13 Ağustos 2024

Diyarbakır sever seni, sen beni seversen (1)



1. Gün: Taşınma ve nakliye problemleri (Allah belanı versin varil!)
İstanbul'da 7 ev değiştirdikten sonra artık nakliyeymiş, eşyaymış, ev kutulamakmış; uzman oldum bu konuda. Ama şunu net bir şekilde öğrendim. İstanbul, bi insanın tanıdıkla iş yapabileceği bi yer değil, nasıl bi şehirse artık hayattan soğuttu beni tanıdıkla yaptığım işler.
Nakliyeyi ayarladım, Bostancı'daki evin emlakçısının arkadaşıymış. Diğer fiyat aldığım yerlerin yarısı kadar fiyat verince kabul ettim hemen. Sadece nakliyelere verdiğim parayla Beylikdüzü'nde bodrum katta 1 artı 0 ev sahibi olabilirdim yemin ederim. Neyse, ayarlayan emlakçı bana dedi ki "Tolgacım, adamlar varilleriyle gelecekler, sen özel eşyalarını kaldır, mutfağı onlar toplayacaklar." Ben de tabii ki bu olaya dünden razı olduğum için mutfağa elimi bile sürmedim, adamlara da kolaylık olsun diye her şeyi tezgaha koydum. 
Adamlar geldi, üç kişiler. Birini hiç sevmedim Allah affetsin. Neyse evi topladılar, mutfağı gördü benim sevmediğim adam, "E kardeş sen daha toplanmamışsın." dedi. 
"Benimle öyle konuşmadılar yalnız, sizin yanınızda varil getireceğinizi söyledi Erdinç Bey."
"Kimse konuşmadı benimle ne Erdinç Bey'i. Yanımızda da ne varil var ne kutu. Şu karşı marketten kutu bul sen."
Şok oldum, adamın tavrına da söylediklerine de. Yani yirmi dakika sonra taşınmam bitiyor ve mutfak olduğu gibi duruyor, tencerelerim bana el sallıyor, su bardakları ve tabaklar halay çekiyor. Gittim Erdinç Bey'i aradım, adam bana diyor ki "Olur mu Tolga Hocam, ben konuştum onlarla, şimdi varil gönderiyorum evinize, unutmuşlar herhalde." 
Adama söylüyorum, "Varil geliyormuş, Erdinç Bey sizi aramış." diye. Dediği tek şey, "Varil gelmiyor, beni kimse aramadı."
Neyse, o yirmi dakika da bi şekilde bitti ve varil gelmedi tabii ki. Mutfak hâlâ olduğu gibi duruyor. Adamlar geldi yanıma, "Abi bizim işimiz bitti, çıkıyoruz." dediler. 
"E mutfak?"
"Toplamadın mı sen?"
"Neyle toplayacağım, kutu mu var evde? Varil geliyormuş hem."
Adam gözlerini kocaman açtı, bildiğin üstüme üstüme geldi.
"BANA BAK. KUTU DA BENİM, VARİL DE BENİM. BEN YOK DİYORSAM YOKTUR. BENİ KİMSE ARAMIYOR, SEN BENİMLE MUHATAP OLACAKSIN."
Bi altıma sıçtım var ya. Dövse döver beni hayvan gibi herif. Diğer adam geldi hemen yanımıza.
"Karşı marketten kutu bulayım ben hemen hallederiz." dedi, kutu bulup geldi. Ve mutfağı el birliğiyle toparladık. Sonra da pazar sabah geleceklerini söyleyip basıp gittiler.
Kamyonu köşeyi dönene kadar izledim. Kamyonla beraber İstanbul'daki hatalarım, hatıralarım, yediğim boklar, mutluluklarım, hıçkırıklarım, sarhoşluklarım; hepsi gitti. Niyeyse delicesine mutsuz değilim. Hayat, büyük değişiklikler yaparken bana hep daha özelini verdi nasıl olsa. 

2. Gün-Sabaha Karşı: Diyarbakır yolcusu kalmasın!
Sabah 7'deki uçağım için Melike'nin evinden üç buçukta çıkıp elimde Kamuran ve kafesiyle birlikte e5'te otobüs beklemeye başladım. Kulaklığımı bile takamadım, o derece uykum var ve Kamuran miyavlamıyor, adeta çığlık atıyor. 
Otobüs geldi, ben Kamuran susar da az kafayı koyar uyurum diye düşünürken otobüsün deli gibi dolu olduğunu fark ettim, adım atacak yer yok. Ama insanların çıtı çıkmıyor, herkesin yüzünde aynı ifade var. "Allahın şu saatinde binmişiz, varalım gideceğimiz yere sessiz sessiz." ifadesi ve temennisi. Ancak hesaba katmadıkları bi şey var ki o da Kamuran'ın miyaaaavvv çığlıkları. 
Hayvan öyle bi korktu ki, içli içli miyavlıyor. Herkes dönüp bize bakıyor, "Hasbinallahhhh!" diyenler var. Ne yapayım, hayvanın ağzını mı kapatayım, korkuyor işte. Dayanıverin bi saat. 
Havaalanına vardık. Bilet, sıra bekleme, ikinci kapı derken sonunda uçağa binerken bulduk kendimizi. Birkaç gündür öyle kötüydüm ve uykusuzdum ki. Hem taşınıyorum diye gereksiz bi duygusallık vardı üstümde hem de yine kafaya takacak birkaç şey buldum, onları sonra anlatırım. Uçağa binip koltuğa oturur oturmaz, kucağımda Kamuran; kafamı kafesine yaslayıp bi uyumuşum. Hayatımda ilk kez uçağın kalktığını bile hissetmedim, direkt bayılmışım. Uyandığımda iniş için alçalıyorduk. 

2. Gün-Sabah: Turist Ömer kafası!
Bizi havaalanından annemin bi akrabasının tanıdığı aldı, annem de otobüsle benden bi saat önce gelmiş Diyarbakır'a. Adam dünya iyisi, bizi alıp direkt Eski Diyarbakır'a kahvaltıya götürdü. Ama beynim tamamen durmuş vaziyette, aşırı uykusuzum, adama doğru dürüst cevap veremiyorum, annem arkadan cümlemi tamamlıyor. Bi uyusam öyle güzel olacak ki anlatamam. 
Kahvaltıdan sonra adam bizi otele bıraktı. Kamuran'ı kabul eden tek otel burasıydı ama o da tuttuğum eve aşırı uzakmış aslında. Yapacak bi şey yok diyip odaya girdik. Tam uyuyacağım, birkaç gün önceden ölçü alsın diye ayarladığımız sineklikçi aradı, "Abi ben eve geliyorum ölçü almaya." diye. Kamuran atlamasın diye ilk yaptırdığım şey sineklik oldu bütün pencerelere. Hem ben böcekten de korkuyorum zaten hem de Kamuran pencere kenarını çok seviyor, bi kuş sinek görür, uçar aşağı. Hooop, dinlenemeden basıp eve geldik. 
Hiçbir şey bilmediğimiz için sora sora o sıcakta eve yürüyerek 20 dakika uzaklıkta bi yerde indik dolmuştan. Taksi yok, doğru dürüst araba bile yok. "Nerdeyiz lan biz?" derken uzun uğraşlar sonunda eve vardık ve resmen esmerleştik. 
Evime bayıldım, n'olurrr kıçını kaşı. Hayatımda oturduğum en güzel ev, odaları dev gibi, yepyeni bina, öyle mutlu oldum ki anlatamam. İstanbul'da Feriha'nın evi tarzında yerlerde oturduğum için burası bana ilaç gibi geldi. 
Sineklikçi ölçüleri aldı, biz de otele döndük. Bu gece ve yarın gece kalıp Pazar sabah nakliyeyi karşılamak için otelden geleceğiz tekrar.

2. Gün-Gece: Uyur uyanık
Akşam 9'da bi uyumuşuz annemle, uyandığımda gece 3'tü. Baktım bi sürü cevapsız arama. Aaa, nakliye. Aaaa, "Biz yarın öğlen getiriyoruz eşyalarını." yazmış bana. Ulan hani Pazar'dı! Bütün rezervasyonlar ona göre yapıldı, adamlar kafalarına göre iş yapıyor. Neyse, dedim; vardır bi hayır. Kafayı vurup tekrar uyudum. Yarın eşyalar geliyor anlayacağın. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder