15 Ağustos 2015

Bir yaz günü, hiç bu kadar üşüdün mü? (2015 yapım)

Şu mezuna kalma işleri falan derken burayı baya boşladım.. habire eğitim durumumu yazıp duruyorum lan, sanırsın blogger değil milli eğitim bakanlığının ana sayfası. neyse, şimdi yazı biraz uzun olabilir, anlatacaklarım var çünkü.. başlıyorum!
*
yazlığa gittim tabii ki bu yaz da. geçen yaz kadar olmasa da yine de eğlendim. toplam 10 gün kaldım, sonra "ders çalışmam lazım" diyip eve döndüm ama ders çalışmaya döndükten 10 gün sonra başladım, öyle de ayrı bi malım.. 
Geldiğim ilk gün bizimkiler toplanıp sevgili Karataş'ta bulunan iki kafeden birisine gidelim dediler. Zaten bana "gezmeye gidelim, kendimizi ordan buraya atalım" de, hemen sürtüklük damarım kabarıyor beni tanıyorsun..
Çıktık kafeye, (çıktık derken, kafe biraz tepede, uzun bi yokuşu tırmanıyorsun) baya bi oturduk.. gece 12 gibi de kalktık.. ve macera tam bu noktada başladı.. 
dediğim yokuş var ya, onun sonuna doğru geldiğimizde bi baktık ki yavru bi köpek.. allahım nasıl şirin bir şey, minnacık böyle, avucum kadar (aslında yanlış bi örnek oldu, benim elim kocaman). durduk önünde, tabi benim azıcık bi hayvan fobim olduğu için elleyemedim ama uzaktan "agucuk bugucuk" demekle yetindim.. fakat diğer arkadaşım eline aldı köpeği, "sen artık benim köpeğimsin" deyip duruyor.. 
Diyorum ki "yapma Doğa, etme Doğa, kızım ne gerek var, belli ki annesini falan arıyor." yok.. bu arada yolu yürümeye devam ediyoruz, Doğa elinden bırakmıyor köpeği.. yazık köpeğe yemin ediyorum, bir de elinden öyle bi bakıyor ki.. Doğa da diyor ki "anası babası olsa gelir ararlardı, gelin siteye götürelim orada besleyelim." 
kafama yattı, yani minicik köpek ve biz almasak ezilecekti arabaların altında.. "tamam" dedik, "o zaman siteye gidelim." lakin benim canım bi balık ekmek çekti, anlatamam sana.. bi de kokuyor, "gel bana gelllll" diyor pezevenk.. 
"hadi Doğa, balık ekmek yiyelim" dedim.. "sen yaptır, bekliyorum" dedi.. bu arada yoldan geçenler de köpeği sevip duruyorlar.. 
elimde 2 balık ekmek, yanımda doğa ve köpek yürüyorum.. lan bi baktım bizimkilerin yarısı yok! kiminin anası aramış gel falan demiş, kimi önden yürümüş arkasına bakmayı unutmuş.. 
yolun yarısına geldik, doğa dedi ki "Tolga sen köpeği tutar mısın?" Ulan ben mi tutacam, korkudan altıma sıçarım ya.. hayvan fobim var diyorum, tutamam diyorum, "lan ben nasıl yiyim bu balık ekmeği o zaman!" diyor.. şöyle otlu bi yere geldik, köpeği yere bıraktı.. 
Sohbet etmeye başladık bu arada, herkes önden gitmiş.. ben olsam ben de giderdim, 2 salağı mı bekleyeceğim diyip.. 
Tam sitenin dedikodusuna devam ederken önümüzde bi taksi durdu.. ve içinden hayatım boyunca bir daha görmeyeceğim sandığım birisi çıktı.. 
Ben ilkokulun sonunda özel okulda okudum ya, hani bana eziyet ediyorlardı, eşyalarımı dağıtıp benimle pis pis alay ediyorlardı.. onlardan birisi işte.. senin ne işin var Karataş'ta, bok gibi paran var Marmaris Bodrum 'a gitsene.. şerefsizin çocuğu, hâlâ bacağım kadarsın, suratın yine boka benziyor.. 
Normalde okuldayken ben bunu bi dövmüşüm, aklın durur.. dövdüm, üstüne çıktım, sonra da "gir lan dolaba" dedim, tam bi ders boyunca çocuğu sınıftaki dolabın içine sakladım.. saçmalamayın, tabii ki insan seviyorum ama bu çocuk hayvan.. 
"bakar mısınız" dedi, beni tanımadı önce.. tabi tanımaz, saç stilimi değiştirdim, sakal bıraktım, kilo aldım.. 
"buyur" dedim, ben tanıdım.. hiç değişmemiş it.. bu arada dövmemek için kendimi zor tutuyorum.. ellerimi yumruk yapmışım, doğa da arkadan beni tutuyor, anladı bir şeyler.. 
"buralarda bi köpek kaybolmuş, Paşa isimli, sahibi her yerde onu arıyor." dedi.. 
Doğa'ya döndüm, "yürü geri dönüyoruz, sahibine verelim." dedim.. 
peki o ne yaptı, "yaa gerçekten mi" dedi, sandım ki hemen aramaya çıkıyoruz sahipleri. fakat Doğa oradaki kaldırıma oturdu ve balık ekmek yemeye başladı.. evet arkadaşlar, benim bütün arkadaşlarım ayrı manyak..
"sağol" dedim, tam arkamı dönüyordum ki "sen Tolga mısın" dedi.. O Tolga seni bi yere yatırır şimdi.. neyse. 
"Evet, sen de Sergen olmalısın, hiç değişmemişsin ya" diyip zalimce bi kahkaha attım, kendimi rezil etmiş olabilirim.. "yürü hadi" diye tuttum Doğa'nın kolundan.. 
normalde çocuğa saldıracaktım. ancak takside resmen bütün sülalesi  vardı.. benim yanımda da bi tek Doğa ve yavru köpek.. sıçarlar ağzıma yeminle saldırsam.. içimde kaldı ama umarım yine karşılaşırız..
başladık geldiğimiz yola dönmeye.. siteye varmış bizimkiler, beni aradılar, dedim böyle böyle.. gelin gruplara ayrılıp arayalım sahiplerini.. geldiler hepsi, başladık aramaya.
Yüz kişiye sorduk, kimse bilmiyor.. herkes "duymadık, görmedik" diyor, hatta "bırakın kaçın" diye akıl veren mallar bile var.. en son dedik ki bulduğumuz yere yakın bi hayvansevere verelim.. hani sahipleri sorarsa oraya, en azından hemen bulunur.. bu arada ben de twitter'da aramaya yapıyorum, kayıp köpek ilanlarına falan bakıyorum.. 
tam o anda süpermen gibi bi yaşlı amca geldi, bakkal sahibiymiş, "verin çocuklar ben zaten besliyorum bir sürü köpek, ona da bakarım. arayanların dikkatini çeker burası, sorarlar" dedi.. 
biz amcayla sohbet ederken bizim Paşa gitti sokak köpeklerinden birisinin memesini emmeye başladı.. ya yazık, nasıl üzüldüm, köpek bildiğin aç.. bi de hayvan köpek izin vermiyor emmesine, kaçıp duruyor.. bi de havlıyor küçücük köpeğe.. en son amca dedi ki "durun süt verelim." gittik süt aldık, Paşa'yı bi gör, kana kana içiyor resmen.. 
Amca da "bana emanet, merak etmeyin siz" deyince siteye geri döndük.. 
iki ihtimal var.. ya o şerefsiz çocuk ben ordayım diye kandırmak istedi bizi, ya da gerçekten köpek kaybolmuştu..
umarım iyidir şimdi ya.. o çocuktan bahsetmiyorum lan, köpekten bahsediyorum.. Paşa'dan yahu, bizim Paşa'dan..


7 Ağustos 2015

Uska ile 1 Sene Daha

Normalde yazıyı depresif bir şekilde yazmayı planlıyordum.. Ama öyle olmayacak, o yüzden okuyabilirsin yani.. 
Hatırlarsan en son ben Hacettepe Diyetetik mi, Odyoloji mi, Eczacılık mı şeklinde bir üçülemde (ikilemin üçlüsü..... allah kahretmesin beni) kalmıştım. hatta buraya gelip sizden akıl istemiştim.. 
Tercihlerin bitmesine 4 saat kala sanırım, yazlıkta boş boş duvarı izlerken birden aklıma hayallerim geldi.. hani ben ya, Uska yani.. tuttuğunu koparan, gerekirse bütün rezillikleri üstüne çekip yine de kendi istediğini yapan Uska.. ne zaman hayallerimden vazgeçtim ben, ne zaman "kurtulmak için" bir şeyler yaptım ben.. 
Aklıma bunlar geldi.. dedim ki hemen "kalk Alkan kalk kalk, tercihlerimi silmeye gidiyoruz!"
Sonra annemi aradım.. dedi ki "çok iyi yaptın, içine sinmediğini biliyorum ben. seneye en güzeli olacak. ama lütfen doğudaki diş hekimliklerinin tamamını yaz, bi bakarsın gelir."
Yani anne var ya.. sen şu tipime bi bakar mısın, van'da erzurum'da ben napıcam.. benim ruhumda yok o şehirler, eminim çok güzeldirler ama ben daha ege tarafları istiyorum.. neyse, gittim yazdım ama her gün dua ediyorum inşallah gelmez diye.. 
sonra tercihlerin açıklandığı gün ben saat 22:30'da uyuyakaladım.. bu arada tercihler açıklanmış ve bizimkiler beni aramaktan helak olmuşlar artık.. bi uyandım, bir sürü mesaj.. geçen seneki 11'ler, öğretmenlerim, bi sürü arkadaşım.. herkes beni merak etmiş.. neyse, sabahın 5'inde babam uyandırdı, bi bak açıklanmış diye.. 
açtım siteyi, hoppala, ekranda "Hiçbir yerleşim programına yerleşemediniz." yazıyor.. çok efsane bi sahneydi yemin ediyorum.. hani şu hayatta şu yazıyı da görmeden öldüm demeyeceğim.. 
önce o bilgisayar ekranında bir senem gözümün önünden geçti.. gece 2'de uyandığım dakikalar falan.. sonra dedim, hani bu emeklerinin karşılığını bu sene alacaksın.. sen istediğin için seneye kaldın, sakin ol, sakin ol..
sonra twitter, facebook turu yaptım.. millet nereyi kazanmış diye.. sanırım tercihlerin açıklandığı saat twitter'da olsaydım daha çok üzülürdüm kazanamadığıma ama üzerinden zaman geçtiği için insanlar adına mutlu oldum, çok az kendi halime üzüldüm diyebilirim.. 
sonuç olarak, 43 binden 21 bine çektim.. eğer 2 fizik daha yapsaydım her şey harika olabilirdi ama pişmanlığımı dile getirmemeye kendime söz verdim.. 
yazlıkta hele, allahım bu yaşlı teyzeler beni öldürüyor.. soruyorlar bana "hangi üniversite" diye, "seneye bıraktım tıp istiyorum" diyorum, bana öyle bir bakıyorlar ki sanki 21 bin değil 2 milyon 100 bindeyim, barajı zorla geçtim.. ah teyzeler ah..
bir de tabi şu check-in olayı var.. ulan ben evde matematik çözmeye başladım bile, millet de yeni şehrinde yer bildirimi derdinde.. yemin ederim görünce "vay beee" diyorum ama sanırım seneye kaldığımı tam olarak idrak etmem lazım.. soruyorum kendime, hani ben olsam ben de yapardım yer bildirimi, hem de bu öyle "orda burda, serviste, tuvalette" gibi değil ki.. çok anlamlı yer bildirimleri bana göre.. 
dün, bizim okuldan mezuna kalıp bu sene hukuk kazanmış birisiyle konuştum.. inanılmaz moral verdi ama ağzıma da etti üzülüyorum diye.. aslında moral vermedi, yani kendisi öyle diyor, doğruları söylüyormuş ama ben çok mutlu oldum, şimdi daha iyiyim..
ha bir de bir sürü şu mesajdan aldım: "Sen bizim yapamadığımızı yapıp seneye bıraktın, umarım en güzel yer olur." 
ya çok tatlısınız ama oğlum içinize sinmediyse keşke siz de bıraksaydınız.. 
neyse, gelelim sonuca.. bir sene daha inekliyorum anlayacağın ama mutsuz değilim, merak etme.. umarım seneye daha iyisi olur da, yaz sonunda buraya "şurası geldi!!" yazısı yazabilirim..