30 Nisan 2013

Peynirli Crax ve Ayak Kokusu

Geçen gün bi kız kuzenimin matematik yazılısı vardı, beraber çalışmak için evine gittim. Ama tabi ona gitmeden önce, arkadaşlarla gezdik durduk.. Sokak sokak dolaştık, dershanedeydim üstüne.. Ayaklarıma karabasanlar falan indi, yürüyecek halim kalmadı onlarlayken.. Sonra aradı kuzenim, vallaha bu ayak ağrısından ölmemek için hemen teklifi kabul ettim.
otobüsten yanlışlıkla 10 dakika önce indim.. Evet yanlışlıkla, çünkü ben tam olarak bilmiyordum gidip gitmeyeceğimi. Yani evde indim, ama onlarla aramda 10 dakika var ve maalesef yürümek zorundayım. Yürü yürü o yol bitmiyor, ayaklarım gitti artık.. O organ bende kalmadı, ayak ayak değil.. 
En sonunda vardım ben kuzenimin evine, her şey güzel.. geçtik odasına, matematik defterini açtık.. Çalışmaya başladık, böyle tam olaya odaklanmışız, sinüs falan kafamıza girecek birden burnuma peynirli crax kokusu geldi..
Bu kokuyu nerde hissetsem tanırım, ayak kokusu bu lan.. PuCCa'nın kitabında PuCCa doritos pançoya benzetmiş ama bence peynirli craxa da çok benziyor o lanet koku.. Böyle yaklaştıkça artıyor o koku, aynı bozuk erimiş peynir gibi.. 
-ya kuzen sanırım benim ayağım kokuyor bi dakika geliyorum
Cevap da veremeden kalktım odadan çıktım.. Kapının önüne geldim ama lan salonda herkes oturuyor ve salon da tam kapının yanında.. Ayakkabılarımı dışarıda soyundum, orada bıraktım.. Planım şu, kapıyı açacağım, çorapları çıkaracağım, ayakkabıya koyup içeri geri gelicem. Ama tabi beni,m kapıyı açtığımı gören yengem..
-Uskacım canım bişey mi oldu
-yok ya ımm şey ya hani ayakkabı şey olur ya benim bi işim ımm var ya hani
Dedim, kapıyı açıp o çorapları ayakkabıya koymam 2 saniyemi aldı ve direk kapıyı kapattım.. Kadına cevap bile vermeden öyle bi fırladım ki anlatamam.. ımm şey'li cümlemi anlamak için yanında sözlük taşıman lazım.. 
Çoraplarım çıkmış vaziyette biz kuzenimle ders yaptık.. Sonra baya geç oldu, onunla beraber salona geçtik.. Ayağımda çorap yok, tam bir conoyum.. Uzun pantolon çorapsız ayaklar ve yarım kollu bir tişört.. 
Kimse surartını ekşitmedi allaha şükür, sağ salim atlattım yengem gili.. Derken artık annem 329674 kere arayınca kalkmak zorunda olduğumu anladım ve dayım bırakacak beni eve.. Kapıda ayakkabımı giymemi bekliyor herkes, yolcu edecekler sağ olsunlar ama adamlar ağaç oldular.. Tabi yani ama ne yapalım, hem çorap giy, ayakkabıyı giy ve bir de bağla.. Uzun sürecek tabi.. Lan giyerken burnuma burnuma geliyor koku, allahım o nasıl bir peynir kokusu, craxtan soğudum resmen.. 
Eve geldim, kapıdan girer girmez babam başladı beni sinir etmeye.
-oğlum ne kokuyor burası
-ne bilim baba
-çorabın mı kokuyor senin
-evet
-git bi yıka, ıyy leş gibi koktu lan oda
-of
-inşallah yengenlerde de böyle kokmamıştır
-koktu ama akıllı oğlun çorabını gizlice çıkardı! (burda resmen havalandım, gurur duyacak babam!) 
-ey gerizekalı oğlum benim, çıkarınca daha kötü kokar o ayakların
Hemen banyoya koştum, şampuanın yarısını ayağıma boşalttım.. Rezil oldum resmen, hem kızın odasını hem de salonlarını kokuttum ayaklarımla.. 
Peynirli craxa ettiğim küfürleri söylememe gerek yok herhalde..
Yani tamam madem terliyoruz ama alnımız  sırtımız falan terlesin neden ayağımız da terliyor!
Sana bu halimi bile anlattım bak değerimi bil.
Lan ayakkabıyı bi çıkardım, çorabın parmak tarafı su olmuştu..
İnşallah bu yazıdan sonra miden bulanmaz, peynir yemeye devam et sen.. Ama kabul et. Lan çoraplar harbiden peynirli crax gibi..

25 Nisan 2013

Bordo pijamanın laneti

Dün gece saçmalık saçması geçti resmen, küfrettim hem kendime hem pijamalarıma.. Ayrıca komşunun küçük oğluna, evin aşağısındaki dükkanın müdürüne, eski sınıf arkadaşıma da baya saydırdım.. Aslında suçlu biraz da annem ama ona etmem küfür falan.. Neyse..
Muhteşem Yüzyıl başlamış, ama en heyecanlı yeri böyle beni gör yani kalkmıyorum kıçımın üstünden.. Ama sadece okulda yediğim yemekle duruyorum, evde bamya var ve ben hayatta yemem.. Zaten bamya hayatta yemem dediğim tek şey, iğrenç ya sümük gibi bişey.. Altımda pijamalarım, çorabımın parmağı kaçmış birazcık, üstümde hala çıkarılmamış okul formam.. O kadar üşendim ki yani çıkarmaya okuldan dönüşte, sadece altımı değiştirdim.. Birden annem aradı.
-oğlum yemek yedin mi?
-anne evde bamya var vallaha yiyemem
-bak pezevenge, ben nenendeyim şimdi cenazeye gidicez sana yemek bırakıcam, seni çaldırınca aşağı in
-tamam inerim
Yani olay basit, annem bana nenemin yaptığı yemekleri bırakacak arabayla, sonra ordan birinin cenazesine gidecekler.. Ama ilk önce arayacak beni, öyle ineceğim.. Ben yine televizyona dalmış bir haldeyim, birden telefon çaldı annem arıyordu.. Sonra ben meşgule aldım, herhalde aşağıdalar dedim.. Üstümde ne varsa hiç değiştirmeden indim aşağı.. Hatta bu moda ikonu halime bir de banyo terliği türü bir terlik ekleyin, dar paça bordo renk pijama, bir parmağı hafif yok olan bir çorap, üstüne banyo terliği ve okul formam.. Rezilim yani, ama asansördeyken düşünüyorum, aman Uska ne salaksın ya alacaksın çıkacaksın kim seni görecek saat dokuz buçuk yahu merak etme sen diye.. 
Asansörden indim, sallana sallana kapıya gidiyorum ki bir baktım bizim küçük çocuklardan.. Çocuk kapıda önce bir tipime baktı, hafif güldü orospu, sonra bana döndü.
-Uska sen belibır mısın?
-vıy?
-ya yani Justin hayranı mısın?
-yok değilim
-peki dayrekşınır mısın
-vıy?
-ya 1D dinliyor musun?
-hayır, ya çok konuştun sen hadi evine
-daha babam gelecek, hah geliyor
-hadi bay bay bakma tipime benim işim var
Dedim ama apartman kapısından nasıl çıktım.. Speedy Gonzales olsam yeriydi yani, rüzgarlar falan arkada kaldı çocuğun babası görmesin diye.. Apartmanın önüne geldim, lan sağa bakıyorum araba yok, sola bakıyorum araba yok?! Apartman da sap olsun tam yol üzeri, arabalar her dakika geçiyor ve kaldırımlarda insanlar var.. Gözümü kapatıyorum "üç dört beş" diyorum araba yine yok.. Lan araba gelmiyor bildiğin, aney aney nerdesin güloo diye inleyeceğim şimdi.. Birden arkadan bir ses.
-Uskacım nasılsın?
Lan lan bu bizim evin altındaki dükkanın müdürü değil mi? Hass.. sıçtık lan!! Bu tipimle bir o vardı görmez dediğim, o da oldu, lan niye dükkanı kapatmadın sen of ya.. Ne diye merdiveninde oturuyorsun sen dükkanın??
-iyiyim siz?
-iyiyim ben de
-ya tipime bakmasanız
-hahaha 
Dedi ve içeriye girdi adam.. 
Ben hala arabayı bekliyorum ama, araba ortada yok.. Etrafa sinirli sinirli ve rezil bir şekilde bakınırken önümde bisikletli biri durdu.. Kafamı bir çevirdim ki, eski sınıf arkadaşım..
-naber Uska?
-aaa iyiyim Ömer sen
-iyiyim ben de
-ya harbi rezilim ben
-hahaha, neyse ben gidiyorum görüşürüz
-bay
Ne şerefsizler var ya, lan rezilim diyorum avutsana beni "rezil değilsin, çok tatlı olmuş. Hatta çorabın parmağı iyi ki yok, tam bir moda harikası. Bordo pijaman ölümlük, yeme de yanında yat!! okul formanın rengi, off bok rengine bayılırım!" desene.. "Hahahah" ne ya..
Derken araba geldi, yemeği aldım ve koşa koşa eve gittim.. Acıkma hissim olduğu için kendime küfrettim.. Yemek de bişeye benzeseymiş, makarna vardı.. 
Aynı dakika içinde 3 kişiye birden rezil oldum.. Ama minik bir itiraf, bordo pijamam CANIMSIN.

23 Nisan 2013

'Taşaklarından menemen yapma' küfürünün doğuşu

Geçenlerde kuzenlerimle alışveriş merkezine gittik.. Gittik gitmesine ama bokumuzu da yedik yani.. Sağolsun büyük kuzenlerim (18-25 yaş) aldılar başlarını mağaza gezmeye başladılar, bana da 6 tane küçük kuzeni (10-15 yaş) verdiler.. 
Normalde hayatım boyunca en sevdiğim şey çocuklardır.. Hatta bir aralar sırf içinde çocuk lafı geçiyor diye çocuk doktoru olmak istiyordum ama şu an Türkan Salyan'ı kendime örnek aldığım için dermatolog olmak istiyorum.. Sınıf öğretmeni de olabilirim belki, off bu hayalleri boşa kuruyorum.. sınan ne derse aynen o olacağım.. neyse ne diyordum.. 
Vardık biz avmye. Bunlar bizi en üst kata yolladılar bir güzel, aşağıda fink fink geziyorlar.. En üst kata çıktık bu manyaklarla, çünkü en üst katta oyuncakçı var, oyun merkezi var, Galatasaray mağazası var.. Ellerine verdim milk-shakeleri, her yeri sırayla dolanıyoruz.. Her şey buraya kadar normal, sabrım taşmıyor.. oyuncakçıdan çıktık, lan arkamı bir döndüm bu manyaklar yok?! hani şekerciler olur ya böyle jelibon çikolata satar, hatta tanesi neredeyse 5 tl olur, girer sana.. Orda kalmışlar onu izliyorlar.. Hemen aldım bunları, yürüyün hemen Koçtaş'a inelim dedim..
Koçtaş sağ olsun sevdiğim bir yer.. Hayatımda ordan hiç alışveriş yapmadım ama salıncaklarından da kalkmadım.. Hatta uyuyakaldığım oldu, güvenliğin beni kovaladığı zamanlar da oldu.. Ama hiç yılmadım, hala bayılırım o bahçeye koyulan geniş 3 kişilik salıncaklarda oturmaya.. Hep beraber 3e 3 şeklinde ayrılıp bindik salıncaklara.. Ama bende bir göt korkusu başladı sorma yani.. Ya kırılırsa, ayy Hasan 100 kilo olmuşsun amına koyim, 3 kişi diyor ama ya Buğra aslında iki kişiyse?? Oturduk, sadece 3 dakika bunlarla sohbet ettik ve kuzenimin aramasıyla en üst kata çıktık..
En üst katı görmen lazım ama, biz ilk gittiğimizde vallaha daha az kişi vardı.. Lan ben bi çıktım, oha yani dedim resmen şirinler dolu.. bi gargamel olsa da şuraları silip süpürse yani.. İğne atsan yere düşmeyi bırak, havada bile zor kalır uzaya uçar.. 
- biz son bi yere bakıcaz ablanız için
- tamam
- siz burda bekleyin, aaa M. sen de onlarla bekle
- tamam zaten çok yorgunum
- hadi akıllı olun
Bizi mağazanın önüne bıraktılar M. ile birlikte, içeriye girdiler.. Ben, 6 küçük kuzen ve M. camlara yaslanmış bekliyoruz.. Ama benim ayağımı bir gör, bunların peşinden koşmaktan anam dinim ağlamış yok olmuşlar resmen.. koparsalar diye dua ediyorum, ayakta duracak halim yok ama mağazada da oturacak tek bir köşe yok.. Her yer kıyafet ve kolye falan dolu yani.. En son dayanamadım, bunların biraz yanından ayrılıp en kenara geçtim, gömdüm kafayı ellerimin içine.. Ayaklarım da hafifi bükük, yan tarafımda M., onun yanında da 6 tane manyak var..
Tam acıdan ölmeye hazırlanırken Hasan sahaya çıktı..
- ya Uska sana bişey dicem
- ne oldu ya bak Hasan anam ağlamış
- lan önemli
- ne var söyle
- kulağına ama
- hah buyur?
Herkes bizi izliyor..
- bir tane amca geçerken m.'nin götüne baktı ama nasıl bakış.. Gözü resmen götünde kaldı.. 
- lan niye adama "ne bakıyon piç." demedin?
- salak mısın korktum lan yapmam ben
Birden M. lafa karıştı..
- ne olmuş?
- bişey yok
- ay söyle Uska bak küserim
- boşver ya
- konuşma lan benimle
- of bi tane amca geçerken götünü izlemiş ama izlemek değil resmen gözlerini senin götünde bırakmış.
- ne??
- ben görseydim keşke ama gözlerim kapalı arkam dönüktü, yoksa o adamın taşaklarından yumurta yapmayı bilirdim ben..
M. hemen benim çantamı aldı, taktı poposunu kapatsın diye.. Ve orada beklediğimiz tüm dakikalar boyunca onunla gezdi.. Gören de adeta Jenifır Lopez götü sanacak bizim manyağın götünü, normal bir göt işte.. 

Taşaklarından menemen yapmak küfürüne bayıldım!

19 Nisan 2013

Orospu çocukluğu sanırım uzun boy istiyor

Şimdi ben ilkokuldayken böyle acayip ezik bi tiptim.. Zaten son yazdığım yazılardan birini okuyanlar bilirler, habire hakkım falan yeniyordu böyle.. Ben de sürekli sessiz kalıyordum, aman ne olacak arkadaşım sevindi örtmenim çok tatlı ben üzülim diyordum.. Kendimi hiç düşünmedim bu güne kadar, bu salak alışkanlığım o günlerden geliyor işte.. Asla kendimi düşünmedim, yazılılar girilmiş mesela ilk önce arkadaşım bakar notlarına.. Ya da çantamda yemek varsa ve arkadaşım açsa ilk önce o yer, hatta hepsini o yer.. Bok gibi bir çocuk mu, ona sürekli ayy canım yerim senii diyorum.. Diyorum lan..
Neyse nereden başladım nerden girdim konuya.. Tabi bu ezikliğim bir yere kadardı arkadaş.. iyice pısırık bellemişler beni gözlerinde.. Napacaksın lan haklılılar, ben ki herkesin elinde iphoneu varken kızaklı samsung e-250  yle dolaşan, onlar ellerinde süper model telefonlarla derste oyun oynarken ben telefonum kapalı bir şekilde çantamda tutmuş, hiç açmamış bir tiptim.. Böyle geziler olurdu, hiç katılmazdım ne gerek var ki derdim.. Sanırım katılmak istemememin diğer sebebi de hiç arkadaşımın olmayışıydı.. 
Böyle hep tektim, arkadaşım yok diye hiç tenefüse çıkmazdım.. Çantamda olurdu yiyeceklerim (bazen hala çantamdadır, alışkanlık.) sırf kantine inmeyim de insanlar beni görmesin diye.. Tek başıma yemek yemeyeyim diye, sınıfta olanlar da yanımda olsun diye.. Hep kekim, meyve suyum olurdu yanımda.. Kantine hiç inmezdim o yüzden, zaten inersem de yapacak bir şeyim yoktu.. Öğlen arasında sınıfta test çözerdim, insanların havalı havalı hallerini görür kıskanır gibi yapardım.. Etmediğim küfür kalmazdı ama hep içime batardı bu durum.. 
İşte olan artık o batan şeyin götüme girmesiyle oldu ya.. İçime battı battı en sonunda götümde buldu kendini o duygu.. Resim dersi vardı, resim dosyamı sıramın üstüne koymuştum.. Lavaboya gittim, nasılsa sınıfta kimse yok hemen işer koşa koşa gelirim sonra da derse girerim diye düşündüm. Resim dosyamı sırama koydum, tuvalete gittim işşedim bi güzel.. 
Sınıfa geldim sonra, derse geç kalmak istemiyordum.. Sınıfa bir girdim ki, resim dosyam açılmış, içindeki kağıtlar yırtılmış ve bükülmüş sonra sıraların üstüne dağıtılmış, pastel boyalarım kırılıp yere saçılmış ve dosyamın kenarı hafif kırılmış.. Yani dosyam bildiğin orospu olmuş..
Kafamdan aşağı ne soğuk suyu, sıcak sular döküldü birden.. Böyle içimde kocaman bir kin doğdu, kim yaptıysa bulup amına koymalıydım.. Eziklik de bir yere kadardı yani, tamam eziyorsun madem ama ne bu orospu çocukluğu di mi.. Gel erkeksen yüzüme söyle, kozlarımızı başka yerde paylaşalım.. 
Hemen topladım eşyalarımı, koşa koşa resim dersinin olduğu sınıfa gittim.. Pastel boyalarımın anası avradı belli değil, kağıtlarım desen yok olmuşlar, yırtık pırtık.. Resim dosyamı havada tutuyorum, normal tutarsam boku yerim her şey dökülür çünkü.. 
Ders bitti, sağ olsun öğretmen verdi birkaç parça bir şey ama suratımdan sanırım neler olduğunu anladı.. Ama ses falan vermedi, çünkü neydi burjuvalık her zaman öndeydi.. burjuva sınıfındaysan her boku yapabilirdin, öğretmen varken istediğini söyleyebilirdin.. Öğretmen götüne bile takmazdı, daha da çok şımarırdın..
Sınıfa çıkarken lavaboya gittim elimi yüzümü yıkamaya.. Sonra aynaya baktım, "allah belanı versin senin, kaderin bu işte, hep ezecekler seni.. sadece boyaların kırılmadı şimdi, kalbin de fena halde kötü.." dedim kendime.. Birden ağlamaya başladım, hemen tuvaletlerden birine daldım anıra anıra ağlıyorum tabi.. 
Birden içeri 3 çocuk girdi, üçü de bizim sınıftan.. Gülüşüyorlar böyle, hiç olmadıkları kadar mutlular...
-gördün mü dersteki suratını ahahaha
-iyi ki sıçtık çocuğun eşyalarına ya
-sik kafalı lan o, arkadaşı bile yok.. az bile yaptık bence, yarın da daha beterini yapalım lan melodikasını kıralım 
Ben ilk iki cümleyi duydum şoklara girdim zaten, üçüncüyü duydum resmen gözüm karardı bir an.. Hem yapanları buldum hem de planlarını öğrendim.. Klozetten kalktım, gözyaşlarımı sildim, bunlar da işeyip çıktılar. Ama aklımda tek plan vardı, intikam!! İlk iki cümleyi söyleyenlerden değil ama, o orospu çocuğundan, üçüncü cümledekinden.. melodikama göz diken şerefsizden..
Sınıfa girdim, sadece üçü vardı.. Sonra bir baktım ki bu ilk iki kişi çıktılar dışarı.. neydi hah, orospu çocuğu bunları kantinden sandiviç almaya yollamış.. Kaldık ikimiz baş başa.. Bu orospu çocuğunu da görsen, minicik bir şey.. Benim boyu bilen biliyor zaten, hayvan gibiyim.. İlk önce sordum çocuğa
-allah aşkına o boyaları kırarken hiç mi üzülmedin sen
-ne boyası
-yarrak boyası amına koduğum.. gel lan buraya sen!
diye çocuğun üstüne bir abandım.. Kendimi tutuyorum ama, eğer çocuğu yumruklarsam hem annem okula gelir hem de disiplin yerim.. O çocuk yemez boyalarımı kırdığı için, ben dövdüğüm için yerim.. Tam yumruk atacaktım, tuttum kendimi işte.. hafif tekmeledim, sonra hıncımı alamadım..
-gel lan buraya
-yapma uska özür dilerim yapma
Kaldırdım bu malı, götürdüm öğretmenin dolabına.. Minnacık bi dolap böyle, benim anca ayağım sığar o derece.. 
-gir lan içine
-ne 
-girsene lan it
küçük küçük tekmelerle girdi bu çocuk dolaba..
-eğer bir şey anlatırsan sana yemin ediyorum kuzenlerimi toplarım
-anlatmıcam söz uska çıkar beni
-50 taneler lan sikerler belanı
-çok özür dilerim uska
Bekledim dolabın önünde.. Sonra arkadaşları geldi ve ben normal bir şekilde "oyun oynuyorduk size sürpriz için saklandı." dedim, onlar da gülümseyip çıkardılar dolaptan.. Ama çocuğun o anki göt korkusunu görmeni isterdim.. Uzun boylu olmanın avantajları.. O günden sonra ne mi yaptım, yine aynı ezikliğime devam ettim ama değil melodikama dokunmak, bana bile yaklaşamadılar.. Hep tek oturdum..
.....
Geçen burger kingte gördüm yine bu üçlüyü.. Hiç mi uzamaz bir insan lan, hala aynı.. üçü de selam verdi bana, minik olan da hala bir göt korkusu.. gözlerinden anladım.. keşke orda da bir dolap olsaydı da soksaydım içine bu çocuğu.. ne demişler "kul hakkı üçtür ama uskalar iki tane de kullanabilir." 

13 Nisan 2013

Grup Seksendört Macerası: Sarhoş Uska

Çok iyi hatırlarım, Karataş'a Grup Seksendört gelecekti ve tüm site olarak hazırlanmıştık. Sanırsınız ki cumhurbaşkanı falan gelecek, arkadaşlar arasında öyle bir hazırlık yaptık işte.. Sabahın köründen programımızı yaptık, çekirdekleri aldık.. Giyindik falan derken akşam oldu ve biz hop yollara..
Yaklaşık 15 kişiyiz, hepimiz çok iyi arkadaşız.. Çocuklar ilk kez peşimizde değil çünkü annemlere emanet etmişiz.. Yolda yürüyoruz ama yavaş yavaş ses de geliyor kulağıma. Benim tek derdim var: Rüya.
Rüya şarkısını biliyorsunuzdur, Hande Yener'le beraber söylediler ya.. Zaten Hande Yener'e hayranım, bir de Seksendört solistinin süper yorumu da eklenince şarkıyı her gün dinler oldum. Böyle arabesk başlayıp pop devam eden farklı bir şarkı.. Akılda kalıcı üstelik.. O anki tek isteğim o şarkıyı dinlemek.. Çünkü biliyorum, konser 19:30'da ve saat 20:00.. Geç kalmışız yani.. Havanın kararmasına göre baktık ya..
-lan Rüya'ya yetişmemiz lazım hadi!!
-of tamam dur Uska
-lan hadi bak az kaldı
-gözümü açtıııım gördüğüme inanmadıım...
-lanet olsun başlamış bile!!
Tam konuşurken, tam yaklaşmışken şarkının bitmesi bana çok koydu lan.. O kadar koşturdum sadece son cümlesini duymuşum.. Şansıma tüküreyim.. Ama sonradan öğreniyorum ki adam canlı söylememiş, playback yapmış e malum Hande yok.. Ben de akıl edemeden "oley canlı Rüya var!!" diye koşuşturdum..
Neyse en sonunda vardık biz konser alanına.. Biz gelirken bir sürü kişi evine gidiyordu ama neden gidiyorlardı orasını anlamadım.. Lan kalın oğlum, çok iyi bir grup gelmiş nereye diye söylesem ağzıma sıçarlar.. Küçük de olsa bir yer bulduk.. 15 kişi bir anda dağıldı ve sadece Alkan'la ben kaldık..
-kanka burası iyi
-oğlum senin boyun uzun benimki değil
-bekle
-tamam
Kendime bir kurban seçtim.. Şu öndeki küçük çocuk, canım sen git legolarınla oyna bakim.. Aa bak annen çağırıyor.. Ne işin var lan sandalyenin üstünde bizim görmemizi engelliyorsun pezevenk! Sandalyenin yanına gittim ve başladı bendeki tiyatro yeteneği.. Alkan'a da sus rahat dur işareti yapıyorum.. Ben başladım sarhoş gibi davranmaya..
-o kız buraya gelecek lan!!
Söylerken nasıl sallanıyorum, nasıl gözlerimi kısıyorum sana anlatamam.. Alkan şokta, kankasını ilk kez böyle görüyor, kabadayı gibi ortalıkta geziyorum.. Amacım çocuğun korkması ve sandalyeden inmesi..
-hööössst laaan 
Çocuğa döndüm direk. Dürttüm omuzundan, "bana bak." dedim..
-nerde lan o kızzz???
-hangi kız abiiiiii (korkudan titriyor)
-sevgilim olacak o kadın!!!
Alkan'a elimle "gel buraya." işareti yaptım, dürttüm şöyle. Sağ olsun ne demek istediğimi anladı, sitede de hep bu taktiği kullanırız da biz.
-abicim sen kaç bence bu abin sarhoş
-annnnneeeeeeee!!
Sandalyeden fırlamasını ve Alkan'la gülme krizimizi bir biz biliriz inan.. O çocuk nasıl korktu ama, bembeyaz oldu ben ona bir şey yaparım diye.. Arkamı döndüm, çocuk yok olmuş.. 
-kanka sen sandalyeye çık ben görüyorum zaten
-canımsın lan Uska
-hadi kanka söylee!
Konser bitene kadar kocaman bir poşet çekirdek yedik Alkan'la.. Sesim çok kötü kısıldı, şarkıyı nasıl bağıra bağıra söylediysem.. 
Bu günden sonra zaten konser kurallarını çıkardım. Buyrun efendim..
1- Konsere gidecekseniz ve bu konser açık alandaysa çekirdeğinizi unutmayın..
2- Eğer video kaydedecekseniz sakın şarkıyı siz söylemeyin. Ben denedim, Seksendört falan kalmamış videoda.. Sadece benim sesim var..
3- Önünüzde mutlaka sandalyeye çıkmış küçükler olacaktır.. Sarhoş olun bence.. Çünkü çok korkutmadan oradan kaçırmanın en iyi yolu bu..
4- Mutlaka eğleneceğiniz ve sizi seven bir arkadaşınız yanınızda olsun..
5- Telefonunuz elinizde olsun.. Eğer arkadaşlarınızdan biri arar sorarsa benim diyalogu yapın.. Çok havalı hehehe..
-nerdesin sen ya 
-canım seni duyamıyorum ben Seksendört konserindeyim
-nasıl bensiz gittiniz yaa
-anlamıyorum canım adam canlı söylüyor müzik çok yüksek 
-of
Tabi ki her şeyi duyuyordum ama belli etmemek lazım di mi?
6- Facebook, twitter gibi adreslerde yerinizi güncelleyin. "Konser." de yazıp Seksendört :) yazarsanız havalı durur gibi hehehe..
7- Sakın benim dediklerimi yapmayın.. Adınız conoya, cincona, sarhoşa, ayyaşa, annelerin kulaklarını çektiği çocuğa, havalı olmaya çalışan beyinsize çıkar.. 


10 Nisan 2013

Haklı olan haklı kalsın, bırakalım haklı kalsın..

Aklıma ilkokul günlerim geldi. Aslında şu an gelmedi, birkaç gün önce arkadaşlarıma anlatmıştım ne kadar eziklendiğimi.. Şu anda da yazayım dedim, siz de bilgilenin.. Beni ezikleyin, alay edin, bana haksızlık yapın.. Ha bir de hatırlamamın diğer sebebi, annemin ilkokuldaki arkadaşımın (aslında hiçbir şeyim değil pezevenk.) annesini görmesi oldu.. Yoksa kim yazar bu bloga saçmalıklarını, rezilliklerini.. Tabiki de ben..
.....
İlkokulda trafik diye bir ders vardı hatırlarsanız.. Benim de ezberim o zamanlar daha iyiydi, beynim daha iyi çalışıyordu böyle. Yazılılara şimdiki gibi "aman boşver okulda bakarım." şeklinde değil de "ne olur bitmesin bu güzel kitap." şeklinde çalışıyordum.. 
Öğretmenimi kesinlikle şu an kötülemek istemem ama harbiden haksızlık yapardı zamanında.. Kimin annesi pasta-börek yapıp getirir, kimin velisi gelip onunla konuşursa o çocuğun tüm istedikleri gerçek olurdu.. Birden öğretmen sınıfa girdi.
-2 hafta sonra okullar arası trafik bilgisi yarışması var. Yazılıdan 95i geçenler okulumuzu temsil edecek. Yazılı biraz daha zor olacak, iyi çalışın..
Tabi bendeki sevinci görsen, allaah dedim birden. Tam da öğretmenin gözüne girebilmek için bir fırsat! Artık beni de sever, sayar, üstün tutar.. Tam 3 gün sonra da trafik yazılısı var. Hayvanlar gibi çalıştım, kitabı yaladım yuttum. 
Yazılı günü geldi, yetmedi okulda da çok çalıştım.. Sonra yazılıya girdik ve 97 aldım. Tam 4 kişi gerekiyordu ve 4 kişi 95i geçebilmişti, biri de bendim.. Mutluluktan ölüyordum.. 
Öğretmen sınıfa girdi, "95i geçenler ayağa kalksın." dedi, hepimiz kalktık. Birden "M. sen de kalk." dedi. Çok iyi hatırlarım, M. yazılıdan 91 almıştı. 
-seni de yarışmaya gönderiyorum, Uska yedekte
-olleey be olley
Gözlerim doldu, oturun dediğinde kafamı sıraya gömüp ağladım. Kalkıp diyemedim "lan piç 95i geçenlerdi hani?" diye.. Bir tek sıra arkadaşım gördü ağladığımı.. Belki de öğretmen de gördü ama tınlamadı bile..
Sonra hani filmlerde olur ya, insanlar bir şeyleri hatırlamaya çalışır. Yavaş yavaş hatırlamaya başladım, M.'nin babası okula geldi, öğretmenle konuştu ve sonra gülerek çıktı gitti. Hem de bana bakıp gülerek.. 
Beni de götürdüler yüzüme vurmak ister gibi o lanet yarışmaya, ama yolda çok dua ettim "inşallah M. yüzünden bir soru bilemezsiniz ve o soru yüzünden kaybedersiniz." diye. Sanırım o kadar içten istemişim ki tam istediğim gibi oldu, "hangisi yanlıştır?" sorusunu bilemediler.. 
Ama hala içimde o günün nefreti var.. Ne M.'ye ne de öğretmene. Tamamen babasına.. Lan pezevenk, bari beni yarışmadan sildirdin, ne diye bana bakıp gülüyorsun! Dişlerin götüne girer inşallah..
.....
Her sınıfta olduğu gibi, bizim sınıfta da İstiklal Marşı yarışması yapılacaktı. Öğretmen hazırlanın diye çok tembih etti, bu sefer durum ciddiydi çünkü sınıfta birinci olan okullar arası yarışmaya katılacaktı.. Bir sürü bakanın önünde okuyacaktı ve bu heyecanı ben yaşamalıydım.. 
Sınıf içi olan yarışma günü geldi, sınıfta sesler yükselip duruyor "Garbın afakını..." diye. Herkes harıl harıl İstiklal Marşı okuyor. Öğretmen girdi, herkesi sırayla kaldırmaya başladı.. Kalktım, aslanlar gibi okudum.. Harbi iyi okudum o zaman.. Öğretmen iki kişi seçti final için.. Ben ve Ç. 
Kapalı kutu oylaması yapıldı, heyecandan titriyorum ayakta.. içimden de geçiriyorum, "Ç. bok gibiydi lan o niye seçildi?" diye.. Sonunda oylar sayıldı ve resmen sınıfın tamamı bana oy vermişti.. Öğretmen ayağa kalktı. Ben bekliyorum işte "Uska aferin süpersin." demesini. Ne dedi peki?
-Ç. bence duyguyu daha çok verdi, o gidecek yarışmaya.
Yine benim gözlerim doldu, zaten o an zil çaldı ve ben koşa koşa bahçeye indim.. öğrüm çıkana kadar ağladım, ağlamadan önce öğretmen Ç.'yı tebrik ettirdi bana. Daha da kötü oldum.. 
Yarışma günü geldi, öğretmen ve Ç. okuldan gitti.. Ders boştu ve ben yine dualara başladım. "İnşallah ilk 3e giremezsin, elin boş dönersin!" diye.. 
Yarışmadan döndüler ve 4. olmuş hem de 7 okul arasından. Gülümsedim ve sanırım Ç. bunu gördü, o günden sonra da hiç yakın olmadık.. Yine düşündüm, benim duygulu okuduğum kesindi, lan ağlayacaktım daha ne olsun!! Ama o seçildi.. Neden biliyor musun? Çünkü annesi öğretmene pasta yapmış onu seçsin diye, beraber oturup yemişler, gülmüşler.. Bunları sonradan öğrendim ben.. 
Bu sefer de duam tutmuştu, haksızlıklarla dolu bir yıl geçirmiştim üstelik. Ama en çok Ç. yi sokakta görürsem bana İstiklal Marşı okumasını istiyorum.. Bakalım duyguyu alacak mıyım, top! Annesini de hiç sevmezdim.. Öğretmenime laf edecek kadar küçülmedim, 5 yıl okuttu beni ama bu kadar haksızlık fazlaydı be hocam.. 
.....
Bunun gibi onlarca anım var daha.. Hep sustum, hiçbir zaman hakkımı savunmadım.. Annemle konuşuyorduk o gün, eski bir arkadaşımın annesini görmüş dedim ya.. O arkadaşımla da başkanlık seçimi anım var.. Belki sonra.. 
Ama şunu unutma derim sana, haksızlıkları görüyorsan açıkça dile getir. Hele ki benim gibi elinde delilin varsa.. Ve bu arada, ilkokul arkadaşlarımın anne ve babaları; hepinizden nefret ediyorum piç kuruları!!

6 Nisan 2013

Arkadaşlık Düşmanlığa Nasıl Dönüşür?


“Dostum, iyi ki benimlesin; hiç ayrılmayalım hiç!” dedi ve tam 3 hafta sonra ölene kadar konuşmamak üzere karar aldı.

Arkadaşlık kesinlikle insan yaşamı gibi. Evreleri ve belirli bir süreci var. Doğum, yaşam ve ölüm.
1.     “İyi ki benimlesin” evresi:
Bu evre arkadaşlık sevgisinin doruklarda olduğu evredir. Birbirinize “Sonsuza kadar arkadaş kalacağız, küsmek yok!” dersiniz. Tüm insanlara arkadaşınız olduğunu bir şekilde göstermeye başlarsınız hatta artık insanlar bıkmaya başlar. “Yeter ama, anladık çok iyisiniz.” derler ve siz daha da mutlu olursunuz. İnsanların sizi kıskandığını düşünürsünüz.                                                                     
2.     “Yapışık ikiz gibisiniz.” evresi:
Bu evrede çevrenizdeki herkes artık sizin çok yakın bir arkadaşınız olduğunu anlar. Yüzünüze farklı, arkanızdan farklı konuşurlar. Arkanızdan “Bu ne böyle abi ya, yapışık ikiz gibi mıç mıç etrafta geziniyorlar.” derler ama yüzünüze karşı “Ay çok tatlısınız yahu.” dediklerini görürsünüz.
Arkadaşınızla sürekli bir ortak noktanızı bulursunuz, “Ya kesinlikle biz kardeş olarak doğmalıydık!” dersiniz, hatta eğer iyice delirirseniz “Al kardeşimi senin annene vereyim, sen gel bizim evde kal.” bile diyebilirsiniz.
Aradan zaman geçer ve insanlar bu durumdan rahatsız olduklarını size söylemeye başlarlar, söylemeseler bile yaptıkları dudak büzüştürmelerden, fıs fıs konuşmalardan siz anlarsınız. Eğer arkanızdan konuşan açık sözlüyle gelip size “Aşırı samimisiniz, insanların gözüne batıyor.” der. Ama sizin hiç kimseyi duymaya niyetiniz yoktur, sonuçta o sizin kardeşiniz, tek dostunuz, arkadaşınızdır…
3.     “Aynısından almışlar, şaka gibi!” evresi:
Arkadaşınızla baya samimi olursunuz, hatta o kadar samimi olursunuz ki telefonda konuşup her gün aynı renk kıyafetlerle gelirsiniz. “Bugün bordo kapüşonluyu giyelim mi?” ya da “En iyisi mavilere bürünelim ya.” sözleri, telefonda konuştuğunuz 40 dakikanın yarısını oluşturur.
Arkadaşınızla aynı giyinip dolaşmaya başlarsınız. İnsanlar sizi görünce şaşırırlar. Ama artık bu durumdan çok sıkılmışlardır ve arkanızdan konuşmak yerine size patlarlar.
“Ne bu böyle kıyafetin aynısından almışsınız?!”
“Şaka gibi ya!”
Okulda konuştuğunuz yetmezmiş gibi, eve gelince de en az 40 dakika telefonda konuşursunuz. Okulunuzdaki öğretmenlerden tutun da, kendi kendine konuşan hademeye kadar; her şey sizin konunuz olur. Arkasından konuşmadığınız arkadaşınız kalmaz, insanların size neden bu kadar tepki verdiğini anlamak istersiniz.
“Ya neden böyle diyorlar, biz çok mutluyuz di mi Arkadaşım?”
“Aynen Arkadaşım benim, duyma sen onları.”
4.     “Bir daha sakın yapma, söz mü?” evresi:
Ya siz ya da arkadaşınız bu fazla samimiyetten giderek sıkılmaya başlar. Artık telefonda konuşmalar her günden haftada ikiye inmiş, aynı kıyafeti giyme devri ise kapanmıştır.
Bu evrede arkadaşınızdan izin almadan başka insanlarla teneffüse çıkarsınız, hatta arkadaşınızı başka insanlara anlatmaya başlarsınız.
“Niye böyle geziyorsunuz abi, saçmalıyorsunuz.”
“Ya ne bileyim, çok istedi kendisi; iyi çocuk aslında ben de kıramadım. Yoksa nereden bu kadar samimi olacağım, peeeh!”
Arkadaşınız sizin için yavaş yavaş başka bir yaratığa dönüşür. Artık arkasından iş çevirme vakti gelmiştir.
“Sakın söyleme Arkadaşım’a ama…”
“Ne, şaka gibi?!”
Siz bunları anlatırken, yanınızda olan insanlar sizin dediklerinizi duyarlar –mutlaka birileri duyar- ve direk arkadaşınıza söylerler. Birden hiç beklenmeyen bir anda arkadaşınızdan sert bir çıkış alırsınız.
“Niye insanlara anlattın? Hani gizli kalacaktı her şey? Sana hesaplarımın şifrelerini bile vermiştim ben!”
“Ya saçmalama, birden ağzımdan çıktı işte, yoksa öyle bir şey yapar mıyım?”
“Söz ver bana, bir daha sakın yapma. Söz mü?”
“Söz.”
Söz verirsiniz ama başka insanlara arkadaşınızla ilgili  öyle şeyler anlatmışsınızdır ki artık, altından kalkamayacağınız olaylar başlamak üzeredir…
5.     “Bunu da mı anlattın, sakın benimle bir daha konuşma!” evresi:
Arkadaşınız, aranızda geçen diğer şeyleri başkalarına anlattığınızı öğrenir ve sizinle asla konuşmama kararını alır. Artık onun gözünde siz, insanlara onun verdiği bütün sırları anlatan, güvenilmez, küçük çocukların annelerinin “Oğlum bu çocukla bir daha konuşma!” dedikleri türden bir insana dönüşürsünüz.
Ancak bu olanları sadece siz yapmamışsınızdır, arkadaşınızın da sizinle ilgili insanlara anlattığı öyle şeyler olur ki… İki tarafta bu fazla samimiyetin birbirine zarar verdiğinin farkına varmıştır ama artık çok geçtir. Bütün sırlarınızı çevrenizdekiler öğrenmiştir. Artık arkadaşınızla konuşma vakti gelmiştir.
“İnsanlara seninle ilgili bir iki şey anlattım, sense her şeyimi ortalığa dökmüşsün!”
“Sen mi bir iki şey anlattın? İnsanlar kimlik numaramı ezberlemiş neredeyse. Senden sırdaş falan olmaz!”
Sizin kavga ettiğinizi gören birkaç kişi başınıza toplanır ve o an iki taraf da yerin dibine batmaya hazırlanır. Çünkü çevrenize toplananlar sizin anlattıklarınızı arkadaşınızı üzmek için kullanacaktır.
“Bırak ya, bunun gibi eskiden öyle şeyler yapan insanla konuşulur mu?”
Ve bu söz arkadaşınızı çileden çıkarmaya yeter.
“Bunu da mı anlattın, benimle bir daha sakın konuşma!”
“Asıl sen benimle konuşma!”
6.     “Şey, ya  bir şey demem lazım, yanına oturabilir miyim?” evresi:
Artık arkadaşınızın yanından kalkmışsınızdır. Sınıfta tek bir kişinin yanı boştur ve o sıraya oturmak zorunda kalırsınız. O tek oturan kişi de hep sınıfın sorunlu insanı olur. Sonradan oradan kalkar, eski arkadaşınızın yanına geçen kişinin yerine oturmak istersiniz.
“Şey, ya bir şey demem lazım, oturabilir miyim?”
Oturmak istediğiniz kişi oturmanıza izin verir. Artık sınıfta adınız, güvenilmez, lafçı olmuştur. Yeni sıra arkadaşınızla samimiyeti zor yakalarsınız. Bir anda eski arkadaşınız, gözünüze yeni sıra arkadaşıyla çok mutlu görünür. İçinizden “Daha yeni küstük be, ne hemen yeni biriyle samimi oldun?!” dediğiniz zamanlar bu evrededir.
Büyük bir arkadaşlığın daha sonuna gelinmiş olur, fazla samimiyetin göz çıkardığını, iyi olmadığını anlamış olursunuz. Ama her şey için çok geçtir çünkü etrafta bunu anladığınızı göstereceğiniz hiç kimse kalmamıştır. Artık adınız çıkmıştır dokuza, bir daha inmeyecektir sekize.