27 Ağustos 2018

Neler oldu neler...

Buraya, yine, başıma gelenleri tek tek anlatmaya geldim. Uzun zamandır yoktum, farkındayım ama elim boş durmadı, yine bir sürü şey yazdım.
Uzaktan bakınca "Tolga sağ salim yeni evine çıktı, hiçbir şeyi eline yüzüne bulaştırmadı." gibi görünse de işler göründüğü gibi olmadı. Zaten Allahın aşkına, benim hangi işim tereyağından kıl çeker gibi oldu. Şu an ev sahibim diş hekimliğinde son sınıfa yaklaştığımı ve buranın öğrenci evi değil de annesiyle yaşayan bir gencin evi olduğunu sanıyor. Adama indirim yaptırmak için trilyon tane yalan söyledim. Offf, burayı sonra düşünürüz.
*
Tam taşınacağım gün, bayrama denk geldi. Neyse ki hayatımda ilk kez eşya işini birkaç gün önceden halletmiştim de başıma dert olmadı. Bir de, eşyalarını aldığım spotçu adama yalvardım, "Zaten birkaç parça şeyim var, Fındıklı'ya uğrasak, onları da alsak, yeni eve öyle geçsek." diye adamın aklına girdim. Başka bir taşıma şirketine verecek param yoktu çünkü. En son adam beni ne kadar sevmiş olacak ki bana iskender ısmarlamıştı, karşılıklı yiyip Adana dedikodusu yapıyorduk. Neyse, adam sırf benim için bayramda dükkanını açtı (Resmen ayaklarına kapandım çünkü, sokakta kalacaktım yoksa onca eşyayla.) ve eşyalarımı taşımayı kabul etti. Lakin bi sorun vardı, adam benim "Birkaç parça yaaa." diyişime inanmış, kıç kadar araba getirmiş. Bir gördü ki onca valizi, kıyafeti, kutuyu, kitabı; adamın eli ayağı titredi. Sıkış tepiş de olsa arabaya sığdırdılar neyse ki.
Bu arada, şeyi anlatmadım. Benim emlakçım, ev sahibim arkadaşıymış diye evi vekaleten almış adamdan. Ev sahibini kendisi gibi göstermiş. Ben her ayın kirasını ona yatırıyordum, o da ev sahibine yolluyordu. Yani şu hesap, bana bin'e kiraladıkları evi aslında ev sahibinden sekiz yüz'e kiralamış gibi düşün, iki yüz'ü cukkalıyor dümbük. Bunu birçok emlakçı yapıyormuş bu arada, oh valla tertemiz iş. Neyse, ben taşındığım günden tam bir ay önce adamı aradım. Düzgün bir çocuk olarak dedim ki, "Abi, ben evden bir aya çıkıyorum. Evde herhangi bir hasar yok, depozitoyu hazırlar mısın, bir ay sonra senden alayım." Adam inanılmaz sevecen ama sahtekar bir tonla "Oooo Tolgacımmm, hemmmen hazırlıyorum, tam bir ay sonra hesabında bil, iyi ki erken haber verdin." dedi.
Taşınmamdan iki gün önce adama yine yazdım. Yazdım, çünkü aradım açmadı. Bana görüldü yaptı pezevenk. "Abi, iki güne taşınacağım, spotçuya hayvanlar gibi borçlandım, şu parayı unutma sakın." tarzında bir şey. Ki yalan söylemiyorum, adam bana iskender ısmarlasa da neticede satıcı, parasının eline geçeceği günü heyecanla bekliyor, söyleyip duruyor.
Bir gün önce de yazdım. "Abi parayı at artık, ben de adama göndereyim." diye. Şak fotoğraf gitti, adam engelledi beni! Arıyorum, hooop meşgule düşüyor. Bildiğin dolandırmaya teşebbüs etti yani.
Bak, beni kaç yıldır okuyorsun, kaç yıldır başıma gelen saçmalıkları anlatıyorum. Biliyorum, çok büyük boklar yemişliğim, kocaman potlar kırmışlığım, ortalığı birbirine katıp yandan "Hehehe." diye gülmüşlüğüm çoktur. Ama bu kadarını da hak etmedim ya, umarım etmemişimdir.
Bi yandan spotçu adam parayı soruyor, bir yandan bizimkiler darlıyor parayı aldın mı diye. Adam telefon numaramı engellemiş lan, ötesi var mı! Hemen hukuk okuyan arkadaşımı aradım, ne yapabilirim diye sormak için. Bana kalsa, kombiyi söküp, buzdolabını alıp götürecektim. Onları da satıp bir şekilde üstüne bir şeyler koyar öderdim borcumu. Ama arkadaşım "Sakınnn! Seni hırsız diye gösterip mahkemeye verir, donuna kadar alır. Suçsuzken suçlu olursun." dedi, dokunamadım. Evi mi dağıtsam, duvarları mı mahvetsem acaba, dedim, lan donuma kadar alırsa kıçım açıkta kalır diyerek vazgeçtim. Düşündüm, ne yapabilirim diye, hah! Yandaki çilingirden gidip yeni kilit aldım, spotçu adam evin kilidini değiştirdi.
Amacım şuydu. Bu adamı uzun süre taşınmadım, ben hâlâ evdeyim diyerek oyalamak, en sonunda evde olmadığımı çaktıklarında da eve girmek için çilingire para vermelerini sağlamak. En az iki hafta oyalarım, diye düşündüm. Ellerinde kalsın pezevenklerin evleri.
Küfürler ede ede kilidi değiştirdik, kamyona eşyaları doldurduk. Tam çıkacağız, yönetici geldi. Son üç ayın aidatını soracak, eminim. Ulan apartmanda asansör yok, bodrum katta yaşıyordum, aidatı otuzdan kırka çıkarmışlar! Vallahi de vermedim. Yani yaptığım az buçuk ayıp ama o adam bi sinsi geliyordu bana, paranın bi kısmını cukkalıyor gibiydi. Vallahi kusura bakmasın kimse ama İstanbul'a geldiğimden beri herkesten her şeyi bekliyorum.
Aidatı istedi tabi. "Vermem." dedim. Depozito olayını anlattım, gidip onlardan istersiniz, ben bu işte yokum, hadi eyvallah, dedim. Adam bi anda bana hak verdi. "Bence de verme, ben onlardan alırım. Bu daireye her taşınana aynı şeyi yapıyor şerefsizin evlatları, depozitosunu vermiyorlar kimsenin." dedi. Birden aklıma geldi, "Bu evin gerçek sahibinin telefonu sizde var mı acaba?" dedim. Adam hemen verdi. Aradım adamı.
Bildiğin kıçımın dibinde kamyon bekliyor, ben nelerle uğraşıyorum. Adam açtı telefonu, tanıttım kendimi, "Kiracınızım ben, şurada oturuyorum." dedim. Bana duyunca bayılma hissi veren o soruyu sordu: "Sen neden beş aydır kiranı vermiyorsun?"
İşte bundan sonra herkeste şerefsizlik potansiyeli vardır, dedim. Her ay, kirayı gününde, saatine yatıran ben! Kirayı vermiyormuşum! Emlakçı bildiğin beş ayı cukkalamış! Adama da "Tolga bu aralar çok sıkışık, o yüzden veremiyor abisi, mazur gör." diyormuş! Adama "Abi, ben sana bütün dekontları yolluyorum. Bizde yalan olmaz." diyip bütün eft belgelerini gönderdim, tekrar aradım.
Bi gaz vermeye başlamışımmm, aklın hayalin durur. "Abi, sen kaliteli dürüst adamsın. Evini bunlardan kurtar ama ondan önce git ağızlarına sıç bi güzel, seni dolandırmışlar. Arkadaş dediğinin attığı kazığa bak, hesap sormayacak mısın?" diyip bi güzel doldurdum adamı. Adam telefonu kapatırken "Gösterecem o Celal'e!" diyordu en son. İçimin yağları eridi.
Kamyona bindim, eve geldik. İmanımız gevredi, hayatımın en yorucu günlerinden biriydi ama evim içime çok sindi. Eski evimin yarısı kadar ama olsun, güneşli, ferah, daha ne. Şımarmaya gerek yok.
Aradan birkaç saat geçti, sızmışım. Telefonum çaldı, uyandım. Bi baktım, emlakçı! Sohbeti aynen yazıyorum:
"Alo, Tolgacım, canım nerdesin?" (Canım'mış, ben sana gösterecem canımı.)
"Neden soruyorsunuz?"
"Evde misin diye şey ettim. Eve müşteri çıktı da, gezdirmek için."
"Saat akşamın on buçuğu. Ne müşterisi bu, bu saatte. Eve geleceğim şimdi, istemiyorum kimseyi. Hem param nerde, niye yollamadınız?"
"Tamam canım benim."
Şak, kapattı. Sinirden elim ayağım titriyor. Kıçımın üstüne oturamadım. Adama tehdit mesajları yazıyorum, lan bunlar aşiret gibiler, yemin ederim izimi bulsa hiç acımaz öldürürler beni, yollayamıyorum. Birkaç dakika geçti, yine aradı. Bu sefer sinirli ama.
"Sen kilidi mi değiştirdin?"
"Sen eve mi girmeye çalışıyorsun? Haneye tecavüz diye karakola giderim, benimle uğraşmayın sakın."
"Bak şöyle yapalım, hadi sen bize anahtarı getir, ben de sana parayı vereyim."
"Beni bir kere dolandırdınız, bir kere daha dolandırmanıza izin verir miyim ben lan? Parayı yolla şimdi, telefonuma bildirimi gelecek para geldiğinde. O zaman anahtarı taksiyle gönderirim. Seninle bir daha muhatap olmam ben."
"Sen getir anahtarı, bak aha paranı hazırlıyorum. Hadi bakalım."
"Yok. Sen parayı gönder, bak taksiyi arıyorum."
Biraz çene dalaşından sonra kapattı yine. Öyle iğrençler ki, çilingire para vermesin diye bunu yapıyor. Ben de az değilim, haneye tecavüz falan.
Sabah oldu. Spotçu arayıp duruyor. Bu adam da yani, abi bi dur be! Yemiyorum, gönderecez paranı bi şekilde. Başıma neler gelmiş, zaten sinirden kuduruyorum.
En güzeli, dedim, bunların ofisine gidip parayı öyle istemek. Vermiyorlarsa da "Anahtarı da vermiyorum, kırıp girin." diyip çıkar giderim. Ayyy, umarım öldürmezler beni lan. Daha senarist olamadım, diş hekimi olamadım, İstanbul'da her yeri bile gezemedim henüz. Umarım ölmem. Bunlar öldürür beni kesin ama ne yapalım. Neyime güveniyorsam, iki metre boyuma herhalde.
Atladım minibüse, baya yaktım gemileri, gidiyorum ofise. Yanımda da bir adam oturuyor. Elinde kira sözleşmesi, aaaa, üstte beni dolandıran adamın adı, imzası! Allahın sevgili kulu muyum neyim. Bunu da vazgeçireyim hemen bunlardan evi kiralamaktan, yine zarara girsinler.
Döndüm yana doğru, "Siz de mi Xxxx Emlak, Celal Bey'den kiraladınız?" derken, elim ayağım titreye titreye başıma gelenleri anlattım. "Belliydi zaten böyle bir adam olduğu, hiç güvenilir birine benzemiyordu." dedi. Ama adam akıllılık etmiş, evi sahibinden kiralamış, emlakçıdan değil. Hep ev sahibiyle muhatap olmuş, bana bi ton nasihat verdi gülümseyerek. Sinirimden adama "Neden gülerek konuşuyorsunuz, komik bir şey varsa ben de güleyim." dedim. Özür diliyorum kendisinden eğer okuyorsa.
Adam bi anda "Sana yardım edebilirim." dedi. "Nasıl yani?" diye sordum, bi Allahın kulu o parayı alamaz bence çünkü. "Fındıklı'da herkesin tanıdığı mafya bir taksi durağı başkanı var. İstersen onun yanına götüreyim, her sorunu çözer." dedi.
Allahımmmmm, şu gencecik yaşımda mafyalara bile bulaştırdın ya beni, ben sana daha ne diyeyim. İnşallah bok yoluna gitmem, daha sinema filmim var, diş dolgusu bile yapamadım beeen! Birkaç yalan söyledim, milletin arkasından konuştum diye mafyaları mı bana reva gördün yarabbimmm!
Ayyy, böyle ağladığıma bakma, gözüm nasıl karardıysa, hemen adamın yanına gittik. Benim boylarımda ama benden yan yana üç tane olan cüssede birini düşün. Beyaz gömlekli takım elbisesi, düğmeler üstten iki tane açık. "Yeğenim." diye konuşuyor. Bildiğin mafya, filmlerdeki gibi yani.
Başıma gelenleri anlattım. Bi ton nasihatı da ondan dinledim "Yeğenim benim, bak şimdi..." diye diye. "Ne yapacağız?" dedim, "Seni oraya ben götürecem ama taksiyle değil. Benim kendi aracımla gidecez. Parayı alıp gelecez, merak etme." dedi. Hıı, evet mafya abi asla merak etmiyorum. Bi anda silahlar patlarsa ben Betüş periyim zaten, bize koruma kalkanı yaparım.
Bindik arabasına, vardık ofise. "Sen hiç konuşma." dedi, indik arabadan.
Ofise girer girmez beni dolandıran Celal ayağa kalktı, masasında oturuyordu. Ben kenara çekildim. Mafya abi yürüdü yürüdü, Celal'in masasına geldi, elinin tersiyle omzuna vurdu Celal'in. Celal bi sendeledi, mafya abi Celal'in sandalyesine oturdu ve sigara yaktı! Hayatımın en efsane anlarından biriydi, ölsem unutmam. "Tolga, oğlum, anahtarı ver. Sen de git hadi hazırla şu parayı." dedi. Celal şoklar içinde gidip paramı hazırladı, verdi. Anahtarı verip çıktık.
Mafya beni durağa tekrar götürdü ve numarasını verdi. Bundan sonra, bana karışanınız, kötü yorum yapanınız, canımı sıkanınız olursa, başınızı belaya sokmam an meselesi, bi telefonla her şeyi çözerim, haberiniz olsun!