8 Şubat 2016

Bir patlama anında yazıldı, imha edilecek

Dün bir olay yaşadım. Ancak sindirebildim, kendime gelebildim, boğazımdaki yumruyu yok edebildim. Aslında edememiş de olabilirim. 
Gecenin bu saatinde yazı yazacak kadar üzülmekten de, insanlara kişiliğimin çok azını göstermekten de, annem ve babamdan başka insanların hayatıma yorum yapma hakkını kendilerinde görmelerinden de, verdiğimin imajın doğru veya yanlışlığından da... kısacası şu an pek çok şeyden nefret ediyorum. 
Seninle de 4 yıldır beraberim. Burayı önceleri sadece anılarımı yazıp gülmek için kullanmayı planlarken bir anda duygu patlaması yaşadığım anlarda en büyük destekçim oldu. Düşünsene, karşında bir varlık var, sadece sen konuşuyorsun ve o her şeyi dinliyor. Sonra, seni hiç görmeden seven binlerce insan var. Moralin bozulduğunda fark edip sana mesaj atan, merak eden... Şu sitedeki en mutlu an'ım sanırım şu yorumu okuduğum zamandı: "Umarım her zaman çok mutlu olursun. Ben üzüldüğümde seni okuyup gülümsüyorum çünkü." Mutluluktan ağlamıştım. Birini böyle mutlu edebildiğim için. Ben de çok mutlu olduğum için.
Bugün hep eskileri hatırladım, bu yazıyı da birkaç gün sonra silerim sanırım.
İlkokulum hatırlamak istemeyeceğim kadar korkunç geçti. İnan bana, o yaşta bir çocuk bu kadar şeyi kaldırabilir miydi bilmiyorum.
Liseye kadar hep yalnızdım. Hep. Yedi sene bir okulda okudum, son sene okul değiştirdim. İlk okuduğum okulu da, son sene gittiğim koleji de hatırlamak istemiyordum ancak bazı şeyleri yazarak anlatmak, gerçekten unutturuyor.
Garip bir çocuktum. Ne yalan söyleyeyim, hâlâ öyleyim sanırım. İnsanlar beni pek sevmezdi. Hatta hiç sevmezlerdi.
Hani gördüğün, iletişim kurduğun insandan negatif elektrik alırsın. Konuşasın gelmez, o konuşunca yüzünü buruşturursun. Yanlışlıkta ortamına girdiyse, ortamından çıktığı an arkasından saydırırsın, dedikodusunu yaparsın. Ne bileyim, bir türlü sevemezsin işte. Sana ya fazla gelir, ya da az; her şeyini aşırı bulursun. Laf sokasın gelir, o bir şey söylediği an bozasın gelir, yalancı çıkarmak istersin. Çıkarırsın da bazen, bunu herkese gururla anlatırsın. Hah, işte o sevilmeyen insan bendim. Gerçekten bendim.
Bunu yedi sene boyunca her saniye anladım. Anlayamadığım bir şekilde üzerimde bir iticilikle yaşadım sanırım.
Bunu bir öğretmenim fark edip annemi aradı işte. "Gitsin bu okuldan," dedi, "ona iyi gelmiyor burası."
Gittim.
Sana da oluyor mu? Böyle bazı olaylar oluyor, sanki ilerideki olay için bir ön hazırlık gibiymiş de o yüzden olmuş gibi geliyor. Her şeyi, ileride planladığın şeye bağlayasın geliyor. "O olay oldu, bak yukarıdaki de böyle olsun istiyor!" diyorsun. Hah! Aynısı oldu bana da.
Sınavdan aldığım yüksek puan sayesinde, bütün özel okulların kapısı açıldı. Bütün yaz annemin telefonu susmadı, hayatımda ilk kez bu kadar ilgi gördüğümü hatırlıyorum.
Peki, ben ne yaptım? En iyileri dururken, adı belalarla hatırlanan, şehrin bilmem neresinde olan bir okula, sırf "Kuzenim de yazılıyor, yalnız kalmam." düşüncesiyle yazıldım. İlk büyük hatamı orada yaptım. İkinciyi az sonra anlatırım.
Özel okula yazıldığım hafta bir anda her şey tersine dönmeye başladı. Yazılana kadar ağzım kulaklarımda gezerken yazıldığım hafta önce şu hayatta bana en çok benzeyen insan, dedem rahatsızlandı, daha sonra anneannem... Daha bunları sindirememişken, babam işten çıkarıldı. Annem annesine mi üzülsün, hastaneye gitsin; iş mi arasın diye şaşırdı.
Tokat gibi geldi bunlar. Sonrası yumruk olacaktı, o ayrı.
Kafamdaki özel okul sonsuz İngilizce eğitimi, kapalı halı saha ve belki yüzme havuzuyken, korkunç bir manzarayla karşılaştım.
Bazı diziler var ya, kolejlere gelen burslu tipleri konu alan. Onların bir kısmı doğru.
Kibrin, zenginliği göstererek yaşamanın çirkinliğinin, kendini beğenip böbürlenmenin en çirkin anlarına şahit oldum.
Bir gün, hayatımda unutmayacağım anılardan birisidir bu, sınıfa girdiğimde bütün resim dosyamın içindekilerin dışarıda olduğunu fark ettim. Bütün boyalarım kırılmış, kağıtlarım yırtılmış, dosyam paramparça. Yarısını benim oturduğum sıranın üstüne koymuşlar hatta parçaların, nispet yapmak için.
İlk kez o zaman ağlamıştım dayanamayıp. Sevmediklerini, küçük gördüklerini biliyordum ama böyle bir şeyi beklemiyordum. Daha doğrusu hak etmiyordum. Zaten insanlar bir şeye üzüldüklerinde hak etmedikleri için üzülüyorlar, onları üzen kısmı bu. "Ben bunu hak etmiyordum, ben ona böyle yapmadım, ben iyiydim..."
Ağlaya ağlaya toplamıştım. Ağladığımı görmesinler, sevinmesinler diye hızlı davranmıştım hatta.
Nasıl bir psikoloji biliyor musun? Hayatında çocuğunu ezdirmeyen bir annen olduğunu düşün. Ama annenin ilk kez güçsüz kaldığını gördüğünü, hissettiğini, "Aman bir de benimle yorulmasın, zaten başında kırk tane dert var." dediğini. Bu yaşadıklarımı anlatsam okulu birbirine katacak kadına hiçbir şey anlatmadım. Anlatamadım. Hep içime attım.
Yine unutamadığım anlardan birisi. Özel okul ya, yeni yıl partisi var, bütün öğrenciler toplanmış. Üç tane mekan adı söylendi, hangisinde yapılsın diye soruluyor. Yeni yıl anlayışım kuzenlerimle olmak olduğu için hiçbirine parmak kaldırmadım. Ve ordan birisi "Tolga parmak kaldırmadı." diye bağırdı. Sonra da ekledi. "O kapısından bile giremeyeceği yerlerin adını bilmediği için parmak kaldırmamıştır."
Ayağa kalktım, dışarı çıkmak istediğimi söyledim ve çıktım.
Ağladım ama yemin ederim ki o an çocuğun dediği şeye değil. Milyonlarca insan var, o ismini bile hatırladığım mekanlara girmeyi bırak, evi bile olmayan. Böyle şeyleri asla takıp üzülecek birisi değilim. Bir dönem işte, kıt kanaat yaşamam gereken bir dönem. Neden üzüleyim? Asıl koyan, bunu neredeyse yüz kişinin önünde yapması, insanların kafayı bana doğru çevirmesi ve bir anda ortamın sessizleşmesi olmuştu. Buna ağlamıştım, başka hiçbir şeye değil.
Bir kere de hepsi toplanıp müdüre "Bizden zorla kalem istiyor." demişti. Dersin ortasında çağrılmıştım. Müdür kendi kalemlerini uzatmıştı, "Niye arkadaşlarından istiyorsun, al ben sana benimkileri vereyim." diye. Neye uğradığımı şaşırmıştım.
İnsan denilen varlıktan her şeyi bekleyin o yüzden. İğrençlik seviyesi belli olmuyor.
Her gün dua ediyordum. Ya sonsuz uykuya dalmak için ya da her şeyin bitmesi için. Ve bitti...
O yaz, hayatım hiç düzelmeyecek gibi geliyordu. Hep o "istenmeyen insan" olarak kalacağım, hep yalnız, kimsesiz, sevilmeyen, inek, ya da pardon "ezik".
Bana bu kadar şey yaptılar, yine suçu kendimde aradım. Ben yabaniyim dedim, ben insanları itiyorum. Ben buyum, benim arkadaşım olamaz ki, beni sevemez kimse. Kafamda kendi hakkımda kurduğum senaryo buydu.
Sonra lise başladı. Dönüm noktam.
İnsanlar beni seviyordu! Dünyanın en tatlı arkadaş grubuna girmiştim. Sevildiğimi hissediyordum.
Biliyor musun, insanı ayakta tutan en büyük şey bu duygu işte, sevildiğini hissetmek. Arkanda birilerinin olduğunu bilmek. Kötü anında arayacağın, "gel" diyeceğin dostlarının olduğunu fark etmek. Lan çok güzel!
Altıncı sınıftan beri günlük tutuyordum. Yazmaya başlama hikayem de yaşadıklarıma tersti ama olsun.
Yazılılarımıza ne zaman kompozisyon girdi, o zaman bir şeyler yazmak istediğimi fark ettim. İlk konumuz "Nasıl bir dünyada yaşamak istiyorsunuz?"du.
Bana bırakılan yarım sayfayı doldurup, fazladan kağıt istemiştim. Bütün derslerim çok kötüydü, teşekkürü bile bir puan fazlayla almıştım ama Türkçe yazılılarını iple çekerdim yazmak için.
Yazılıdan sonra öğretmen sınıfa okumamı istemişti. Daha sonra temize çekmemi söyledi, okulda panolara asacakmış diye. Düşünsene, o yaşta bir öğrencinin yazısı, şiirini ya da çizdiği resmi panoya asılsın; sanki kendisinin eseri değilmiş gibi her teneffüs durup seyreder, aynen öyleydim!
Günlük tutmaya başladım sonra. İlk başta "Bugün kahvaltıda peynir ekmek zeytin yedim."ken daha sonra "Allah Burcu'nun belasını versin, hayatımıza karışmasından nefret ediyorum."lara geçmiştim. Korkumdan, her biten defteri otoparkın oraya gömdüm. Hâlâ oradalar.
Bir tek o kolej zamanı yazmayı bıraktım işte. Keşke bırakmasaydım. En büyük pişmanlıklarımdan birisi bu da. Belki daha güçlü hissedebilirdim ama güç sınırımı aşmıştım artık.
Hep hayal kurardım. Gazetelerde yazım çıkmış, kitap çıkarmışım, beni okuyan ve takip eden insanlar var, imza günleri yapıyorum, iyi bir oyuncu olmuşum, senaryolar yazıp kendi yazdığım dizide oynamışım.
Lise bu yüzden dönüm noktam işte. Hem bana bir sürü dost verdiği için, hem de hayallerime kocaman bir adım atmamı sağladığı için.
Gazetede yazdım, bir kitapta yazdığım yazılar çıktı, insanlar beni okudu, sevdi, merak etti, benimle beraber güldü, sinirlendi. Daha güzel ne olabilir?
Bu kadar yalnız kalıp birden arkadaş bulunca da dünyanın en sadık arkadaşı olmuştum. Çok fazla sevdiği için maalesef kıskanç, kendinden çok karşısındakini düşünen, hafif deli ama dozunu iyi ayarlayan biri işte.
Yaptığım iyilikleri söylemekten nefret ediyorum ama dün söyledim işte. Değer verdiğim herkesin kötü anlarında yanlarında olmaya çalıştım, çok fazla dert dinledim ve hatta onların dertlerine üzülmekten neye uğradığımı şaşırdım. Onlar için bir sürü şeyi erteledim, uzattım, zamanım olmamasına rağmen yoktan var ettim, koştum. Neden? Bunu yapmayı seviyordum çünkü, iyi bir dost olmak gerçekten çok güzel olduğu için.
Önce belki de aralarında bir zamanlar en çok değer verdiğim insan gitti. Benden uzaklaşmasını uzun uzun seyrettim. Ne yaptığımı bilmeden özür dileyip durdum. Barıştığımızda sarılıp ağladım. Sonra bir daha gitti. Bir daha. "Bir daha" dememe gerek yok sanırım.
Herkes bana kızıyordu, üzülmemem için ellerinden geleni yapıyordu. Çok üzüldüm ama atlattım bir şekilde.
Sonra diğeri. O da bir anda oldu.
Sonra diğeri, diğeri derken, gerçekten dost dediğim üç insan yanımda kaldı.
Önceleri, bu gitmeleri kendime bağladım. İlkokuldaki o "itici insan"a mı dönüşüyorum acaba dedim. Sonra şunu fark ettim. İnsanların işine yaradığınız sürece varsınız, sonrası yok. Daha doğrusu bazı insanların.
Çuvaldızı hep kendime batırdım. Hep haksız olduğumu söyledim, hatalarımı sorguladım. Kimisinde buldum, kimisinde bulamadım.
Şu an bile bazı şeyleri soruyorum beraber yaşadığım insanlara. "Ben çok mu hata yaptım?" diye. Eğer aldığım cevap "evet" olsa yemin ederim ki buraya kocaman hata yaptım yazardım. Neleri yazdım, bunu mu yazmayacağım?
Dün bir mesaj aldım işte. "Sen böylesin işte. Onların hepsi gitti. Ama sen hep tencerenin dibini sıyırır gibi kendini sıyırdın. Yeni bir hayat kuracağım diyorsun, yanında kimsen kalmadı ki bir şeyini paylaşacağın. Dost dediğin birilerini hep arayacaksın ama bulamayacaksın hiçbir zaman. Biraz da kendinde arasan bir şeyler, suçu onlara atmasan. Yalnızsın işte. Sen bu kadar değersiz misin?"
Tam hatırlamıyorum ama buydu teması.
Kaldım öyle. Lan ben bunca şey yaşamışım, suçu kendimde araya araya bir hal olmuşum, en son aynada kendime bakıp "ya ben niye böyle şeyleri diyorum kendime" diye ağlamışım. İnsanlara niye suç atayım?
Bu arada bunların hepsini ben "O insanları iyi hatırlamak istiyorum, konuyu kapatsak." dediğim için yazdı.
Yazdığı hiçbir şey beni yansıtmadığı için, yazdıklarına zerre kadar üzülmedim. Sadece verdiğim imaja üzüldüm. Ben bu değilim, böyle tanınmak kötü ve ben kötü biri değilim ki.
Zaten eğer ben bu kadar kötü olsaydım o gidenlerin çoğu neden hayatıma tekrar dönmek istesin ki? Keşke kindar biri olsaydım diyorum bazen, sonra da bir sakin ol diyorum bu durumlarda.
Sonuç olarak, üzüldüm ama şu an çok daha iyiyim. Yazmak çok güzel.
Yazının sonuna kadar gelebildiysen, gelemediysen de fark etmez, okuduğun için teşekkür ederim. Bir anlık patlama noktasıydı, en fazla 2 gün içinde kendini imha edecek bu yazı.
İyi geceler kocaman.



7 yorum:

  1. Gece gece tüm okul hayatım boyunca yaşadıklarımı hatırladım. İnan yalnız değilsin senin gibi acılara katlanmış pek çok insan var bak mesela ben varım. Tıka kulaklarını ve yürü yolunda. Bir gün birileri çıkıp sırtına vuruyor sen ne iyisin ağam paşam diyor. O zaman daha iyi anlıyor insan şu insanların iki yüzlülüğünü. Arkandan bıçaklamaya yer arayanlar bir bakıyorsun seni alkışlıyor. Bazen de tam tersi. İnsan dumura uğruyor. Böyle yazdım çizdim ama beylik laflar söylemeye çalışmıyorum inan. Tıka kulaklarını herkese yaptığın işe inan kendine inan. Biliyorum bunu yapıyorsun da yoksa direnemezdin benimkisi sana moral verme çabası işte az biraz belki de sana moral verirken kendime moral verme çabası. Ben de az çok sen gibiyim ve gibiydim. Off o kadar dağıttı ki bu yazın beni yazdığım yorumunda her yeri her yer de. Neyse bunca laf salatasının ardından tek söyleyebileceğim şey şu; iyi ki yazdın be şu yazıyı yalnız olmadığımı bilmek güzel!

    YanıtlaSil
  2. Fazla hisle girişilmiş bir yazı olmuş. Duygular hala yeşil. Böyle kalırsınız umarım.ç

    YanıtlaSil
  3. Bazen kendimizi, ak güvercinler arasına karışmış karga gibi hissederiz. Okul hayatım boyunca benzer durumları çok yaşadım. Sınıfın görünmeziydim ve dolayısıyla seni çok iyi anladım. Sen hep kendini suçluyorsun ama unutma belki de onlar sana adım uyduramadıkları için böyle saçmalamışlardır. Neyse artık bir yetişkin olduğuna göre sorunları çözmek için iki tarafı da tartmak gerektiğini öğrenmiş olman gerekir. Safça (temiz yürek) kendini suçlayarak heba ettiğin yılların acısını çıkarman dileğiyle.

    YanıtlaSil
  4. Çok duygulandım yazını okurken. Bence yazıyı silme, senin sitemin olarak kalsın burada. Öyle insanların gerçek olduklarına kendim de bizzat şahit oldum. Küçükken çocuk korosundaydık arkadaşlarımla. Bir gün özel bir okula konser vermeye gittik, o çocuklar bize o kadar kötü davranmışlar, fakirler diye bağırıp o kadar dalga geçmişlerdi ki... Arkadaşlarımdan biri şarkı söylerken stresten bayılmıştı, onunla bile dalga geçmişlerdi...

    YanıtlaSil
  5. ...... Bir yorum bırakmak istedim ama öyle kaldım ekranın karşısında.İmleç yanıp sönüyor,kalp atımı misali..Kendi oğlum geldi aklıma,o da yaşıyor mudur böyle şeyler diye telaşlandım.Çocuklarımızın bizsiz yaşadıkları hayatları nasıl bir mücadeleyle geçiyor acaba,aklıma düşürdünüz...Hay Allah,takmayın kafanıza,gen bencildir,hayatımızı devam ettirebilmemiz için yüzyıllar önce evrilmiştir genler bencil olmak üzere.Karşınızdaki insan sizi hep üzecektir,doğanın işleyişi bu.Neden diye sormadan olduğu gibi karşılayıp geri yollayın servisi;sayı,set ve maç...Hayat sadece bu işte.İki üç gün içinde bu yorum da imha edecek kendini yazınızla birlikte.Annenize sıkıca sarılın bir iki saniye,size karşı bencil olamayacak yegane genler onda çünkü......

    YanıtlaSil
  6. Tolga o özel okulda yaşadıklarını az çok biliyordum ama ona üzülmek yerine hep boşver bak şimdi lisede çok mutlu diyip mutlu oluyordum ama şimdi okuyunca canım acıdı.Sen itici falan değilsin,hiç değilsin .İtici olan biri yazdıkları yazılarla insanları güldüremezdi,yazılarında aşırı samimiyet barındıramazdı.Bilmiyorum o insanlar fazla ilgiden mi ya da aşırı arkadaşlıktan sıkıldığı için mi böyle yaptı ama bildiğim tek şey,yok ya sen bunları hak etmiyorsun.Daha fazla üzülme,olur mu?

    YanıtlaSil
  7. Tanıdığım en güzel insanlardan birisin ve varlığın beni çok mutlu ediyor, yazdıklarını okumak beni çok mutlu ediyor, iyi ki varsın ve iyi ki yazıyorsun. Bazı insanlar hayatımızdan çıkabilir, en çok sevenler bile bazen gidiyor öylece, ama burada seni seven ve seninle ağlayıp seninle gülen yüzlerce ruh var.

    YanıtlaSil