21 Mart 2014

Uzun zaman sonra 'Mim'

Lorim, canımın içi, beni o çok çok tatlı yorumlarıyla musmutlu eden kişilik beni mimlemiş. Upuzun zaman oldu valla mim yapmayalı, özlemişim yahu.

3 Soru Mimi

1- Neden "Uzun Saçlı Kel Adam"?
Bu soru blogu açtığım ilk günden beri sürekli soruluyor, anlatması bence çok zevkli.. Bi de manyaklığa bakın, mail atan bile var "Imm şeyy ben de Kısa Saçlı Kel Adam diye blog açsam senin için bi sorun olur muu?" diye. 
Neyse, ben anlatiyim de. Şimdi, yine bilgisayar başında fink fink geziyorum bi sene kadar önce. Bi baktım, çok sevdiğim bi arkadaşım durum yazmış Facebook'a, "Hayat bazen çok uzun saçlı kel adam." diye. İlk önce, yaklaşık 15 dakika "Allah aşkına, bu kız ne demek istiyor." diye bi düşündüm. Hatta arkadaşımı aramak istedim, "kızım sen malak mısın, bu ne lan" falan diye. Sonradan anladım, hayatın saçma olduğundan bahsediyor yani...
Ben de telefonun notlar kısmını açtım, dedim şu "uzun saçlı kel adam" ismi bi yerde dursun, bi gün bi piskoluk yapacağımda lazım falan olur, ohh keka! 
Sonra bi gün kuzenlerle oturuyoruz, yine bi piskoluk oldu bi şey oldu. O zaman da bu blog konuları acayip rövanşta. Ben de baktım elimde orjinal bi isim var, gittim önce googleda aradım blog var mı diye, yokmuş çok şükür. Hiiiç zaman kaybetmedim, anında açtım blogu valla. 
Gittim logoyu yapan arkadaşa işte, yalvardım bana logo yap diye. Gitti fıstık gibi bir tane yaptı! Onu da koydum mu bi güzel.. Sonrası zaten iyilik güzellik.
Haaa bu arada, ilk bir ay kimsenin okumadığını, hatta ve hatta o kadar kimse okumuyordu ki ben istatistikte eksilere düşeceğim sanıyordum, bunu bil yani. 

2- Hayat felsefeni belirleyen söz nedir?
"Amaaan bu da kalsın, yarın yaparım."
Ancak beni bu kadar güzel anlatabilir yani. "Son güncü." insan kategorisinde bir numarada size göz kırpıyorum arkadaşlar.. Hepiniz canımsınız, ciğerimsiniz. 

3- Kendinle ilgili 3'ü doğru 4 şey nedir?
Yazmaya bayılıyorum, "Hürriyet'te yazarsam horoz kesecem" dedim ve horoz kesicez.
Genlerimi Kıvanç Tatlıtuğ'dan almışım.
Kendimden daha takıntılı bi insan görmedim. Merve Boluğur'a olan takıntım yüzünden Küçük Sırlar izlemeden önce pankart hazırlardım ruj bulup, bi de finalde Ayşegül Çetin'le mutlu diye mutluluktan ağladım. Sabaha kadar.
Köşe yazısı yazmakta çok zorlanıyorum, alışmışım tabii çenem açık yaz yaz yaz sayfalarca. Tek sayfaya sığdırmak ölüm gibi!

Kimleri mimliyorum... Deep maşallah herkesi mimlemiş ya.. Yapmayan varsa yorumdan yazsın üstte mimlicem, şu anlık sadece Ece Yetiş'i mimledim. 

NOT: Abi bi blog buldum, lan notlara kaydediyorum kızın yazılarını, baya beğendim, hani yukarıda bahsettim ya Ece diye, hah! O işte. Kendisi yazmaya da okumaya da aşık bu arada. Blogu ve yazıları aşırı aşırı tatlı, hele Erkekler Ağlamaz yazısına ayrı bi bayıldım. Öneriyorum valla, gir bi bak istersen. 

15 Mart 2014

Berkin Elvan

Yazı tamamen kendi düşüncelerimden oluşmaktadır. Kimseye empoze etmeye çalışmıyorum ya da kimsenin fikrini değiştirmek için uğraşmıyorum.
Berkin'in öldüğü haberini okulda aldık. İçime öyle bir oturdu ki. Bu nasıl bir şeydir, ekmek almaya giderken kafasından gaz kapsülüyle vurulmak nasıl bir cinayettir? Tüylerim diken diken bir halde, arkadaşlarla ne yapacağımızı konuştuk. Önce oturma eylemine karar verdiler, ancak çok sevgili okulumuz böyle bir şeye izin vermedi. Biz de örgütlendik, daha doğrusu bir sürü okulu da örgütledik ve Berkin için, uyanması için, görevimiz olduğu için,
içimizdekileri dışarıya vurmak için yürüyüşe çıktık. 
Herkes yan yana, tek bir amaç var!
Ellerimizde kartonlar. Üzerinde Berkin'le ilgili şeyler yazıyor. Büyük bir kalabalık. Tüm liseliler orada. 
Herkesin ortak olarak düşündüğü, bildiği tek bir şey var: "Katil var, hırsız var!" Hepimiz bunu haykırıyoruz. 
Öylesine dolmuşuz, öylesine patlama noktasına gelmişiz ki, boğaz ses kimse bir şey dinlemeden bağırıyor. Bir sürü kişi balkonda ellerinde tencere tava, bize destek veriyor. Onları alkışlıyoruz. Yoldan geçip bizim için korna çalanları alkışlıyoruz. Kimsenin bir şeye zarar verdiği yok, zaten bir süre sonra da yanımızda polis, hep birlikte yürüyoruz!
Onlarca slogan.. "Katil devlet!" "Liseliler yürüyor, mücadele büyüyor." "Faşizme karşı omuz omuza." Ve daha onlarcası..
Bir tane var. O kadar aldı ki beni benden, öylesine duygulandırdı ki.. "Ali İsmail Korkmaz." diyordu birisi, hepimiz beraber, "Burada!" diyorduk. "Abdullah Cömert!" diyordu, "Burada!" diyorduk! "Berkin Elvan!" "Burada!" ....
15 yaşında, hiçbir zararı, kötü düşüncesi yokken, nasıl oluyor da...
Devamını yazmaya gerçekten gücüm yok. O kadar çok üzgünüm, o kadar kötüyüm ki anlatamam. Sinirliyim, öfkemden kuduruyorum, hâlâ inanamıyorum hatta. Hele hele şuna..


"Başbakan Erdoğan, başından gaz kapsülüyle vurulduktan 269 gün sonra komada hayatını kaybeden Berkin Elvan için "terör örgütlerinin içine aldığı yüzü poşulu, eline sapan verilmiş, cebinde demir bilyelerle olan bir çocuk" diyerek "Ne ekmek alması ne alakası var?" açıklaması yaptı."
Bu ne demektir? Bu nasıl bir adiliktir? Bu nasıl bir vurdumduymazlıktır da böyle bir açıklama yapılabilir? Utanıyorum. Allah kahretsin! Öyle çok utanıyorum ki...
Düşünüyorum, annesi babası ne haldeler, onu sevenler, biz ne haldeyiz... Bir de tekrar düşünüyorum, "ne ekmek alması?" diyenleri.. İnanamıyorum, ülkeme/onlara/kendime.
Sormak istiyorum, buradan sormak. Bu kadar mıdır sizin vicdanınız, bu mudur üzüntü duymanız gerekirken ki duygusuzluğunuz? Ayakkabı kutusu kadar mı! 
Her akşam haberleri izlerken "Ben nasıl bir ülkede yaşıyorum?" diye soruyorum kendime. Artık haber izlemeye korkar oldum biliyor musun... Devletin görevini bize ilkokulda sosyal dersinde halkın refahını sağlamak diye öğretmişlerdi, ben anlamıyorum, ölüme sebebiyet vermek değil ki devletin görevi!
Bir de şu var: Güya ekmek almaya giderken yoldan gitmeseymiş, şu kenardan gitseymiş, şurasına baksaymış! Allah kahretsin sizi, başka hiçbir yorum yapamıyorum, inanın! 
Sonumuz ne, inan bilmiyorum.. Tek bildiğim daha da kötüye gitmeden her şey el değiştirsin, yepyeni bir düzen kurulsun, daha fazla canımızdan can gitmeden... 
Bu arada... Sakın ola "oy kullanmayacağım, nasıl olsa xxx kazanacak!" deme. Git oyunu kullan. Belki elektrik kesilir, xxxten başka tüm sandıklar yakılır falan ama olsun, sen git kullan oyunu!



Nenemle kalmak dünyanın en tatlı şeyi!

Dünyanın en tatlı şeylerinden birisi de kesinlikle nenenle kalmak! Bu arada, bütün yazı boyunca 'nene' diyeceğim, haberin olsun. Bizim oralarda kimse 'anneanne, babaanne' demez çünkü. Ben de demiyorum anlayacağın. Ne o öyle uzat kelimeleri, iki hecelik mis gibi 'nene' dururken! 
Normalde nenemle beraber halam ve kuzenim Bora kalıyordu. Halam Bora'nın eğitimi için, daha doğrusu bizimki Amerikan vatandaşı ya, haklarını kullansın diye aldı götürdü Amerika'ya Bora'yı. E tabi ne oldu, nenem evde tek başına kaldı. 
Amcam var bir tane. Daha yeni evlendi, şimdi tutup da onların nenemle beraber kalması açıkçası saçma olurdu. Daha doğrusu bencillik olurdu bu. Daha evlerine bile alışamadan 6 ay boyunca başka bir evde kalmak, pek iyi olmazdı. Ya da onu da geçtim, kocaman kocaman adamları ne yapacakın sen, eşyaları falan dizmişler, o yüzden onları eledik hemen!
Babamla annem kalsaydı ne olurdu peki. O kadar düzen, o kadar alışkanlık bir anda yerle bir olacaktı, bu da hiç olmaz ki. Hayır, tabii ki annelerine bakmak onların en büyük görevi ama bir şık daha vardı, o da ben oluyorum işte. Çünkü diğer halam da Amerika'da, halam da onun yanına gitti anlayacağın. 
İlk başlarda alışamadım. Yadırgadım desem daha doğru olur. Yattığım yatak benim değil, yastık benim değil. Bir kere ben yastığına aşık bir insanım yani. O yüzden ilk gün koşa koşa eve gittim, aldım canımın içi yastığımı, geçtim öyle uyudum! Oh, vallaha da misler gibi yani!
Okuldan çıkıyorum, otobüsten evde iniyorum. Çantamı hazırlıyorum, Blogger-Twitter falan derken kalkıp nenemin yanına gidiyorum. En zor şeylerden biri bu oluyordu vallahi, otobüsten evin olduğu yerde in, çanta hazırla, öyle nenene git. 
Ha bu arada! Nenemde bilgisayar internet falan hiçbiri yok! Sadece çok çok eski bir laptop var, onu da ben 2. kitabı yazmak için kullanıyorum, içerisinde sadece Word yüklü. Televizyon desen, Bora manyağı ağzına sıçmış resmen! Sen tut, okulda mıknatıs deneyi yaptıktan sonra televizyona yapıştır o mıknatısları! Yahu bütün herkes pespembe renkte! Pembe dizi izliyoruz nenemle resmen! Muhteşem Yüzyıl'da mesela, yeniçerilerin giydiğinden anlıyordum eskiden Yeniçeri olduklarını, şu an hepsi mor pembe bir garip! Neneme diyorum ki "Nene, mıknatısları ver düzelteyim!" Yok! Anlamıyor yahu kadın! Daha çok bozulur, diyor; şimdi hiç arayamam onları, diyor. O yüzden izliyoruz pembe pembe ama olsun.
Twitter'ımı da dondurdum! Saclikeladam'ı değil. Benim kendi hesabımı. Öyle salaklıklar yaptım ki... Biliyorsundur. Bir sürü hesap takip etmişim 2 3 takipçi uğruna. 'Ne yapıyorum yahu ben!' dedim, söz vermiştim çünkü, bir daha hile mile yok diye. Geçtim dondurdum, oh ne güzel! Bir de zaten nenemde internet yok ya, girme şansım da yoktu. Boş boş kalmasından daha iyi. 
Nenem tam bir 'yedirme hastası'! Allah aşkına sana bir sorayım, senin nenen sen kahvaltıda 3 dilim peynir yemedin diye ağlar mı? Benimki resmen ağlıyor! 2 dilim yemişim, deve gibi boyuma yetmezmiş! Yahu nene, doydum ben ama! Geçen kahvaltıda tost, yumurta, peynir ve domates yedirdi bana zorla. Bir de kocaman bardaklarda meyve suları! Allaaah! Yemek yemeye ve uyumaya aşık bir insanı çok sevindiriyor benim her şeyim! Ama işte, az yiyince kızıyor! (Az yemiyorum, ona göre az!)
Yahu zaten az biraz kazağım var. 3 4 tane de pantolonum. E onları da giyiyorum, hoop çıkarıyorum yenilerini giyiyorum. Kadın da haklı, her dakika çamaşır yıkamak zorunda kalıyor o haliyle ama ne yapayım yahu! Sevmiyorum üst üste aynı şeyi giymeyi, kirlenmese bile. Beli ağrıyor büyük ihtimalle ipe asarken, özür dilerim her şeyim!
Bir de cuma günü kavgamız meşhur! Ben 'Yalan Dünya' izleyeceğim diyorum, o 'Medcezir' Mutfakta da bir televizyon var ama sana yemin ediyorum kıçım ondan daha büyük. Orada kim izlesin diye bir tartışıyoruz. Arkadaş gibiyiz yani. En son ben kazanıyorum. Ne yapayım yahu, o mutfaktaki L koltuk bana dar geliyor, düşüyorum sürekli üzerinden! 
Unutmadan, bir de bir dedikodumuz var, sorma gitsin! Tüm komşuların sırlarını keşfettim vallaha. Nenem yahu, canım benim! Artık halasının kızlarına kadar tanıyorum nenemi, Ülfiye, Sevim, Ayşe falan hep benden sorulur efendim! Telefonlarını ezberledim, daha ne olsun ki! 
Kaldığım odamı toplamıyorum, zannediyor ki evde topluyordum. Evde annem ağlıyor toplamıyorum diye... Ne yapayım, nasıl olsa yine dağılacak ama! Ona ayrı bir sinirleniyor ama ne yapayım be nenem! 
Duygusala bağlıyor bazen, konu Amerika'dan açılınca. Çok özlüyor, belli. Baktım gözleri doluyor, kalkıp dans ediyorum, güldürmeye çalışıyorum kendi gözyaşlarımı silip. Çok şeker yahu anlatamam sana ben! Bora'ya telefonda konuşuyorlar mesela, baktım ağlamaya başlıyor, "Ağlama, çocuğu da nevrotik edecen Türkan hanımmm!" diye cazgırlaşıyorum, güldürüyorum canımı. 
Bir de, halam varken uygulamadığım tüm kuralları şimdi uyguluyorum! Oh olsun! Geceleri yemek yemek, ağza bir şey atmak kesinlikle yasak! Sonra var ya, geceleri kabus görüyor, neler neler konuşuyor, nasıl bağırıyor aklın hayalin durur! Yataktan düştüm korkudan lan. Çok fazla ayakta durmak da yasak! Dizleri biraz ağrıyor çünkü. 
Cep telefonunu arıyoruz, çok şükür öğrettim az çok kullanmayı. Bazen açmıyor, aklım çıkıyor resmen. Şarjı, kontörü falan benim kontrolümde hep. 
Canım benim, tüm akşam oturup dizi izleyip, dizilerden sonra ders çalışmaya başlıyorum bazen. Kızıyor, "Bir daha bu saatte ders yok sana." diye bağırıyor. Çok merak ediyor, ama haklı tabi. Sabah uyanamıyorum ki! 
Uyanmak demişken... Canım benim, sanki alarm kurmuş gibi, benden yarım saat önce uyanıp her şeyi hazır ediyor, okula yolcu ediyor. Ama fena tarafları da yok değil! Elime veriyor toz bezini, süpürgeyi, "Başla kendi odanı temizlemeye!" diyor. Neymiş efendim, yurtta da böyle olacakmış, şimdiden öğrenmek lazımmış! 
Yani aslında her şey çok güzel onunlayken. Kendimi çok güvende hissediyorum, mutluyum onun yanında. Her şeyim o benim, halam gitmeden önce de öyleydi şimdi de öyle. Arada bir amcam, babam kalıyor tabi ama çoğunluk ben. Çok mutluyum açıkçası. Hem ses yok bir şey yok, her saniye istediğimi yiyorum. Hem de internetten uzağım. Tek sorun, evde de aynı burada da aynı miktarda ders çalışıyor olmam. Onu da arttıracağım ama, zaten yazılılar yaklaşıyor. 
Sanırım yaşlılara karşı bende bir sevgi seli var! Aşığım resmen yahu, bayılıyorum onlarla uğraşıp eğlenmeye! 

Küfürleri beni benden alan bu nenemi her şeyden çok seviyorum ben. Canımın en içi, benim en yakın dostum o! Bir de gizli gizli geceleri dolaptan bir şeyler kaçırmasa...

Bu kadar salak olmamalıydım!

Çok özledim lan ben burayı.. Niye anlamıyorum, açıyorum "yayın ekle" bölümünü, boş boş bakıp geri kapatıyorum anlatacak o kadar çok şey varken. Bazen de psikopatlığıma geliyor, birkaç blog okuyup hooop kapatıyorum sayfayı! Ama şimdi söz verdim kendime, azıcık uzun olacak ama napalım! Ya da 2 yazı geliyor, öyle daha iyi olacak gibi. Anlatacak bi sürü şey var yahu! "Anlatacaklarım Var!" yani! Bu arada ne genel bi laf bu be!
Hatırlıyor musun? Ben çirkeflik yapmıştım ya horospe karıya, beni sınava girdirmeden son dersliğe atacak diye! Sonradan gidip kadınla konuşmuştum, o da 'Pazartesi gel, yapalım sınavını.' demişti. Hah! İşte o pazartesi günü ben saat tam 5'te sınav için etüte gittim. Her şey çok güzel, etüt resmen bomboş! Bir kadın var sadece, bana sınavı ayarlayan kadın değil ama. Bir de bir tane öğretmen var, daha önce hiç görmediğim. 
Girdim kapıdan, oturdum sandalyeye. "Ben Eskişehir'deydim bla bla, Allah aşkına artık benim şu sınavı yapalım be abla!" diye bir girdim. Kadın da afalladı önce, sonra da "Haa, sen o sınav için geldin! Al bakalım kitapçığını, kendini dene bakalım." dedi, yolladı beni üst kata.
Çıktım, arkamdan da etütte kalan tek öğretmen geldi. Optikler verildi falan, 2 saat 40 dakka boyunca sınavı yaptım ve zil çalınca da verdim kağıdımı çıktım! 
Şimdi, bende şöyle bir huy var. Ben meraklıyım arkadaş, hayvanlar gibi hem de. Her boku merak ediyorum. E kendimle ilgili olan şeyi merak etmeyeyim de ne yapayım değil mi! Geçtim kadının karşısına oturdum. Çünkü biliyorum yani kadının ben sonucumu isteyince vereceği cevabı: "Canım, sınıf belirleme sınavlarının sonuçları öğrencilerimize verilmiyor tak tak tak!" Ama yine de bir kere şansımı denemek istedim ve daldım lafa:
-Şey, ya verilmeyecek biliyorum ama sonucumu çok merak ediyorum ben. Cevap anahtarını alabilir miyim?
-Canım benim, neden verilmesin ki sonucun? Ben yarın sana mesaj olarak atarım.
-Ama olmaz ki, sınıf belirleme sınavı sonuçları öğrencilere verilmez.
-İyi de bu sınıf belirleme değildi ki. Dündü o, sen mezunların sınavına girdin şimdi!
-NE?!?!
Allahın salağı Uska, bunu bile beceremedin ya, gerçekten aferin sana! Yanlış sınava girmek ne demek yahu, sen neden girmeden önce kadına demiyorsun 'Benim sınavım başka sınav!' diye. Yersin işte böyle boku. Ne olacak şimdi, çok merak ediyorum yani. Çok çok büyük bir ihtimal en alt sınıftan başlayacağım. Adana'nın 3. mü 2. mi ne en iyi okuluna gidiyorum, hem en alt kurdan başlıyorum, hem de yanlış sınava giriyorum! Neyse, düşüncelere fazla daldım:
-Ee, ne olacak şimdi! En alt sınıftan başlamak istemiyorum ben!
-Tamam, daha optikler okunmadı zaten. Sen en iyisi yarın gel, o zaman sınav yapalım seni.
Allah be! Sonunda yani! En alt kurdan başlayamam yahu ben! Gireceğim o sınava, iyi bir şeyler yaparım herhalde, diye düşünüyordum. Tabii ki yine dünyanın en saçma şeyini yaptım, yanlış girdiğim sınavdan bir gün sonra, yani salı günü, aldım Buse'yle okul çıkışı bir yerlere gittik ve tiyatro provama kaldım! Ne yapayım yani! Saat de 5'i geçmişti, 'Aman kim girecek şimdi!' dedim. 
Çarşamba günü geldi. 'Bu sefer gideceğim!' diye söz verdim kendime ve kimseyle konuşmadan pıt pıt pıt gittim. İçeri girdim, yine aynı kadın oradaydı. Ben anlamıyorum, hayvan gibi para veriyoruz sana, niye sadece sen varsın? Bana sınavı ayarlayan kadın kaç gündür ortada neden yok! Oturdum sandalyeye, bakkaldan bir ton şey aldım acıktım diye. Önüme peçeteyi serdim, hayvanlar gibi yemeye başladım, bir yandan da kadınla konuşuyorum:
-Ben sınava girmeye geldim şimdi.
-Aa canım, o sınav okundu!
-NE!? Ben ne olacağım ya şimdi?
-Büyük bir ihtimal en alt sınıftan başlarsın, sonra yükselirsin ne yapalım! Ama öğretmenin okulun dolayısıyla seni bırakmaz en alt sınıfta, merak etme. 
Ohh, bak rahatladım şimdi. Sınavda ne yaptım acaba, bari onu sorayım kadına.
-Sınavda ne yaptım peki?
-Hah! En son baktığımda azıcık netin vardı senin ama...
-İyi de benim çok kötü değildi sınavım.
-Ben öyle hatırlıyorum, dur bir bulayım.
Bu kadın kendi kendine aramaya başladı. Ben de o ara önümdekileri yiyorum. Bir baktım, içeri bizimkiler girdi. Maşallah, cümbür cemaat gelmişler hayvanlar. Her çarşamba 11'e kadar kalıyorlar etütte, ders çalışıyorlarmış. Bir tek ben kalmıyorum aralarında, ne yapayım! Arkadaş gördüğüm an konuşuyorum yahu!
-Ooo Uska, yanlış sınava girmişsin hehehe!
-Maalesef...
-Pınar Hoca dedi ki 'Uska mezunların sınavında (yanlış girdiğim oluyor...) çok iyi yapmış, birinci olmuş, o yüzden o en üst sınıftan başlayacak.'
Ben bunu duydum, Allah! Bir başlamışım dans etmeye sanki düğünde gibi. Beni durdurana aşk olsun yani. Bir anda arkadan bir ses, kadın fırladı. "Hah! Uskacım, buldum sonucunu. Pardon ya yanlış bakmışım, birinci olmuşsun sen." dedi. Ve mutluluktan ağlayacaktım yani. İnan, hiç beklemiyordum böyle bir şeyi. Birkaç gündür düşünceliyim de, bazı şeyleri merak ediyorum sürekli. 
Yani özete geliyorum şimdi: Yavaş yavaş olaylar benim lehime mi dönmeye başladı ne! Her şey daha iyi gidiyor sanki, beklemediğim bir sürü şey oluyor! 
Bu arada, ben artık babaannemle kalıyorum ya. Eve geldim, "Nene, ben yanlış sınava girdim ha, haberin olsun." diye bir çırpıda söyledim kadına. Önce beni hafif bir dövdü! Ve de kaç gündür, bütün komşulara anlatıyormuş "Benim salak torunum yanlış sınava girdi, hiç ders çalışmıyor bu aralar, çok boşladı sanki Sibel oğluna mukayyet ol!" diye diye. Sağ ol nene yani, canımsın...

7 Mart 2014

Bekle Bizi Eskişehir!

Yazmayalı baya oldu biliyorum.. Ne biliyim, blogu hâlâ çok seviyorum ama eskisi gibi "Oooo şunu yaşadım, hemen bloga yazayim yahu!" heyecanım kalmadı. Niye bilmiyorum.. Ama yazmayı falan hayatta bırakmam yani.. Neyse, anlatacak yine bi sürü şey birikti.. Eskişehir'e gitmeden de yazayım istedim.. Sonrasında da "Geziden Pisko Notlar" yazısı gelecek çünkü.. 
.....
Normalde gezi bu günden tam bi hafta önceydi. Gece yola çıkılacaktı ama geziye gelen öğretmenlerden birisi ameliyat mı ne olmuş, o yüzden bi hafta ertelendi ve bugün çıkacağız yola.. Hâlâ inanmakta güçlük çekiyor, yaklaşık 5 saat sonra yolda olacağız Eskişehir için.. 
Takıntılı bi manyak olduğumu anlamışsındır artık.. Mesela, öyle saçma salak şeylerim vardır ki.. Arkadaşlarımdan kimse, en azından bilen kimse gelip de bana soru sormaz. "Şunu yapamadımm bi bakk" demezler.. Çünkü eğer yapamazsam o sorunun bulunduğu kitap, ben o soruyu çözene kadar bende kalır.. Ya da Merve Boluğur için de aynısı geçerli. Çoook detaylı anlatacam onu sana.. Halime acıyacaksın..
Bu kız neden bu kadar güzel!!
Hah! Eskişehir için de aynısı.. Tutturdum Osman Gazi Tıp diye. Resmen. Yatıp kalkıp Eskişehir diyorum, öyle bi delirdim yani. Ve gezi oraya oluyor, mutluluk mutluluk! 
Sevgilimle gittik bi liste yaptık. Daha doğrusu ayıların ayısı ben sayfayı 2 ye böldüm Buse ve Ben diye.. O bi şeyler alıyor ben bi şeyler derken baya yiyecek oldu yahu! Sadece elimizdekilerle Survivor sezonunu kapatırız yani, o kadar ıvır zıvırımız var! Bu arada, bu benim sevgilimle ilk tatilim olacak. Bugün de mesela, normalde cumaları vedalaşırken pazartesiye kadar üzülürdük, şimdi birbirimize bakıp "7 saat sonra görüşüyoruz yupiii" diyorduk.. Bi de manyak tutturdu sen bana bi itimatta bi de edebiyat dersinde teklif ettin, biraz romantik ol diye.. Porsuk Çayındaki teknede de etmeyi planlıyorum şu manyak teklifi.. O da benden beter, ayrı nevrotik yani.. Bakalım neler olacak.. Ben yine 2 ekstra götürüyorum, inşallah çok fazla delirmem.. Biliyorsun, ilkinden sonra hooop kaçtım ben..
......
Şu vip mi her ne kazzıksa beni sinir ediyor! Horospe karı, diyorum ki bana bire bir yazar mısın, okulda anlamıyorum. Yazamam, kalmadı, okuldan kaçman lazım istiyorsan deyip duruyor.. Haklı yani, ben 12 için yazıldım ya, 11den bi bok vermez ama sinir ediyor sinir! Şey sınavı varmış, neydi ya, hah! Sınıf belirleme. Hem de pazar günü, e ben gezideyim?! Dedim ki "Hocam ben gezideyim, gelemem sınava, ben önce sınav olim." Güya horospe tutturdu "en alt kurdan başlarsın o zaman, gitme geziye." diye. Lan pislik, sensin "gitme geziye." 
Bi başlamışım çığırmaya, haykırmaya. En son camlar patlayacaktı yani, o derece bağırdım kadına. Ve sonuç, pazartesi ben de aynı sınavı oluyorum.. Yani çığırmalarım falan işe yaradı, kadın korktu kabul etti ama cidden sinir oldum. Hatırladıkça damarım şey oluyor..
......
Eski kankamın eski sevgilisi benim yeni kankam mı ne oldu bi şey oldu.. Aman bu durum hakkında konuşmak istemiyorum.. Diyeceğim tek şey, öyle pislik olacaksın ki, insanın suratına bakmayacaksın, pis pis konuşacaksın arkasından, küseceksin, bok gibi olacaksın ve karşındaki adam tıpış tıpış sana gelecek.. Kaçan kovalanıyor biliyon mu? Ohhh! 
.......
Artık nenemle kalıyorum! Bildiğin, hatunla kanka olduk! Önceden de öyleydik de şimdi daha tatlıyız. Her sabah genelde şu çığlık:
"Pezevenkkk uyansana artıkkk"
Çamaşırlarımı falan asmadığımda da "Pezevenkkk ayırsana kirlileriii!" 
Yemeği az yediğimde (ki bildiğin 4 tabak yiyorum.) "Ayyy az yedi bu azzz, olum yesene, ay bak çok ayıp!" 
Hasta olup öksürdüğümde "İçmiceksin bi şey, ayyy göndermiyorum seni geziye, yok yok pezevenge bak, koyarlar içkine ilaç, sonra olacakları görürsün salak torunum benim."
Tıp istiyorum ya, bi yerde mi okumuş ne olmuş, geldi bana "Sen doktor olmayacaksın, buna karar verdim bugün." dedi. He nene he, sen dedin ya doktor olmayım ben nene! "Niye yahu?" dedim, "dışarıda hayatları yokmuş onların oğlum, ders çalışırken şunu bunu içiyorlarmış, ayyy git keman çal sen konservatuvar okicaksın!" Canım benim ya, tam sevmelik bi nene işte.
.......
Bora'yla konuşuyoruz telefonda!!! O kadar çok istemişti ki Adana'dayken, playstation olsun tablet bilgisayar olsun.. Orada hepsine sahip olmuş kerata! Aradı beni, güya "Abiiii şu an pileysteyşın 3'ün yanındayım, sana çok selamı ver, hehehehe!" diyor. Kurban olurum ben sana lan! Geçtim özledim diye bunun yatağında yatıyorum, çok pislik yaaa o kadar rahat ki anlatamam! Ben onlarda kaldığımda beni zorla yanında yatırırdı, yere yapışmadan uyuyamazdık yani! Şey diyor sadece, "bazen arkadaşlarımı anlamakta zorluk çekiyorum ama olsun abicim" ben senin o abicim diyen diline kurban olurum!!!! 
.....
Sizceeee, ben hangi bloggerla şu an bildiğiniz mesajlaşıyorum!!! Spotiiii! Gittim mesaj attım, numaraları falan aldık derken habire konuşuyoruz, şu an bile. Tanıştık, baya tatlı ya anlatamam.. 
Mutluyum yahu şu aralar, böyle devam etsin bence.. Keşke burnumu silmekten olan şu yara da gece 12'ye kadar siktirip gitse ordan.. Offff offff!