürler olsun. O yüzden planımı kapıyı çalmadan önce yaptım. Üstüme gelirlerse direkt karşı komşuyu suçlayıp "O zaman ona da laf ediiinnnn." diyeceğim. Derin bi nefes al. Ay ne kokuyor burası, börek yapmış sanırım. Çal kapıyı.
Aldılar içeri, herkes şok oldu. Bütün dairelerin ev sahipleri gelmiş, tek kiracı benim. Benim ev sahibim de kıçına bile takmamış olayı, "Ne konuşuyorsanız ben okeyim, işim var valla gelemem." demiş kapatmış telefonu. Yeni gelmişim, kalkmak da olmaz şimdi, diyerek geçtim bi koltuğun köşesine, pamuk bi teyzenin yanına oturdum.
BBG Teyze apartman yöneticisinin eşi bu arada, onun evindeyiz. Bizim daireden bile küçük geldi ev bana, Adana'da alışmışım tabi böyle küçük daireler yok, bizim eski evin balkonu bu salon kadardı. Etrafı izliyorum, Tolga belli etme her yeri süzdüğünü, önüne bak, sohbeti duymaya çalış.
Tam odaklanacağım, tabak koydular önüme. Yaprak sarması, böreği, keki, Allahımmmm. Aşk kelebeklerim, ben her toplantıya gelirim ya böyleyse eğer, siz çağırın beni sürekli. Kimse de başlamadı yemeğe, ulan yesenize, börekler soğuyor içim gidiyor içimmm! Kıvranıyorum, birisi yemeden ağzıma atmak istemiyorum bi şey, arkadamdan "Hayvan! Bizi de yeseydi üç saniyede süpürdü!" demesinler diye.
Tabakla bakışırken yandaki pamuk teyze eğildi, "Yesene ne duruyorsun, nerde bulcan bi daha sarmayı, at ağzına hadi." dedi. Teyze ben seni yerim ya, ne tatlısın sen. Bi döndüm, film karakteri gibi kadın. Gülecem, gülemiyorum. "Ay ne deli çocuksun, dur ben ilk lokmayı alayım, sonra sen al hadi." dedi.
Bi iyi anlaştık, beraber gülüyoruz resmen. Asla sohbeti dinlemiyoruz bu arada, her şeyden konuşuyoruz. Bostancı'da da varmış evi, aramışlar diye gelmiş. Yandan BBG Teyze konuşuyor mesela, bizimki kulağıma eğilip "Ay bu da susmaz şimdi bi saat." diyor, börek yiyorum ama boğulacağım. Biri söze başlıyor mesela, "Allah aşkına ne diyor şimdi bu?" diyor, tıkandım resmen.
Sonra yavaş yavaş sohbete kulak vermeye başladım. Deprem, çatlak, yıkım, temel, duvar... Hassiktir!
Bizim apartman bu birkaç ay önce olan depremde dıştan içten çatlamış meğer. Bi kadının evinin duvarları resmen birbirinden ayrılmış. Bi fotoğraflar gösterdiler, ödüm bokuma karıştı. Apartman dış arkadan da çatlamış bildiğin. Kentsel dönüşüme verilecekmiş, müteahhit demiş ki "Yan apartmanla birleşin, iki binayı yıkalım, sağlam birer daire verelim size." Kadın fotoğrafları açtıkça açıyor, tavan mahvolmuş, mutfak fayansı da kırılmış. Altıma sıçtım sıçacam, bi kere daha o derece sallansak bina başımıza yıkılacak yani.
Bize bunun haberini aylar sonra vermelerini geçiyorum. Bu nasıl bi rahatlık. Ulan ne olacağı belli değil, tek şiddetli depremde üstümüze çökecek her yer, bunlar hâlâ 'daire başına ne kadar öderiz' derdindeler.
İzin isteyip eve geldim. Bildiğin korkuyorum, kara kara düşünüyorum ne yapabilirim diye. İşin sonunda bina yıkılacak zaten, maksimum dört aya hem de. Benim bu evden çıkmam lazım, depremde psikolojim bozulmuştu çünkü, şu an çok daha kötü, o fotoğraflar aklıma geliyor sürekli. Ev arkadaşıma söyledim, bütün gece uyuyamamış. Taşınmak o kadar masraflı ki, altından kalkabilir miyiz, ne yaparız ederiz hiçbir fikrimiz yok. O an gözümde büyümeye başladı her şey. Ev ara, sahtekar emlakçılarla tanış, bul, nakliye tut, temizlik yap, faturaları üstüne al... Gözlerim doldu doldu böyle, yine o günler aklıma geldi. İstanbul'daki en toy zamanlarım, sürekli bi taşınma halim. Oradan oraya, bi türlü doğru yeri bulamadan, durmadan valizle sürüne sürüne. Bu kadar eşyayı nereme sokacağım hissi, telaşı.
Ertesi gün ev aramaya başladık. Yine aynı şeyleri yaşıyorum hissi geldi tabi. "Öğrenciye ev yok. Bekar erkeğe ev yok." Eşşeğin şeyine ev var! Sinirleniyorum yazdıkça. Ne giriş istiyoruz ne çatı katı, ara kat peşindeyiz. O da var ama çok pahalı. Ev kiraları da uçmuş bu arada, köpeği koysan durmayacak evler için ne para istiyorlar, inanamadım. Emlakçıların o sahtekar ve korkunç ses tonlarını da o kadar özlememişim ki, birisi elimde kalacaktı az kalsın.
Bi tane adam bulduk emlakçı, bi ev gösterdi. Aşırı beğendik, adam bizi gezmeye götürdü. Odalar muazzam, metroya yakın, depremde hiçbir hasar görmemiş. Önü açık, güneş görüyor, içimize sindi. Ev sahibi evi emlakçıya emanet etmiş, yedi dairesi varmış adamın, hepsine bu adam bakıyormuş. "Öğrenci kardeşlerime benden bi kıyak dedi size gençler, hadi iyisiniz." dedi. Biz tabi bi mutlu olduk, eve geldik. Paraları ayarlayıp sözleşme yapmaya gideceğiz, izin istedik.
Konuştuk, evde her şey hazır, adamın yanına gittik tekrar sözleşmeyi imzalamak için. Şerefsiz evladı "Yaa gençler, ben de sizi arayacaktım. Bekara ev vermiyormuş ev sahibi." dedi. Adamın üstüne yürümemek için yumruklarımı sıkıyorum. avuçlarımda tırnak izleri. Yaşlı falan dinlemeyip dalacağım, dalga geçiyor pezevenk bizimle resmen. Kesin birisi bizden önce kiraladı, o yüzden böyle laga luga yapıyor. Derin nefes aldım, önümü görmüyorum resmen, arkadaşım dışarı çıkardı beni.
İkimiz salak gibi kaldık tabi. Hemen en kötüsü geliyor, "Ev bulamayacağız, ne olacak halimiz." diye diye bütün yolu yürüdük.
Yarın da kalanını anlatacağım, valla billa çok yoruldum. Buraya yazmayı çok özlemişim.