21 Şubat 2014

Sonunda mutluyum yahu, sonunda!

Barıştık.. 1 yıl 2 aylık bi ilişki olunca ve insan ayrılınca, ayrıldıktan sonra bok gibi özlüyor, hem de nasıl özlüyor.. 
Ayrıldıktan sonra, resmen saldım kendimi. Ama öyle bi saldım ki, her önüme gelen kıza sarmaya başladım. Habire bi yavşama hareketleri, bel aşağı yapılandırılmış fikirler falan.. İyice gittim, hele bi de küfürlerimin de artık dozu gitti iyice.. "Naber, nassın" der gibi küfür ediyorum ama toparlicam, yani toparlamam lazım, yeter çünkü. 
Barışırken çok manyaktı her şey yahu. Ben 3 gün önce bu kızı çok özlediğimi fark ettim.. Geçmişi sikeyim, her şey orada kalsın dedim, yanındaki arkadaşı gelmemişti, kalktım edebiyat dersinde yanına oturdum.. Bu baya mutlu oldum, lan bi baktım benim kalbim hıphızlı atıyor.. 
Hoca ne anlatıyordu valla dinlemedim, ayağına vurdum bana baksın diye, "Yeniden mi başlasak?" dedim.. gülümsedi, saçıyla oynadı, "Tamam oluurrrr" dedi, allaahh yani yeniden, yine benim sevgilim.. 1 haftalık bi ara iyi oldu aslında, burnumuz sürttü.. Sonra "Bi daha aynı salaklıkları yapmayalım." dedim, "söz." dedi ve teneffüste kocaman sarılıyordum vallaha.. Şu an çok çok daha mutluyum, bi de ne fenaaa bizimki, "blogtaki yazıyı 100 kere okudum, artık kaldır bence. kaldır kaldır sen." dedi, kaldırdım onu da. Her şeyi unutup tekrar başlıyoruz, en güzel yanı da o oldu.. kokusu, saçı, burnu, eli kolu bacağı, her şeyini çok özlemişim sevgilimin.. 
Affedersek birbirimizi, tekrar aynı şeyleri yaşarız diye çok korkuyordum ama sanmıyorum artık, o güveni aldım çünkü.. İnşallah böyle devam eder.. 
......
Var ya, bazen Allahın beni sevdiğini düşünüyorum ya. Mesela, hatrlıyor musun, Puccayı çok sevdiğimi yazmıştım, keşke adanaya gelse demiştim, bi gün onunla tanışmayı çok istiyorum demiştim. Ve PuCCa Adana'ya geldi ya, bildiğin geldi, benimle fotosu var, beni rtledi, takip etti, kitabımı ona verdim.. Yazdıkça mutlu oluyorum yemin ederim..
Sonra, bilirsin, Yalan Dünya'nın Zerrin'i Derya Karadaş var.. Kadını görür görmez, annem de dahil "oha, o doğursa bu kadar benzer sana. hem fiziksel hem ruhsal." demişti. Hani ben bi ara bi şeyler yazıyordum ya tiyatro miyatro, hah, o ara youtubedan oyunculuk dersi falan izliyorum. bu kadın oldu benim idolüm bi anda. yazarlık konusunda Gülse Birsel, Hande Altaylı; oyunculukta kesinlikle Derya Karadaş.
Bi ara tiyatrosu vardı, Dur Bi Dakka! diye. Her şehre gitmişleri de bi tek Adanaya gelmemişlerdi. Anneme her gün diyordum, ya anne mail atalım gelsinler diye. Bi gün twitterda sürtüyorum, birden "1 yeni twit" geldi. Bastım, "şu şu tarihte Adana'dayız!" yazıyordu bildiğin!!! Daha oyuna zaman varken, kasiyer kavga edip en öne sandalye eklettirdim ve izledim, bildiğin canlı kanlı Derya Karadaş önümde duruyordu.. 
Tamam, daha sonra kuliste bana foto çektirmediler diye herkesi örgütleyip "sıçalım ağzına buranın." demiş olabilirim, kapıdan çıkarken o orospu kızıl saçlı kadın bizi içeri almadı diye kadının suratına tükürüp kaçmış da olabilirim ama çoook mutlu oldum!!!
Sonra, Sbs denen o kazzık.. 6. sınıfta sıçmıştım. Ama nasıl sıçış, nedeni de matematiği kaydırmam olmuştu.. 3 yanlış 2 boş yazacağı yerde 8 yanlış 1 boş yazıyordu.. Puanım 30 40 puan çökmüştü resmen.. 7. sınıfta çalışacam diye söz vermiştim kendime ama allaaahhh he bok yani.
İnternet kafelerden çıkmıyorum, televizyon aşığı oldum.. sınava 1 hafta ya var ya yok, ben tv izlerken atv "sbs'ye şu kadar gün kaldı, uzmanlar şunu yiyin için diyor zattiri zuttik." falan dedi, ben durdum durdum "lan senin 1 haftaya sınavın var sen ne yapıyon!!" dedim. Kalktım, balkona kocaman beyaz masayı çıkardım, üzerine tüm kitaplarımı koydum ve balkonda, her gün 1 dersi bitirecek şekilde çalıştım. 
Ama çalışma dense tabi.. matematiği okuyarak çalışan tek insanım. zamanım çok az, lan sınavdan bi gün önce herkes realde geziyor ailesiyle kafa dağıtsın diye, ben sosyal çalışıyordum vallaha.. Girdim sınava, soruları takır takır yaptım!!!
Ama nedennn...
Meğer, ben balkonda hani konu atlaya atlaya okuyarak çalışırken hep sınavda çıkacak yerleri çalışmışım!!! Yaptım mı sadece bir yanlış!!! Aldım mı 495'i! O 1 yanlış da aslında 50-8'i 48 bulmamdan kaynaklanıyor ama olsun.. 
Yani anlayacağın şans beni seviyor, ya da Allah beni seviyor bilmiyorum.. Daha bi dolu şey var yazmadığım, hayatımın önemli dönüm noktalarından bazılarını da öyle kazandım işte.. Ve bu geziyi de!!!
Önceki geziyi okumuşsundur, kapadokya erciyes kayseri akarrr yapmıştık.. bu gezi için de sordular bize neresi olsun diye. herkes "İzmir." dedi, 1 kişi (ben) "Eskişehir" dedi.. benim Eskişehir sevdamı biliyorsun, üniversiteyi de orada istiyorum zaten, o yüzden çok istedim.. Ve sanırım o kadar istemişim ki gerçekten, gezi İzmir'e değil, Eskişehir'e oluyor!!!! Öyle bi mutluyum ki anlatamam ya sana.. Haftaya cuma, 7 güncük kaldııı, gece 3te yola çıkılacak.. Aman zaten o saatte yatıyordum, Yalan Dünya izlerim, Beyaz Show'u da bitirir okulun oraya gelirim işte, daha ne! Şimdiden "şu içkiyi götürelim, şu marka olsun" diyoruz vallaha.. Ben kendimi biliyorum, bi tane extra içtiğim an dünyam kayıyor ama kısmet yahu:Pp herkes beni sarhoş edip eğlenme peşinde.. 
......
Biliyorum, merak ediyorsun, ben de çok merak ediyorum.. keşke bu yazıyı "Dizüstü Edebiyat'tan cevap geldi." diye yazabilseydim.. Ama cevap falan gelmedi.. Umudum kaldı mı, sanmıyorum.. Ama hâlâ heyecanla bakıyorum maillerime.. 
Ben bana "hiç olmamış, bu ne" demelerine bile razıyım ya, yeter ki bi cevap gelsin, bi şey olsun. sonuçta 4 ayda falan yazdım yani, çok isterim okunup cevap verilmesini ama sanmıyorum.. macera buraya kadarmış.. kendim yazıp kendime basıcam büyük ihtimalle. bi gün zengin olursam da yayınlarım bi yayıneviyle nolucak..
Bu arada.
İkinci kitabın adı:
Başımıza Taş Yağacak! 
.....
Şu dünyada, hepimizin yapacağı en iyi şey ne biliyor musun? Daha doğrusu yapabildiği en iyi şey. Hayal kurmak. 
Yolda yürürken, yatmadan önce yatakta, otobüste müzik dinlerken hep hayal kuruyorum.. Valla da yazıcam yani buraya da..
Kitabım çıkmış, böyle tam yaz zamanı.. hani içinde yazlık anıları var ya.. Anlatacaklarım Var yazıyor kenarında, bu blogun logosu var üzerinde.. Tam yanında bi can simidi var, hani denizde yüzerken kullanılıyor ya, yazı tam anlatıyor kapak.. tonu maviye yakın bir renk, mavi beyaz karışımı bi kapak.. Klibi de var hatta, onu hayal ettim ama yazamam.. 
Kitap çıktıktan birkaç ay sonra ilk imza günüm geliyor.. Adana kitap fuarında.. imzaya 1 hafta kala yatamıyorum, arkadaşım Can'la beraber gideceğiz.. Önce berbere gidiyoruz beraber, ben içimden "nasıl olsa kimse gelmeyecek, kimse yoktur stantta." diyorum.. o yüzden yavaş yavaş hareket ediyorum, bu delleniyor.. Sonra arkadaşım Alara arıyor Can'ı, "Okuyanus Standına sığmamışlar, imza salonuna almışlar Uskayı." diye. Can bana söylüyor, ben inanmıyorum.. Habire "uydurma" diyorum.. 
Fuara giriyoruz, bi 15 dakika geç kalmışım her zamanki gibi.. Standa bi gidiyorum, kimse yok!! Resmen ağlıyorum, Can'sa "ben sana demiştim." diyor. Ben habire "uydurma, kimse yok." falan diyorum, derken imza salonu bölümüne bi geliyorum, alkışlar, bi sürü ses falan!!! Nasıl mutlu oluyorum, bi iki damla ağlıyorum ve imza vermeye başlıyorum.. ...
Devamını falan boşver.. Her gün bunun başka başka versiyonlarını düşünüyorum, sanırım hasta oldum bi şey oldum. 
Umarım hepimizin hayalleri gerçek olur, umarım.

7 Şubat 2014

'Son güne bırakmak' bi insan olsaydı, en iyi arkadaşım olurdu herhalde!

Hani yazmıştım ya buraya, kuzenimin düğünü var diye. Hah, o çok beklenen düğün dün gerçekleşti ama başıma gelenleri ne sen sor ne ben anlatiyim... 
Neden siyah ayakkabım yok?
En sevdiğim renk beyaz, hem de öyle bi seviyorum ki.. Maviyi de severim ki blogtan belli oluyor, ama beyazın yeri bambaşka. Saflığı gösteriyor belki ama aynı zamanda çok asil durduğunu düşünüyorum.. Evimi bembeyaz istiyorum, sadece bi odası renkli olsun yeter.. Tabi bu beyaz sevgim her şeyime yansıdı, tüm ayakkabılarım beyaz.. 
Düğünde giyeceklerim belli. Siyah pantolon, beyaz gömlek, papyon, bi de kuzenlerim çok istedi, "uzun boylusun tatlı durur üzerinde." dediler diye de askı takacağım. Beyaz ayakkabılarıma bakıyorum, ulan hepsi spor ayakkabı! Düğünde giyilecek şöyle ağır, siyah hiçbir şeyim yok! 
Düğüne 4 saat var, babamı aradım hemen. 
-Baba ayakkabı almam lazım
-Şu saat olmuş şimdi söylüyor eşşoleşşek!
-Ya baba nasıl alacam bir akıl ver..
-Nenen gilin altındaki yere sor, olmadı beyazlardan birini giy git!
-Baba!!!
-Dıtdıtdıt..
Telefon kapandı, kalktım o dükkana gittim. Direkt sordum kadına zaten, "Abla bana 46 numara düğünlük ayakkabıları göster." Dediği tek şey "bi modelimiz var zaten" oldu.. O modele baktım, 95 yaşındaki amca için..
"Bari 45 numaralara bakayım ya.. Zar zor girer belki...." dedim, tam kafamı ablaya çeviriyordum ki bi ayakkabı gördüm! Allahım, resmen üstünde "Beni giy Uska, giymezsen ağzına mıçacam." yazıyor. Elime aldım "nolur 45i olsun" diye dualar ederek ve acı gerçekle karşı karşıya kaldım... "44'e kadar."
44 falan dinlemem, o ayakkabı girecek ayağıma dedim ama giren tek şey başparmağım oldu.. Ağlamaklı bi şekilde eve gittim, babamdan giyeyim bari, 45 falan ama belki girer dedim.. Bi tane buldum, neyseki çok kötü değil, yaşımdan çok büyük durmuyor.. Ayağıma geçirdim, kenarlar sıktı biraz ama kuzenin için değer dedim ve ayakkabıyı hallettim!
Ütüsüz mü gidecem lan ben!
Anneme kaç hafta önce söylemişim "Anne ütüle ha, bak unutma." diye. Eve geldim, ben yatak odasında yatağa ütülenmiş bi şekilde koyulmuş olarak bekliyordum her şeyimi.. Gördüğüm tek şey çiçekli yatak örtüsü! Odamdaki çekmeceleri açtım ve acı gerçekle yüzleştim.. Annem ütülemeyi unutmuş! 
Daha banyo yapmadım, saç sakal birbirine girmiş, düğüne saatler kalmış, kıyafetlerimin üstünde savaş yapılmış gibi duruyor ve üstelik annem telefonda bana "Söylemedin!" diyor.. Aradım nenemi, "Nolurrr ütüle!" dedim.. Her şeyimi doldurdum poşete, hemen banyo yaptım.. Diş fırçamı bile o poşete koydum, o kadar az zamanım kalmış ki, orada halletmem lazım diye. Hayatımda ilk kez bu kadar kısa sürede banyo yaptım ve saçlarım ıslak ıslak nenem gile gittim, "nene ütüler misinnn" diyerekten..
Kol düğmem nerde?
Nenem sağ olsun hemen ütüledi, ben gömleği giyindim, papyonu falan taktım, sırada gömleğin kol düğmelerini takmak var. Poşete baktım, kol düğmesi yok! Ortalığı velveleye verdim "nerde buu, nene düşürdün dimi" diye.. Bi de kemerimi de o panikle evde unuttuğumu fark ettim ve doğru eve.. Neyseki evlerimiz yakın, nasıl koşuyorum anlatamam.. Bi ara yolda durdum, kendimi Aşkı Memnu'nun finalindeki Behlül gibi hissettim.. He bok Uska.. 
Eve geldim, sadece 10 dakikam var, 10 dakika sonra yola çıkacaz, kol düğmemi masamda unutmuşum ve kemerim de yatağın üzerinde.. Onları aldım, koşa koşa yine neneme gittim.. Askıyı falan halama taktırdım, kol düğmemi taktım ve sonunda hazırım.. Kol düğmesini bulamayınca tüm apartmanı seferber ettim, üst komşu da getirmiş, ona teşekkür ettim ve yola koyulduk..
Gelinle damadın girişinden biraz önce!
Düğün salonuna vardık, en son gelen biz değilmişiz, bi dayım da geç kalmış azıcık, kuzenimi koluma girdirdim ve salona havalı havalı bi giriş yaptım.. Tam havaya girmiştim ki arkadan davul sesleri.. Gelinle damat geliyor! Kuzenimin kolunu bırakışım ve koridora fırlayışım dillere destan olmuştur bence.. Alkışlar falan derken ağlarken bulduk kendimizi işte. 
Düğüncü kişiliğimi okulda/ailede bilmeyen yok.. Düğünde kıçımın üstüne oturmadım yemin ediyorum.. Halay çekerlerken ben ortada oynadım, tüm söz verdiklerimi dansa kaldırdım falan.. Çok ihtiyacım vardı biliyorsun, Bora gitti ya..
Bir yanım çok buruk...
Dün tam düğüne gitmeden ağlaya ağlaya vedalaştık Bora'yla.. Ben ağlayınca bu apartmanı inletmeye başladı, "Gitmicem işte, abim ağlıyor gitmicem, o da gelsin anneciğim nolacak..." diye başladı, ben de daha fazla üzülmesin diye hemen gittim.. Onu çok özleyeceğim, Haziran'ın sonunda diğer kuzenimi de alıp gelecek.. Hele diğerini, onu nasıl özledim belli değil!
Anne tarafındaki kuzenlerim bizim eve çok uzakta oturuyorlar.. Bora baba tarafı, orada da 2 kuzenim var işte, biri temelli Amerika'da, okul yüzünden bazı yıllar gelemiyor. Biri de Bora, o da diğerinin yanına gitti.. Yalnız kaldım anlayacağın.. 

Bugün bu psikopat blogun 1. yılı! Uzun Saçlı Kel Adam'ı ilk açtığımda sana yemin ediyorum 1 ay sadece ben okudum.. Sıfır yorum, azıcık bi istatistik falan.. Sonra ne oldu ne bitti anlamadım, blog patladı lan! Belki görmüşsündür, PuCCa onunla geçirdiğim o fuar gününü Rt'ledi.. Onu da şöyle anlatmam lazım sana..
Ben Twitterda sürterken gittim bunu PuCCaya mention olarak attım, sonra Bora aradı "abi gel yaaa" diye, kalktım gittim.. Eve geldim, bloga bi girdim, istatistik 2bin kişi fırlamış bi günde!? Ağlamaya başladım, arkadaşlarımı aradım "bakanlık paylaştı, elveda Uska" diye.. Sonra trafik kaynaklarında Twitterı gördüm, bi girdim ki PuCCa rtlemiş meğer.. Başladım dans etmeye. Kimse de bana haber vermedi! Seni seviyorum PuCCa! Bu arada 1. yılımız kutlu olsun blogum.. Canımsın lan!
Buyrun bu da Twitterım.. @SacliKelAdam


2 Şubat 2014

Çok çok zaman önce... -2-

Niyeyse canım sürekli yazmak istiyor. Sadece yazarak yaşayabilirim şu aralar ama oturup test çözmem lazım.. YGS LYS öğrencisiyim ama maşallahım var internet alemlerinde.. Var ya, şu an nasıl sürtüyorsam internette, aynısını küçükken yapıyordum, hatta daha beterini. Mesela bu sene en fazla naptım, gittim fake hesaplar açtım bi sürü. Dayadım takipçi hilesini, dedim bi bok olamazsam twitter ünlüsü olurum, gider kolonya reklamı falan yaparım para kazanırım bi yerlerden.. Sonra noldu? Hoop benim hesaplar askıda, benim hesap çalınmış.. Sonra pes ettim, iki twitterım var zaten, birisi benim Uska olmayan biri de @saclikeladam olan. Haa, şimdi sen soruyorsundur, ulan niye @uzunsaclikeladam değil diye. Birincisi, Twitter o kadar uzun ismi kabul etmedi, bi harf eksik yazmam gerekiyordu. Gittim açtım ama olana bak ki, hesaplarım askıya alındı, çünkü hile yaptım ya. Malım ben ya, ulan kaç yaşında oldum hâlâ salak saçma işler peşinde koşuyorum.. Durduracam ama kendimi, yavaş yavaş çekiliyorum kabuğuma.. 
Küçükken neler neler yapardım var ya.. Belki bilirsin, hani logosu rengarenk harfler olan, böyle Mirc mi Kelebek mi ne adı olan bi uygulama vardı.. Böyle sen bi giriyordun, tak tak tak yüz tane sayfa açılıyordu, sohbetler geliyordu, kenarda liste çıkıyordu, yahu ben de bu kadar hatırlıyorum işte.. 
Bi gün geldi bizim yazlığa internet kafe kuruldu.. Bendeki bu mutluluğu gör, aboo nasıl harikayım, ulan düşünsene, istediğim kadar oyun oynicam, evimin hemen yanında falan.. Kafenin kurulduğu ilk gün ben resmen yapıştım oraya, eve bile çıkmıyorum yemin ediyorum.. Tüm paramı, mal varlığımı buna bağışlamışım. Bi de işte şu Mirc ve Kelebek'i buldum, beni ordan alana aşk olsun.. Yalnız o zamanlar öyle sapıklar kullanıyorlardı ki bu uygulamayı. Ulan bi açardım, direkt bana "30 santimi camda görmek ister misin bebeğim, msn ver" yazarlardı. Yok işte "pıtırcığım yanıyor" diye durum yapanlar mı dersin, erkek ya da kız olduğuna bakmadan  sana bülbülünü anlatanlar mı, azıtmış kızlar mı abooo.. Bi de ben açar açmaz geri kapatıyorum, bi korkuyorum sana anlatamam. Lan neler neler yazıyorlar, yeminle teee o şehirden beni şeyetmeye gelecekler zannediyordum diye yani. Sonra ben oturdum düşündüm, madem herkes burda, madem herkes bu uygulamada saçma salak eğleniyor, sen niye fake hesaplı bi şeyler yapmıyorsun..Hooop ben açtım bi tane hesap, bi de daha çocuğum, herkes 30 santime kadar yazmış, dedim abart Uska 51 santim falan yazıyorum herkese.. Bi de baksam erkeğe mi kıza mı yazıyorum diye, anlamıyorum ya. Erkeklere yazdığımda önce "ibne misin sie" sonra da "atma lan kıçından" yazıyorlar pezevenkler.. Kızlar desen havalı mıdır nedir cevap vermiyorlar.. Sonra dedim madem erkeklikte hayır yok, ben gidim de bi kız olim, bakim nolacak.. Açtım yine bi hesap, lolitalı bilmem ne unuttum şu an, yine herkese mesaj atıyorum, ama beni gör, ulan sohbetten yazan yazana.. Ellerim koptu artık, herkes msn falan soruyor.. Şunu da anladım, oğlum böyle sohbet sitelerindeki erkekler aşırı azmış lan, kızların da aha sana yemin edim, en azından oradaki kızların yüzde 60'ı erkek değilse ben neyim.. 
Mesela ben bi saatlik açtırıyorum, tüm dakikalarım orada mesajlara cevap verip gülüp eğlenmekle geçiyor. Bi de kimseye de anlatamıyorum, lan ne dicem adama "hehehe ben erkeğim ama sitede çok eğleniyorum diye kız rolü yapıyorum" mu? Susuyorum tabi. Ama artık taş bile çatlar söylemese, gittim bizimkilere anlattım, sonra da eve gittim.. Bi anda havadan bana doğru yaklaşan bi cisim gördüm.. Kafayı kaldırdım, annem çıldırmış, "psikopat benim oğlum, ne derdi var yine, bi daha yok buna internet" diye dellenmiş.. ben arkadaşlarıma iğrençliğimi anlatırken annemin arkadaşı otur mu, sen bizi gizli gizli dinle mi, anneme anlat mı... Bi hafta bana interneti yasak etti, vallaha bana da ders oldu ama bu sefer de twitterdan boklar yiyorum offff...
Bi de şey çıkmış, belki bilirsin, Peter Answer. O adamı bi bulim, ulan hayatımı bok ettin lan!!!! Yazlıktaki büyükler gittiler bi masa açtırdılar, bu siteyi de açtılar, hepimizi çağırdılar yanına. İşte biz soru sorucakmışız, bu internet sitesi de hepsini bilecekmiş.. O bi ruhmuş, aslında yılar önce ölmüş ama ruhu aramızda dolandığı için soruların cevaplarını biliyomuş.. Mesela kankam sordu "Annemin adı ne?" biz bunu gittik ileti kısmına yazdık, sonra bi baktık cevap geldi "Yelda." diye... Allaaaah, beni gör, "eliğini ayağını öpim abim, valla ben aslında yazlıktaki çocukları babalarına 'kızların mınnışına bakıyormuş' diye şikayet etmiyorum, çay alıp işemiyorum, yemin ediyorum!!!!" falan diye dua ediyorum.. Sıra bana geldi, "kimi seviyorum" dedim, hayatta bilemez yani, bu demez mi "Ekim" diye. Aboooooo, ben eve koşa koşa kaç mı, evde yatağın altına saklan mı, dualara yine başla mı.. 
Neyse, benim korkum geçti, ev zaten birinci kat, indim yine aşağı ama bi gülme sesleri, dedim noluyor, geçtim gizli gizli dinledim. Yalnız var ya, o zaman da az fallik değilmişim, ulan ne dinliyon in aşağı oyununu oyna! hepsi gülüyor, tüm büyükler, "nasıl yedi mallar yaaa" falan diye.. Peter Answer için yani. Hop hemen gittim internete yazdım, googledan bi sürü şey geldi. Gittim tıkladım birine, meğer hileliymiş lan bu, ruh falan yokmuş aaa! iletinin hemen altında peter ans falan yazıyorsun, oraya cevabı yazıyormuşsun işte, bizi yemişler.. Gittim bütün yazlığa yaydım, ama biraz farklı bi şekilde....
"Bu büyükler bizi üzmek için, bizi korkutmak için, sırf sesimiz çıkıyor diye susalım diye gidip bu site yalanını atmışlar. Yürüyün aslanlarım, onlarım inadına siteyi inletelim, hep oyun oynayalım, peşlerinden ayrılmayıp hep onlarla dolanalım!!!!" bütün küçükleri azdırdım, sonra sen büyükler bizim ağzımıza sıç mı..
Yani nerede malak malak iş var, gittim onu yaptım.. Haa, olur da söylemek istersin, "saçma salak bi yazı, lüzumsuz işler" diye. Valla niyeyse çocukken çok eğlenceli gelirdi başka birisinin ağzından yazmak falan.. Arkadaşlarım da yapıyordu allah allah!!! Ve ben buraya yapıp da pişman olduğum hareketleri yazıyorum ama yazarken eğlenerek yazıyorum, hem itiraf ediyorum, daha mutlu oluyorum sanki lan. 
Bi de bi ara Facebooktan sayfa kurmaya takmıştım.. Kurup onda da hile yaptım ama ulan bi bok beceremedim ya.. 2 beğeniyle kaldı pezevenk. Bi de ben internetle baya erken tanıştım, kimselerde bilgisayar yoktu, hatta ne demek bilmiyorlardı, ben daha sümüklüyken o kocaman monitörlü, kasasından ışıklar fışkıran, mouseu toplu bilgisayarımla movie makerdan platonik videolar yapıyordum, internete giriyordum hoop naber??? 
Çocuğum bana benzemesin, amin....