20 Ağustos 2013

"Beni neden düğününüze davet etmediniz!?"

Bir anne veya babaya sorulabilitesi en düşük, hatta yerlerde gezen bu soruyu beynimde bir film sahnesi gibi canlandırıyorum. İçimi acayip bir üzüntü, çok farklı korkumsu bir şey kaplıyor. Bunu hak edecek ne yaptım ben, neden baba neden, nasıl düğününüze gelemem? Peki ya sen anne, anne öyle bakma evet evet sen! Nasıl bana bunu layık gördün de hayatımın sonuna kadar kalbimde yaşatacağım bu acıyı daha derinlere kazıdın, ittin, itiştirdin, diye söyleyeceklerimi planlıyorum aslında. 


Bir anne ya da bir baba bunu nasıl yapar çocuğuna! İlk önce alttaki nedenler yüzünden hayata küser o delikanlı. Büyüyünce doktor ya da mühendis olacak, belki de "ne doktorlaar ne mühendisleer istedi de varmadıydımdı ben!" diyecek kişilik küsecek hayata! "Keşke bu sahneleri hiç yaşamasaydım!" diye ağlar, kendini yerden yere atar belki de, azıcık da burnu kanar. Yazık.

Sen düşünsene bir de bunu, belki de düğer tüm çocuklar gibi:
  • Anne ve babanın bu en mutlu gününde yanlarında değilsin. Cicili bicili, şan şakrak giyinip de akrabaların gönlünü kazanamamışsın.
  • Senden büyük bütün kuzenlerin bu düğün fotoğrafında poz veriyor. Kimisi dilini çıkarmış, kimisi sanki sana "bak ulen bak! sen yoksun ama ben varım, senden önce ben" diyor.
  • O koşuşturmayı yaşayamıyorsun, baban damat tıraşı, annen de gelin kafası modeli saç yaptırırken sen başka bir yere emanet edilemiyorsun.. Nassıl da üzücü değil mi...
  • Düğün kasedi çekilirken kameranın önüne geçmeye çalışamıyorsun. Belki bir yerde görünürüm diye bi kaygın zaten yok.. Batıyorsun, dibe, belki de dip dibe.
  • En sevdiğin insanların en mutlu günlerinde yanlarında değilsin ki. Sen artık onlar için bir hiçsin, herkes gibisin, hiç kimsenin ta kendisisin!
  • Düğünde yere saçılan paraları toplayamayacaksın, zengin olamayacaksın.
Küçücük bir çocuğum ben artık. Tüm bu maddeleri sıralıyorum beynimin en ücra köşesinde. Ağlamak istiyorum, beyin hücreciklerimin tomogrofik saldırısına uğruyorum. "Ağlama, geri zekalı, ağlama."

Tüm bu yaşanılanları düşündüğüm odadan çıkıp yatak odasına, onların odasına gidiyorum. Beni düğünlerine çağırmayan o iki kişinin, o çiftin odasına. Komidinin çekmecesini açıyorum, grip markalı kalemimi arıyorum ama yok. son çekmeceye baktığımdaysa o hazin sonla karşılaşıyorum..

Düğün fotoğrafları..
Düğün kasedi, cd'ye çevrilmek için usulca bekliyor fotoğrafların altında..

Elime alıyorum hepsini. Bir tomar. Sonra da diğer çekmeceden kendi küçüklük fotoğraflarımı çıkarıyorum. 3 tane.. Yalnızca 3.. Bana yapılmış bir komplo bu, diyorum; elimdekileri yere bırakırken. Ve bir tane fotoğraf seçiyorum en mutlu görüneninden.

Nasıl da mutlular, şunlara bak! Onur abiye baksana, küçükken dişleri yokmuş, hep düşmüş. Deniz abla, yüzünü sürekli yamuk prenses gibi yamultup dil çıkarıyormuş! Peki ya sen Melda abla, maşallahın var, saçlarını küt kestirip "kütük gibin kızım ayol." demeye mi çalışıyorsun.. Kafamda binbir tane deli soru var daha.

Ağlamamı kesiyorum, annemle babamın ayrı ayrı koltuklarda uzanıp televizyon seyrettiği o "malum" odaya giriyorum, ağlamamı kestiğim halde ağlamaklıyım ama. Naparsın, azıcık kalmış gözyaşım tam gözümün altında.

Ve o sorulabilitesi çok düşük, belki de en saçma soruyu yöneltiyorum babama:
"Beni neden düğününüze davet etmediniz!?"

Bu soruyu sorduktan sonra göz pınarım akmaya başlıyor usulca, elimde toplu çekilmiş fotoğrafları var ve üzerine tuzlu gözyaşım damlıyor. Belki de boyası akacak. Babam toparlanıyor, arkadan da biraz ses geliyor, belli ki annem de kalkıyor koltuğundan yavaş yavaş. Ortaya geçiyorum, ikisini de tam göreyim, onlar da beni görsünler diye. 

Babam gülme krizine giriyor, annem de dizlerine vurmaya başlıyor. 
"Bu çocuğu kim yaptı, nasıl bu kadar manyak oldu bu!" diyor. 

Bu lafı duyunca daha da çok ağlıyorum. Babam hıçkırdığımı görünce gülmesini kesiyor ve bana: "Biz düğünde dans ederken sen bende vitamindin oğlum." diyor havalı havalı.

Teşekkür edip odadan ayrılıyorum, kendimi pollyana şey etmiş gibi hissediyorum artık. Çünkü biliyorum, tüm kuzenlerim orada ter kokup dans ederken, düğün salonunu kokutup zararlı hücrelerini etrafa saçarken, düğün pastasını dört gözle bekleyip başkalarından dilim çalarken..
Ben onların zararı olmalarına karşılık çok yararlı bir vitamindim babamda. 
Düğünde olmama da gerek yokmuş bu yüzden.

Mutlu mesut, yatak odasında fotoğrafları toplarken kuzenlerimin düğündeki fotoğraflarını görüyorum, artık ağlamama gerek yok. Onlar salon için zararlı, bense bir vitamin olarak yararlıyım çünkü.

Fotoğrafları topladıktan sonra odama gidiyorum ve belki de hiçbir zaman bir daha asla bu kadar rahat uyuyamayacağımı bilerek en güzel uykuma dalıyorum. 
Rüyamda da bir ödül töreninde olduğumu görüyorum, adım söyleniyor birden. Masada yanımda oturan ünlü bir arkadaşım da kulağıma eğilip fısıldıyor: 
"Yaşadın, yılın en yararlı vitamini seçilmişsin!"

8 yorum:

  1. gece gece gülmekten kopardın sayende annem uyandı, benden bi papara alacağın var :D

    YanıtlaSil
  2. Blogunu okudukça bir nebze neşeleniyorum. Gene güldürdün.

    YanıtlaSil
  3. Bilgisayarın başında gülüyorum, annem de tuhaf tuhaf bana bakıyor. Odaya girmiş fark etmemişim. Bir de odamı toplamış. Toplu sevsem kendim toplarım ama. Ayıp onun da yaptığı.

    YanıtlaSil
  4. Hahahah anne yüreği bak nasıl da belli etmemiş ama :Pp

    YanıtlaSil
  5. Ne kadar da neşeli bir blogmuş bu böyle, neden daha önce keşfetmemişim ki ben burayı? Çok kızdım kendime. Canım sıkıldıkça yazılarını okur eğlenirim artık :D
    Bu arada bana da beklerim, muhakkak gel olur mu? Senin kadar eğlenceli yazamam belki ama yine de gel sen :)
    Sevgilerimle
    Beyaz Sır
    http://http://whiteglaze.blogspot.com

    YanıtlaSil