9 Mayıs 2013

Yaz yaklaşıyor, çile yaklaşıyor, hepiniz siteye davetlisiniz.

Yazın gelmesine çok az kaldı, herkes tatil planları yapmaya başladı bile... Kimisi Bodrum'da güneşlenecek, kimisi Marmaris'te kız kesecek. Peki ya Uzun Saçlı Kel Adam ne yapacak?
Yaz yaklaşıyor, yaz yaklaştıkça içim bir hoş oluyor, duygularım kabarıyor falan diyeceğim ama yalan olacak!! Ya yaz yaklaşıyor, "ne yapacağım ben bu kadar çocukla?"diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Yaz demek sorumluluk demek, kırka yakın kuzen demek, apartmanlarda elleriyle koşturacak olan bir sürü çocuk demek...
Herkes yazı bekliyor duyduğuma göre ama bende olaylar biraz değişik. Anlatayım, şöyle ki: Annemin bir felsefesi var. Annem "Ev satın almaya hiç gerek yok, onun yerine en güzel yerlerde birkaç gün tatil yaparım, farklı yerler görmüş olurum." diyor. Ah annecim, keşke bir de farklı yerler görsek artık...
E biz bir yere gidemeyince, ben de yanmayayım diye kuzenlerimin olduğu siteye gidiyorum. Yaklaşık 1 ayım orada geçiyor. Normalde o sitede eskiden iki dayımın daireleri vardı ama bir dayım taşındı. Şimdi bir tanesi hariç hepsi başka bir sitede.
Dayılarımın neredeyse hepsinin olduğu site benim için aşırı sıkıcı, öyle böyle değil. Yaşılar yeri gibi geliyor bana, sitedeki çocukların havalarının maşallahı var zaten. Zannedersiniz ki Bodrum Yüzme Havuzu'na giriyorlar, öyle fotoğraf çekilmeler falan.
Neyse, annemden iznimi en sonunda aldım ve bulunduğum ilin içerisindeki ilçeye, sözde tatil yapmak için yol aldım.
Sitenin kapısından girdiğim an, kafamın aşağısından konfetiler döküldü. Site yöneticisi elimi öpüp durdu siteye geldiğim için, hiç gülümsemeyen amca bana gülümsedi.
Kafamdan aşağı dökülen tek şey kaynar sular oldu. Kapıdan girdiğim an teyzemin çığlıklarını duydum. "Uskacığım bakabilir misin kuzenlerine, sana emanet." Teyze yani yeni geldim, daha kapıdan yeni girdim ne bu hız ne bu bana duyduğun görev verme aşkı.
Teyzemin yanından gittikten sonra her şeyi anladım. Neredeyse 20'ye yakın kuzenim havuzun kenarında ellerinde dondurmalarıyla oturuyorlardı. küçük olanlar ön bahçede birbirlerini dövüyor, orta halliler futbol oynarken yere düşüp ağlıyor, büyüklerin beni kıçlarına taktıkları yok zaten. 
En son beni görüp bana sarıldılar, artık bir aylık maratonum başlamıştı, küçüklerin gözünde bir bakıcı rolüne bürünmüştüm. 
"Uska bana 1 milyooöön!" diyen kuzenime mi, yoksa "Uska bana kağıt para ver." diyen kuzenime mi yanayım anlayamadım.
Alman olan kuzenimin her yaz uyguladığı taktiği sonunda çözdüm. 1 lirayla başlayıp, 5 liraya, ardından bir sürü on kuruşluk para istemesi taktiğini ele verdi. Düşmanı sessizce öldürüyormuş kerata! Diğer kuzenimse hiç bozuk para olayına girmeden kağıt para isteyince annemden aldığım bir aylık harçlığım yerini cebimdeki son beş kuruşlara bıraktı...
Olay keşke sadece para olsa iyi, feda olsun, ama enerjimi de bitiriyorlar. Hangimiz yazın gecelere kadar aşağıda oturmak istemeyiz ki? Hangimiz elimizde çekirdek ya da dondurma, önümüzde havuz ya da denizin olduğu bir şekilde dinlenmek istemeyiz? 
Öğlen beni o kadar koşturuyorlar ki, geceye ne enerjim kalıyor ne de insanlarla konuşacak bir ağzım. "Yapma bunu, niye izinsiz külodumu aşağı atıyorsun, mandalları neden sahaya fırlatıyorsunuz?" soruları yazımın her zamanki soruları. 
Gece olduğunda o altın görev bana veriliyor, çocukları uyutmak. Gören de harbiden çocuk sanacak bunları, hepsi şeytan hepsi manyak yahu. Tüm gün kıçlarının üstüne oturmayınca geceleri saat 11'de uykuları geliyor. Ben de onları yukarı çıkarıyorum ve korkmasınlar diye başlarında bekliyorum. Gözümü açtığımda zaten sabah olmuş oluyor.
Sayılı günler kaldı yazlığa gitmeme, Alman kuzenlerimin gelmesine, ezili maratona. O sitenin kapısından girmeme çok az kaldı. İsteyenlerin kardeşlerine de bakabilirim, duyanlar duymayanlara duyursun. Gece kendisi yatabiliyorsa benim için sorun yok...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder