19 Ağustos 2016

Ev ve yurt arayışından bildiriyorum, ağlayarak...

Hayalim tam olarak neydi, ben de bilmiyorum. Sanırım, İstanbul'da hekimliği kazanacağım, gittiğim an evim, yemeğim, yatağım hazır olacak, ben de kurulu düzene gelmiş olacağım. Böyle düşünüyordum, her ne kadar kendime itiraf edemesem de. 
2 Eylül'de temelli geliyorum. Birkaç gün öncesine kadar, aklımda ev, yurt, kalacak yer, para vs o kadar yoktu ki, bu konu gündeme gelince ne yapacağımı şaşırdım. Herkese "İstanbul'a gidiyorum yahu ben!" derken, "Nerde yatacam lan?" diye sormak aklıma gelmedi ki. 
Önce yurt aradık. 10 metrekare odalarda, sadece uyumak için vereceğim parayı duyunca resmen ağladım. Birisini bulduk mesela, adam diyor ki "Durağa 10 dakika yürümesi lazım." Ben Adanalıyım, buranın soğuğu, İstanbullular için ilkbahar niteliğinde. Ve kar yağıyor, ben 10 dakika o soğukta yürüsem 10 hafta hasta yatarım, kendimi tanıyorum. İlk yurdu öyle eledik. 
Sonra başka bir tane bulduk, daha yeni yapılmış. Bildiğin mükemmel, odada her şey sıfır. Adam inanılmaz ilgili konuşuyor, odalar iki kişilik. Yemek yok, yine sadece uyku için bir sürü para bayılacaktım. Bir de şöyle bir durum var. Ben sanırım aynı odada birisiyle uyuyamam ya. Arada minicik bir komodin var, yataklar neredeyse dip dibe. Düşünsene, çok affedersin ama osuracaksın diyelim, ayyyy içine içine atarsın utanırsın be gece osurmaya. Ya da uyuyamazdım ben şahsen, gece yanlışlıkla pırt yapacağım da arkadaşıma rezil olacağım diye düşünüp. Şey derdim mesela, "Bu çocuk gidecek arkadaşlarına 'Oda arkadaşım hoşur hoşur osuruyor geceleri!' diye söyleyecek... Napiyim, böyle manyak düşüncede birisiyle kalınır mı yahu. Sonra, kitap okumadan uyuyamıyorum, hastalık gibi bir şey. Ben ışığı açacağım, belki o rahatsız olacak, "Kapat." diyecek. Hayır, kendimi tanıyorum. Geçen sene, kimse kırılmasın üzülmesin diye telefon ışığımla kitap okuduğum için şu an gözlük kullanıyorum. 
Bir de uyum sorunu var. Gelir en psikopatı beni bulur, gelir en muhafazakarı beni bulur. Adamla paylaşacağım hiçbir şey olmayacak ama haziranın 30'una kadar eşek gibi kalacağım. 
Ya üzülmüyor değilim. O kadar çok durumu olmayan öğrenci var ki. Kütüphanede yaşayan öğrenci duydum, ben iki kişilik oda beğenmiyorum. Ama yemin ederim elimde değil, bilmiyorum, ben kimseyle yapamam gibi geliyor. Sinir kontrolüm sıfır, bazen gereğinden fazla laubali bazen fazla resmiyim. Nurella gibiyim anacım, gelgitlerim var yahu. 
Allem ettim kallem ettim, en sonunda eve ikna edebildim bizimkileri. Yine hayalimi anlatıyorum, kirayı vereceğim, hooop, eşyalı, dayalı döşeli, Adana'dan sadece yastık kılıfımı götüreceğim bir eve konacağım. Hatta kendimi o kadar inandırdım ki, kendime Nurellalı tabela bile aldım, kapıma asarım diye düşünüp. 
Önce kendim bakmaya başladım. İstanbul'da öğrenciye resmen insan gözüyle bakılmıyor, onu öğrendim. Şerefsizler! Attıkları fotoğraflarda, eve köpek bağlasan, köpekceğiz "Hav hav, bu nasıl ev lan, it!" der, gider seni ısırır yemin ediyorum. Tuvalet salonun ortasında gibi, klozete oturuyorsun, bacakların küvette sallanıyor. Bazısında klozet bile yok! Bazısında banyo yaparken alaturka tuvaletin içine bacağını sokman lazım. Ağlayacaktım yemin ediyorum, bir de adamı arıyoruz mesela, "Öğrenciye vermem, hiii, erkekse hiç vermem." diyor. Öğrenci de evine ölüyordu sanki, bak dellendim yine. 
Sonra daha düzgün bir emlakçı bulduk, yardımcı olmaya çalışan, kendisi de öğrenci olan. Birkaç eve baktım, fena değildi. Eşyalı, üstelik iki oda bir salon ve ucuz gibi. Yurttan daha ucuz. Giriş katında baktım önce, sonra korktum. Çatı katı gösterdi adam, bir tanesini beğendim. Çatısı ahşaptan böyle, nasıl şirin görünüyor. Sonra adam "Ev sahibi alt katta oturuyor, çok fazla muhafazakarlar, eve kimseyi atamazsın." diyince anında "vazgeç gönüüül" şarkısı çaldı kulaklarımda. 
Bir de beton olanından gösterdi, yine çatı katı. Bu diğerine göre daha sert duruyor ama en azından ev sahibine yakın değil. Üstelik durağın önünde. Aklıma yattı gibi oldu.
Yine "İlk kirayı veririm, oturmaya başlarım." diye düşünürken, adam depozito ve emlakçı parası istedi. Depozitonun da hepsini geri vermeyeceklermiş, eşyalar duygusal anlamda çok yıpranırmış çünkü! Bir anda nakit olarak o kadar para istediler ki, ailecek neye uğradığımızı şaşırdık. 
İçime bir battı bir battı anlatamam. Araya birilerini soktum, İstanbul'a gider gitmez part time bir işe başlıyorum. Ya bir giyim mağazasında eleman olacağım ya da bir kafede garson. Yine radyolara televizyonlara gider, "Ben ikinci üniversite olarak radyo tv okuyorum, blogum var, gazetede yazmıştım zatır zutur" derim ama sanmıyorum pek şansım olduğunu. 
Hayat ne garip ya. Daha dün, Yıldız Tilbe şarkılarında yedi aydır düşündüğüm şey istediğim gibi olmadı diye ağlarken; şu an daha okulu başlamadan neleri neleri düşünen biri oldum. Bazı şeyler geçmiyor, belki de geçmeyecek, izi kalacak, sadece kabuk bağlayacak belki; ama aklına getirip kaşımadığın sürece, acı vereceğini sanmıyorum. 

Dip Not: Bir şey diledim, okuduktan sonra "Amiiin!" desen, evrene hep beraber enerji yollasak olur, di mi? Çok ihtiyacım var.

6 yorum:

  1. Aminnnn!
    İlk başlar diye böyle baya zorlu gözüküyor gözüne.Her şey bir yerine otursun,ondan sonra eve çıkmanın tadını bir güzel çıkarırsın ^-^


    YanıtlaSil
  2. 2 buçuk ay önce İstanbul'a döndüğümde aynı sorunu yaşadım. Gencecik yaşımda ömrümden ömür aldı bu İstanbul!

    YanıtlaSil
  3. Demek herkes bu sorunları yaşıyormuş öğrendiğim iyi oldu ben de hep beni mi bulur diye ağlayacaktım :D

    YanıtlaSil
  4. Her şey yoluna giriyor sen istesen de istemesen de ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tek bir şey kaldı, dua eder misin benim için 'olsun!' diye ^_^

      Sil
  5. Amiiin! Çok amin. Umarım dileğin gerçekleşir :)))

    YanıtlaSil